Birkaç yıl önce “Zalimlerin ambargosu varsa, bizim de boykotumuz var” başlıklı bir yazı kaleme almıştım. O yazıda başta insanlık düşmanı ABD ve stratejik müttefikleri İngiltere ve İsrail olmak üzere İslam topraklarını işgal altında bulunduran bütün zalim güçlerin kendilerine karşı direnen Müslümanları sindirmek için türlü insanlık suçları yanında ambargoyu da bir silah olarak kullandıklarını ifade etmiş ve bizim de buna karşılık boykotu etkili bir silah olarak kullanmamız gerektiğini vurgulamıştım.
Yazıda, Hz. İbrahim’in içine atıldığı ateşi söndürmek gayesiyle gagasında su taşıyan serçe hikayesine atıf yaparak, boykotun bizler için tarafımızı belirginleştiren ve zulme, işgale, ifsada karşı duruşumuzu görünür kılan bir eylem biçimi olduğunu dillendirmiş, bu boyutu yanında boykotun netice veren ve zulüm odakları üzerinde caydırıcılığa sahip olan bir yaptırım gücüne de sahip bulunduğunu rakamlarla ifade etmeye çalışmıştım. Bununla ilgili olarak söz konusu yazının son bölümde şu ifadeler yer almıştı:
Nitekim, yapılan araştırmalar şunu göstermektedir ki, Müslümanların uyguladığı boykot sadece Türkiye’de Amerikan menşeli ürünlerin satışını yüzde 13 nisbetinde düşürmüştür. Zaten Türkiye’de görev yapan son ABD Büyükelçisi Eric Edelman, Türkiye’den ayrılırken yaptığı açıklamada Türkiye Hükümeti’nden, Amerikan ürünlerine karşı yürütülen boykot kampanyalarına karşı önlem almasını istemişti.
Edelman, geçtiğimiz yıl (2005 yılı) Haziran ayı başında Türk-Amerikan İş Konseyi'nin 20. kuruluş yılı dolayısıyla Boğaziçi Üniversitesi'nde düzenlenen konferansta yaptığı konuşmada, ABD şirketlerinin Türkiye'deki yatırımlarının son beş yıldır çok düşük kaldığını, bunun da ABD mallarına yönelik boykot çağrısı yapan fikirlerden kaynaklandığını, bu fikirlerin susturulması gerektiğini; aksi taktirde iki ülke arasındaki ilişkilerde kalıcı sorunlar ortaya çıkabileceğini belirtip, "Kamuoyunda bu yıl başlarında, ABD şirketlerine karşı yapılan boykot çağrıları gibi yanlış yönlendirilmiş fikirlere, çirkin başlarını kaldırdıkları zaman karşı konulmalı. Çünkü bunlar, gerçek ve kalıcı zarar verebilirler" şeklinde diplomatik kuralları da ihlal eden çirkin ifadelerle boykottan rahatsızlığını dile getirmişti.
Söz konusu yazıyı, “Zalimlerin ambargosu varsa, bizim de boykotumuz var! demenin tam zamanıdır” çağrısıyla noktalamıştım.
Özellikle İslam’a ve Müslümanlara yönelik infial uyadıracak nitelikte büyük saldırılar olduğunda boykot kampanyaları yaygın olarak gündeme gelmektedir. Ne var ki gündemlerimiz çok hızlı değişmekte, duyarlılıklarımız zamanla tazeliğini ve diriliğini kaybedebilmektedir. Boykotla ilgili duyarlılığımız da zamanla küllenebilmekte, zaman zaman canlandırılan kampanyalar giderek etkisini yitirebilmektedir. Oysa nasıl ki zalimler İslam’a ve Müslümanlara düşmanlıklarında kararlı ve istikrarlılar, bizler de zalimlere karşı mücadelemizde kararlı ve istikrarlı olmayı bilmeliyiz. Onlar nasıl ki zulme ve işgallere boyun eğmeyen Müslümanlara karşı ambargo politikalarında kararlı ve istikrarlı bizler de zalimlere karşı boykotta kararlı ve istikrarlı olmayı bilmeliyiz.
Tabii ki boykot İslam’a ve Müslümanlara karşı girişilen imha amaçlı saldırı ve işgaller karşısında tek başına yeterli değildir. Müslümanlar elbette zalimlere ve işgallere karşı siyasi ve kültürel alanda mücadelelerini sürdürecek ve en başta da cihadı bayraklaştıracaklardır zalim ve gasıplar karşısında. Aslolan, zalim ve gasıpları İslam topraklarından söküp atacak olan, Kur’ani ilkeler ve Nebevi pratiğe sadık bir topyekün mücadelenin verilmesidir. Fakat nasıl ki zalim ve gasıplar saldırılarını sürdürürken aynı zamanda ambargoyu etkili bir silah olarak kullanmayı ihmal etmemekte iseler, bizler de Müslümanların gücünü ortaya koymanın ve zalimlerin ekoomik kaynaklarını zayıflatmanın araçlarından biri olarak boykotu her zaman devrede ve diri tutmalıyız.
Bugünkü Sabah gazetesinde yayınlanan “Coca-Cola büyüme planlarını Çin ve Türkiye'ye göre yapıyor” başlıklı haber, son zamanlarda iyice küllenen boykotun önemini anlamamız için önemli veriler içermektedir. Haberde konumuzla ilgili çarpıcı bir bilgi öne çıkıyor. Coca Cola’nın Türkiye asıllı CEO’su Muhtar Kent’in ağzından, Amerikalılar’ın gazlı içeceklerden hızla vazgeçip su, soda ve çay içmeye başladıkları ve bunun da Coca Cola ve Pepsi gibi gazlı içecek markalarının iç pazardan kar elde edememeleri sonucunu doğurduğu ve söz konusu markaları ayakta tutan ciroların ABD dışından geldiği (karlarını ABD dışındaki ülkelerden elde ettikleri) bildiriliyor. Haberde şu çarpıcı ifadeler yer alıyor:
“Dünyanın en büyük içecek pazarı olarak görülen ABD'de tüketicilerin şekerli içeceklerden uzaklaşarak su ve çaya yönelmesi Coca-Cola ve PepsiCo. gibi şirketlerin cirolarında önemli düşüşlere neden oldu. Ancak bu şirketlerin kazançlarının büyük bir kısmını artık ABD dışı piyasalardan kazanmaları oluşan kayıpların en aza inmesini sağladı. Gelen bilgilere göre Coca-Cola cirosunun yüzde 78'ini yurtdışı satışlarından sağlıyor.”
Coca Cola ve Pepsi’nin en çok satıldığı ülkeler arasında başta Türkiye olmak üzere bazı “İslam ülkeleri”nin de yer aldığını hatırlarsak, boykotu diri tutmanın ve yaygınlaştırma gayreti göstermenin önemi bir kere daha ortaya çıkmaktadır. Coca Cola ve Pepsi, isimleri ABD emperyalizmiyle adeta özdeşleşmiş markalar. Bunların zayıflatılması, ABD emperyalizmine ve onun İslam coğrafyasındaki ileri karakolu siyonist işgalciye sadece ekonomik zarar vermekle de sınırlı kalmayacaktır. Coca Cola’nın, Pepsi’nin, Mc Donald’s’ın zayıflatılıp büyük karlardan mahrum bırakılması emperyalizm ve siyonizme ekonomik olduğu kadar kültürel ve moral açıdan da darbe olacaktır.
Sözün özü: Boykota gereken önemi verelim, tepki ve direncimizde kararlı ve istikrarlı olalım. Unutmayalım ki emperyalizm ve tetikçisi siyonizm, işgal, saldırı ve ambargolarında kararlı oldukları için bugün Iraklı kardeşlerimiz gündelik geçimlerini sürdürebilmek için böbreklerini ve sair organlarını satmak zorunluluğuyla karşı karşıya kalabiliyor. Zalim ve gasıpların bu kararlılığı bugün Gazze’de yakıtın tamamen tükenmesi ve fırınların ekmek pişirecek yakıt dahi bulamaması sonucunu doğuruyor. Bu durumda bizler de zalim ve gasıplara karşı duruşumuzda, direnişimizde ve bu direnişin bir parçası olan boykotumuzda kararlı ve istikrarlı olalım. Zalim ve gasıplar karşısında boykotumuzu taze ve diri tutmaktan vazgeçmeyelim.