Şükrü HÜSEYİNOĞLU
BU NEYİN REKABETİ?
Türkiye toplumu olarak herhangi bir şeyin cılkını çıkarmakta hakikaten çok mahiriz. Herhangi bir fikrin, herhangi bir girişimin ilgiye mazhar olduğunu gördüğümüzde onu kopyaladıkça kopyalamayı ve nihayetinde suyunu çıkarmayı çok seviyoruz.
Türkiye’de sürekli bir şeylerin furyasına tanık olmamız da bu yüzdendir ya… Üstelik bu hal yalnızca ticaret alanıyla da sınırlı değil. Burada söz konusu etmeye çalışacağımız “kurban rekabeti” örneğinde olduğu gibi İslami faaliyetler / ibâdetler alanında dahi bu tür bir cılkını çıkarma durumuyla karşı karşıya bulunuyoruz.
Birkaç gün önce bir Tv kanalında Kurban ibâdetinin İslam’da ve diğer dini anlayışlardaki karşılığının anlatıldığı bir program izliyoruz… Hem İslam açısından, hem de İslam dışı dinler açısından konuya vukûfiyeti bulunan Prof. Dr. Şinasi Gündüz’ün açıklamalarıyla kurban konusunda yeni bilgiler ediniyoruz…
Şinasi Hoca kurbanın Kur’ani karşılığından, ibâdet olarak anlamından söz ediyor, konuyla ilgili âyetlerle yüce Allah’a ulaşacak olanın, kesilen kurbanlıkların et ve kanları değil, kurban kesen mü’minlerin takvaları olduğunu hatırlatıyor.[1]
Adayış ve adanışın sembolize edildiği, baştan sona anlam yüklü bir ibâdetin söz konusu edildiği program bu minvalde devam ederken, izleyici, bu anlam sağanağını gölgeleyen, adeta sabote eden bir reklam bombardımanına tâbi tutuluyor.
Yok hayır, bu tür programlar içinde reklam yayınlanmasın, Tv kanalı reklam almadan da ayakta kalmayı başarsın filan dediğimiz yok. İslam’ın meşru sınırları içinde kalmak kaydıyla reklam yayını tabii ki olacaktır, ki Tv kanalı ayakta kalabilsin ve yayınına devam edebilsin.
İslam’a hizmet iddiasıyla kurulan Tv kanallarında bu sınırlara ne kadar dikkat ve riayet ediliyor sorusu her zaman sorulmalı, bu konuda duyarlılıklar taze tutulmalıdır mutlaka. Fakat bizim bu yazıda değinmek istediğimiz “reklam bombardımanı”nın mahiyet ve konusu farklı...
Kurban ibâdetinin anlam çerçevesinin konuşulduğu bir programda üst üste 4 farklı yardım kuruluşunun “Kurban bağış kampanyaları”nın reklamlarının geçmesi ve bu reklamların tekrar tekrar döndürülmesi karşısında aklıma başlıktaki soru geldi: Bu, neyin rekabetidir?
Bu durumu Rabbimizin bizlerden istediği “hayırlarda yarışmak” emri[2] çerçevesinde algılamak mümkün mü diye düşündüm, fakat bununla bağdaşabilir olmadığı kanaatine vardım. Zira ortada insanlara ibâdetlerinde yardımcı olmak ve kurban ibâdetini toplumsal düzlemde daha bir anlamlı kılmak konusunda bir hizmet yarışından ziyade, adeta bir müşteri kapma yarışı söz konusu. Maalesef iş bu noktaya varmış görünüyor.
Her cemaatin kendi yardım kuruluşunu kurma gayreti sonucu cılkı çıkarılan hususlardan bir haline gelen yardım derneklerinin, hayır sahipleriyle hayra ihtiyacı olan yoksul ve mahrum bırakılmış fert ve toplumlar arasında doğal bir aracı olma rolünün ötesine geçerek, birer profesyonel şirket gibi rekabete yönelmeleri, devasa reklam harcamalarıyla adeta güç temerküzünü hedefleyen bir görüntü vermeleri bugün ciddi bir mesele olarak karşımızda durmaktadır.
İşte bu rekabetin, gelip ibâdetler üzerinde de güç yarışına dönmesi kaçınılmazdı ve bugün gerek zekat, fitre, sadaka alanında, gerekse kurban konusunda bu kapitalist rekabet biçimini kopyalayan bir yarışa tanıklık etmekteyiz.
İşte sözünü ettiğimiz programda maruz bırakıldığımız reklam bombardımanı da maalesef bu durumun bir uzantısı görüntüsünü vermekteydi. Öylesine bir rekabet görüntüsü ki bu, kurban için belirlenen ücretler de adeta yarıştırılıyordu. Hatta o reklamlardan birinden öğrendik ki, bir yardım derneğinin kurban için belirlediği ücret, sıkı durun tam tamına 490 TL. Bu “490” rakamı sizleri bilmem fakat benim aklıma hemen kapitalizmin pazarlama tekniklerini getiriverdi. Yoksa ben mi çok komplocu düşünmeye başladım nedir!
Evet, İbrahimî adayış ve İsmailî adanışın sembolize edildiği, baştan sona anlam yüklü kurban ibâdeti üzerinden, kapitalist pazarlama biçimlerinin de devrede olduğu bir enteresan rekabete tanık oluyoruz ve bu durumda olan kurban ibâdetine oluyor.
Dipnotlar:
1- Biz o kurbanlık develeri de sizin için Allah'ın (dininin) işaretlerinden kıldık. Onlarda sizin için hayır vardır. Onlar ön ayaklarını sıra halinde yere basmış durumda iken üzerlerine Allah'ın adını anın (da boğazlayın), yanları yere düş(üp canları çık)ınca da onlardan yeyin, kanaat eden(fakir)e de, isteyen(fakir)e de yedirin. Allah onları, size boyun eğdirdi ki şükredesiniz. Onların etleri ve kanları Allah'a ulaşmaz. Fakat sizin takvanız O'na ulaşır. Allah onları size böyle boyun eğdirdi ki, sizi doğru yola ilettiği için O'nun büyüklüğünü anasınız. Güzel davrananları müjdele. (Hacc, 22/36-37)
2- Bkz.: Bakara, 2/148; Maide, 5/48; Mü’minûn, 23/60-61)