Bugün Kudüs’ün en hüzünlü günü
Müslümanların ilk kıblesi olan Kudüs 42 yıldır işgal altında. 1967 yılında ırkçı Siyonistler tarafından işgal edilen kutsal topraklar bugün tamamen Müslümanlardan koparılmak isteniyor.
Müslümanların ilk kıblesi olan Kudüs 42 yıldır işgal altında. 1967 yılında ırkçı Siyonistler tarafından işgal edilen kutsal topraklar bugün tamamen Müslümanlardan koparılmak isteniyor. Filistin Mizan İnsan Hakları Merkezi’nin “Kudüs şehrinde İsrail’in ihlal ettiği insan hakları” başlığı ile yayınladığı rapora göre işgalci güçler Kudüs’ü bir Yahudi kenti yapmaya çalışıyorlar. Rapor bu iğrenç işgali tüm detayları ile gözler önüne seriyor. İşgal yönetimi, 28 Haziran 1967’de çıkarttığı kanunlara ve kanun hükmündeki kararnamelere dayanarak Doğu Kudüs ve çevresini “İsrail Toprakları”na ilhak ettiğini açıklamıştı.
İslâm’ın ilk kıblesi Mescid-i Aksa’nın şehri olan Kudüs’ün hâlâ Siyonistlerin işgali altında olması tüm Müslümanları acıya boğarken, işgalin yıldönümünde Filistin Mizan İnsan Hakları Merkezi; “Kudüs şehrinde İsrail’in ihlal ettiği insan hakları” başlığı ile bir rapor yayınladı. İşgal yönetimi, 28 Haziran 1967’de çıkarttığı kanunlara ve kanun hükmündeki kararnamelere dayanarak Doğu Kudüs ve çevresini “İsrail Toprakları”na ilhak ettiğini açıklamıştı.
KUDÜS-Ü ŞERİF’İ BİR YAHUDİ KENTİ YAPMAK İSTİYORLAR
Kudüs’ün 1967’den bu yana İsrail işgalinin baskısı altında inlediğinin dile getirildiği raporda, işgalcilerin uydurduğu yasaların da zorlamasıyla Kudüs’ün, gerçek sahipleri göç ettirilerek bir Yahudi şehrine dönüştürmesinin planlandığı ifade edildi. Raporda şöyle denildi: “19. yüzyılın başlarından itibaren dünyadaki Yahudi liderleri, Kudüs’teki bütün gayrimenkullere el koymak için önlerine çıkan her türlü fırsatı değerlendirdiler. 1827 senesinde Kudüs’te bir takım Yahudi mahalleleri kurmak maksadıyla fiilen göçler başlatıldı. 1842 ile 1897 yılları arasındaki süreçte ise Kudüs ve çevresinde 27 yerleşim merkezi, pek çok mahalle ve havra inşa edildi. 1. Dünya Savaşı’nın ardından Filistin’in İngiliz mandası altına girmesinden ve Balfour Deklarasyonu’ndan sonra manda hükümeti 117.000 dönüm araziyi Yahudi temsilciliğine bağışladı. Bu da Kudüs eyaletine bağlı hazine (miri) arazilerinin, yani şehrin yüzölçümünün yaklaşık % 7’sini oluşturuyordu. Manda yönetimi, Filistin’de ve özellikle de Kudüs’te bulunduğu süre zarfında, Yahudilere bağışlanmış arazilerin yüzölçümünü daha da genişletmeye yardımcı oldu. Sonuçta Kudüs, Uluslararası Siyonist Bölgesi, Yahudi Temsilciliği ve Yahudi Millî Fonu Yürütme Bürosu’nun karargâhı hâline geldi. Ayrıca bölgede 1925’te İbriyye Üniversitesi ve 1939’da da Hedasa Üniversite Hastanesi kuruldu. 1967 savaşından sonra Kudüs İsrail’in eline geçti ve işgal güçleri, ilk andan itibaren şehrin tarihî dokusunu yansıtan el-Meğaribe mahallesini ‘yerleşime elverişli olmadığı’ gerekçesiyle tamamen değiştirmeye kalkıştı. Öte yandan, 1000 Filistinli vatandaş evlerinden çıkartılarak, o tarihte ‘Burak Duvarı’ diye bilinen fakat daha sonra ‘Ağlama Duvarı’ olarak adlandırılan duvarın bulunduğu alan inşa edildi. Ayrıca yaklaşık 17.700 dönümlük bir Filistin arazisine de el konuldu. Bütün bunlar, Kudüs’le ilgili çıkabilecek herhangi bir uluslararası kararın ön adımları olarak yürütüldü.”
KUDÜS’Ü SİYONİST İSRAİL DEVLETİ’NİN BAŞKENTİ İLAN ETTİLER
İşgal altındaki Kudüs’ün arazilerine el koyarak Yahudi yerleşim birimlerinin kurulmasının temel amacının, Kudüs ile çevresindeki diğer Arap mahalleleri arasındaki herhangi bir bağlantıya engel olmak ve nihayetinde şehirdeki Arap varlığını, Yahudilerin ablukası altındaki bir bölgeye sıkışmış adacıklar hâline dönüştürmek olduğunun dile getirildiği rapor şöyle devam ediyor; “İsrail, işgal altında tuttuğu Kudüs’e tamamen el koymak ve gerçek sahiplerini oradan sürüp bölgeyi bütünüyle Yahudileştirmek istiyor. Nitekim Kudüs’ü ilhak etmek maksadıyla işgalci İsrail Parlamentosu Knesset’e çeşitli teklifler sunuldu.
Bu çerçevede 31 Temmuz 1980 tarihinde kabul edilen kanun, Kudüs açısından büyük önem taşıyordu. Bu kanuna göre; ‘Kudüs’ün tamamı tek bir yapı olarak İsrail’in başkenti olup devlet başkanının, İsrail Parlamentosu Knesset’in, hükümetin ve yüksek mahkemenin merkezidir’ deniliyordu. Üstelik bu kanun, herhangi bir İsrail hükümetinin, İsrail’in Kudüs üzerindeki hegemonyasına zarar verebilecek bir anlaşma imzalamasını da baştan engellemiş oluyordu. Sonraki İsrail hükümetleri de Kudüs şehrini Yahudileştirme sürecini hızlandırmak için pek çok yöntem ve uygulamaya başvurdular. Bunlardan bazıları şöyledir:
MESCİD-İ AKSA’NIN ABLUKA ALTINA ALINMASI VE YIKIMI
İsrail, Mescid-i Aksa ve Kubbetü’s-Sahra’ya sahip bir Kudüs’ün, Arap ve İslâm kimliğinden asla soyutlanamayacağının bilincindedir. Mescid-i Aksa’nın altında yürütülen ve Aksa’nın temellerini tehdit etmeye başlayan kazı çalışmaları, işgalci İsrail’in Aksa’yı ve Kudüs’teki diğer İslâm mukaddesatını yıkma hedefine yöneldiğinin açık göstergesidir.
MÜSLÜMANLARIN KUDÜS’TEKİ İKAMETLERİNİ ELLERİNDEN ALIYORLAR
İşgalciler, ırkçı yasaları aracılığıyla Kudüs sakinlerinin % 88’inin Yahudilerden ve % 12’sinin de Araplardan oluştuğu izlenimini vermeye çalışmaktadırlar. Son iki yıl zarfında 4.000 Kudüslünün kimlikleri alınıp Kudüs’te ikamet etme hakları engellenmiştir.
Böylece işgal yılları boyunca kendi memleketlerinde oturma hakları ellerinden alınmış Kudüslü Filistinlilerin sayısı 10.000’e yükselmiş olmaktadır. Oysa İsrail’in bu uygulamaları, 1949 yılında imzalanan 4. Uluslararası Cenevre İnsan Hakları Sözleşmesi’ne, özellikle de sözleşmenin 6. ve 47. maddelerine; ayrıca 1899-1907 yıllarına ait Lahey Sözleşmesi’nin de 34. maddesine aykırıdır.
KAYIP ŞAHISLAR YASASI
Kayıp şahısların mallarıyla ilgili yasa 1950’de çıkmıştır. Bu yasaya göre; İsrail’in 1967 yılında yapmış olduğu nüfus sayımı sırasında İsrail Devleti sınırları dışında olan şahısların malları, Kayıp Şahısların Mallarından Sorumlu İdari Birim’e devredilmiştir.
Söz konusu birim, satma ve kiralama hak ve salahiyetine sahiptir. Böylece işgalci İsrail, sahipsiz oldukları gerekçesiyle Filistinlilerin arazilerine ve mal-mülklerine el koyma hakkını kendinde görmeye başlamıştır.
İSRAİLLİLEŞTİRME
Doğu Kudüs’teki Araplara İsrail kimliği vermek suretiyle İsrail vatandaşlığına geçirme projesidir. Şehrin ilhak edilip birleştirilmesinden sonra bu vatandaşların oranı % 22’ye ulaşmıştır.
(Kaynak: Vakit)