21-08-2007 12:30

Boykotu önemsemeyenler okusun

Zannettiğin kadar önemsiz değilsin. Âlemlerin Rabbi seni ve her hareketini önemsiyor. En ufak bir jestin bile geçiyor kayıtlara. Hiç bir şey, ama hiç bir şey boşuna değil. Dünyayı değiştiremiyorum diye üzülme. Kendini gerçekleştirdiğin anda dünyanın değiştiğini fark edeceksin.

Boykotu önemsemeyenler okusun

Boykottan söz edince "Sen ben almazsak sanki o şirketler iflas mı edecek" şeklinde yaklaşım gösterenler azımsanmayacak sayıda. Hakan Albayrak bugünkü yazısında bu yaklaşımı sorguluyor. İşte Hakan Albayrak'ın "Karınca kararınca" başlıklı yazısı:

Karınca kararınca

Hakan Albayrak / Yeni Şafak

Frankfurt'ta bir ağabeyim var. Marlboro içenlere çok kızıyor. Çünkü Phillip Morris, milleti Marlboro'ya müptela etmek için kurduğu kimyasal tezgâhı ifşâ eden bir elemanının ocağını söndürmüş. İşten atması yetmezmiş gibi başka yerde iş bulmasını da engellemiş; üstelik tazminat dâvâlarıyla donuna kadar soymuş ve ailesinin dağılmasına sebep olmuş. "Adamı yapayalnız ve çırılçıplak ortada bıraktılar. Karısı bile çekip gitti" diyor ağabeyim, "Her şey bir yana; sırf o adam için dahî Marlboro'ya tavır koymamız icap eder."

Özel TV kanallarını izleyenlere de çok kızıyor ağabeyim. Çünkü "rating", dolayısıyla reklâm, dolayısıyla paradan başka kutsalı olmayan bu kanallar insanların en aşağılık duygularına hitap ediyormuş. Ayrıca, bir buçuk saatlik bir filmi seyretmek için reklâmlar yüzünden iki buçuk saat ekran karşısında oturmak zorunda kalmak da kabul edilir şey değilmiş. "İnsanların içlerindeki canavarı harekete geçiriyorlar, şiddete teşvik ediyorlar, cinselliği sömürüyor ve kirletiyorlar, kolay yoldan para kazanma hırsını kamçılıyorlar; para uğruna insanlık ırkının yozlaşmasına hizmet ediyorlar" diyor, "Bu iğrenç çarkın dönmesine katkıda bulunmamalıyız."


* * *
Bir kişinin Marlboro içmemesi, Phillip Morris'i yıkmaz. Özel TV kanalları da bir kişinin boykotuyla yıkılmazlar. O halde ağabeyim akıntıya kürek mi çekiyor? Beyhude bir gayret mi sarf ediyor? Abesle iştigal mi ediyor?

Kölelik kurumunu muhafaza ettiği ve Meksika'ya haksız yere savaş açtığı için Amerikan hükümetine vergi ödemeyi reddeden Henry David Thoreau'ya şöyle diyorlardı: "Gerçekçi ol. Bu eylemin hiç bir faydası yok. Üç-beş dolarlık vergini ödememen Amerikan hükümetini sarsmaz. Boş yere kodesi boylayacaksın. Gel vazgeç bu donkişotluktan. Ezici çoğunluğun karşısında tek başına duramazsın" gibi fevkalade rasyonel argümanlarla aklı selime davet ediyorlardı O'nu. Ve Thoreau onlara gülüp geçiyordu. Hakikatsiz çoğunluk umurunda bile değildi. "Ben tek kişilik çoğunluğum, hepinize bedelim" diyordu, "Çünkü Tanrı benimle."

Thoreau öleli neredeyse 140 yıl oluyor. Onu keriz yerine koyanlar çoktan silinip gitti, fakat Hindistan'ın bağımsızlığına ve ABD'deki ırkçı yasaların kalkmasına yol açan "Sivil İtaatsizlik"in babası bir sembol olarak yaşamaya devam ediyor.

Thoreau da unutulabilirdi tabii. Fakat bu, yaptıklarını boşa çıkarmazdı.


* * *
Thoreau ve ağabeyim, "sıradan insan"a şöyle sesleniyorlar âdeta:

Zannettiğin kadar önemsiz değilsin. Âlemlerin Rabbi seni ve her hareketini önemsiyor. En ufak bir jestin bile geçiyor kayıtlara. Hiç bir şey, ama hiç bir şey boşuna değil. Dünyayı değiştiremiyorum diye üzülme. Kendini gerçekleştirdiğin anda dünyanın değiştiğini fark edeceksin. Hiç bir işin üstesinden gelemiyorum diye de yiyip bitirme kendini. Unutma ki sen seferle mükellefsin, zaferle değil.

"Allah bize yeter. O ne güzel bir dost ve ne güzel bir yardımcıdır."


 

YORUMLAR
Henüz Yorum Yok !