25-02-2008 20:17

Büyük Şeytan, kara harekatının neresinde?

Zaman gazetesi Washington temsilcisi Ali H. Aslan, bugün kaleme aldığı yazısında, Büyük Şeytan ABD`nin Türkiye`nin Kuzey Irak`a yönelik kara harekatının neresinde olduğunu sorguluyor.

Büyük Şeytan, kara harekatının neresinde?

Zaman gazetesi Washington temsilcisi Ali H. Aslan, bugün kaleme aldığı yazısında, Büyük Şeytan ABD'nin Türkiye'nin Kuzey Irak'a yönelik kara harekatına yönelik tututmunu yorumluyor.

"Mesela şimdilerde Amerikalıların gündeminin en üst sıralarından yer alan İran'a ekonomik tecrit, Afganistan'daki çatışma bölgelerine Türkiye dahil NATO ülkelerinden asker temini gibi konular gündeme geldiğinde, 'ama siz bize Kuzey Irak'ta yardımcı olmuyorsunuz' şeklinde kıvırmak mümkün olmayacak" cümleleriyle ABD'nin harekatla ilgili tutumunu izah eden Aslan, yazının devamında şöyle diyor:

"Savunma Bakanı Robert Gates, bu hafta eminim ki boşuna Türkiye'ye uğramıyor. Eğer doğruysa, ciddi bir iş olmadan Washington'daki gizli sığınağını kolay kolay terk etmeyen Başkan Yardımcısı Dick Cheney de boşuna ziyaret etmeyecektir. Kısacası, terörle mücadelede minnettar ve bağımlı hale geldiğimiz ABD'ye hayır diyebilme kabiliyeti azalacaktır."

İşte Ali H. Aslan'ın bugünkü Washington mektubu:

ABD'nin gönülsüz desteği 
    
Sonda söylenecek şeyi baştan söyleyeyim: ABD Türkiye'nin Kuzey Irak'taki kara harekâtına destek vermektedir, ama bunu gönülsüzce yapmaktadır. Ankara, Bağdat ve Erbil arasında güttüğü denge politikasından vazgeçmemiştir ve görünür gelecekte vazgeçmeyecektir.
Operasyon, askerî ve sivil kanallardan Washington'a önceden bildirilmişti. Amerikalı yetkililer açıkça ilan etmiyor, ama Washington'un önceden garanti edilmiş teknik ve diplomatik desteği olmaksızın Ankara böyle bir eyleme girişmezdi. İki başkent arasında son haftalardaki yoğun üst düzey askerî trafik bir şeylerin pişirildiğini gösteriyordu.

Amerikalı yetkililerden Türkiye'ye şartlı destek mesajları geldi. Operasyon en kısa sürede sonuçlandırılmalı, kapsamı sadece PKK ve dar bir bölge olmalı, deniliyordu. Dışişleri Bakanı Condoleezza Rice, Türkiye'yle 'mutlak dayanışma' içinde olduklarını vurguluyordu. Diğer yandan sınır ötesine karşı Amerikan gönülsüzlüğünün temel gerekçesini de tekrarlıyordu: '... O bölgede istikrarsızlaşma olamayacağı akıldan çıkarılmamalı.'

İstikrarsızlaşmadan kasıt, Türk ordusu ile bölgesel Kürt hükümeti kuvvetleri arasında çatışma çıkıp savaşın yayılma ihtimali. Amerikalı sözcüler boşuna her vesileyle Ankara'ya Erbil'i de muhatap alarak işbirliği yapma çağrısında bulunmuyordu.

ABD'nin yakın geçmişe kadar Kuzey Irak'ın muayyen bölgelerinde 'Savaşan Şahin'lerin uçması şöyle dursun, dişi Türk kuşunu bile uçurtmak istememesinin altında, kısmen Bağdat, büyük oranda ise Erbil yönetiminin itirazları yatıyordu. Peki ne oldu da daha düne kadar Irak sınırında Türkiye'nin önüne çekilen kırmızı çizgi, kesikli kırmızı çizgiye dönüştü? Ve Washington, bırakın hava operasyonunu, kara harekâtını dahi içine sindirme noktasına geldi?

Her şey, Başkan Bush'un 5 Kasım'da Başbakan Erdoğan'la görüşmesinden sonra ilan edilen politika değişikliğinin yansıması. CSIS uzmanı Bülent Alirıza'ya göre değişikliğin sebebi, Ankara'ya bu konuda destek vermemenin Türklerin Amerika'ya zaten tehlikeli derecede düşük olan desteğini iyice azaltması, Erdoğan hükümetiyle işbirliğini sürdürmesini zorlaştırması, hepsinden önemlisi İncirlik Üssü'nün kullanımıyla ilgili soruları ortaya çıkarması. Ermeni tasarısı krizinde Türk kamuoyunun Amerika'yla gemileri yakmaya hahişkâr görüntüsü Washington'u ürkütmüş, artan PKK saldırılarına rağmen gözle görünür bir eylem yapılmazsa neler olabileceğini düşündürtmüştü.

Acaba Türkiye'nin önündeki set kaldırılırsa, Türk ordusu ABD'nin arzu ettiği şekilde, yani sivil hedeflere, altyapıya ve PKK dışı unsurlara zarar vermeden, yani bölgeyi 'istikrarsızlaştırmadan' sınır ötesi operasyon gerçekleştirebilir miydi? Eminim ki Pentagon bizim Genelkurmay'la bu endişeden dolayı ilkin daha gönülsüzce istihbarat paylaşıyordu. Ama Türk Silahlı Kuvvetleri'nin ABD'den aldığı 'anlık istihbaratı' profesyonelce kullanması ve neredeyse sıfır hatalı nokta operasyonlar yapması, Amerikalılara takdir hissi ve güven verdi. Operasyonlara kara boyutu da katılmasına Pentagon'dan gelebilecek teknik itirazları ortadan kaldırdı.

En başarılı askerî harekâtlarla dahi PKK sorununa nihai çözüm bulunması zor. Büyük kısmı içerde, bir kısmı dışarda, 'kapsamlı çözüm' gerekiyor. Son operasyondan sonra Amerikalı yetkililerin ağızlarına 'kapsamlı çözüm' lafını almamaları, bu yönde telkinlerinden vazgeçtiklerini göstermiyor. Askerî harekâtı tasvip etmiyormuş gibi bir anlam yüklenmesin diye bahsetmiyorlar.

ABD, politikalarını ince dengeler üzerine kuruyor. Bir yandan askerî çözümlere katkıda bulunurken öte yandan Türkiye'nin iç işlerine karışıyor izlenimi vermekten kaçınarak kapsamlı çözüm için bastırıyor. Mesela Kürtçe eğitim hakkı, listenin başlarında yer alan konulardan. Bir yandan stratejik müttefiki Türkiye'nin gönlünü hoş ederken, diğer yandan kilit taktik müttefiki Irak Kürtlerinin kalbini fazla kırmamaya özen gösteriyor. Hem Soğuk Savaş'tan sonra jeostratejik piyasa değeri azalmayıp artan Türkiye'yi, hem dünyanın en büyük petrol rezervlerine sahip Kuzey Irak bölgesinin halkını ve yöneticilerini idare ediyor. Bir tarafı diğer tarafa mutlak tercih ediyor izlenimi vermekten kaçınıyor. Türkiye'de de birbiriyle husumetvari siyasi rekabet içindeki askerî ve sivil kanatların her ikisinin ağzına bal sürüyor. Terörle mücadelede başarı kredisini tek bir tarafa yedirirse, diğer tarafı karşısına alacağını biliyor. O nedenle de askerî ve sivil lider trafiği dengeli tutuluyor.

Peki Washington'un PKK'ya karşı işbirliği işinden 'Türklerin şerrinden emin olma' dışında çıkarı var mı? Her şeyden evvel, Amerikalılar artık Türklerle müzakere masasına oturduklarında maça psikolojik açıdan dezavantajlı başlamayacaklar. Mesela şimdilerde Amerikalıların gündeminin en üst sıralarından yer alan İran'a ekonomik tecrit, Afganistan'daki çatışma bölgelerine Türkiye dahil NATO ülkelerinden asker temini gibi konular gündeme geldiğinde, 'ama siz bize Kuzey Irak'ta yardımcı olmuyorsunuz' şeklinde kıvırmak mümkün olmayacak. Savunma Bakanı Robert Gates, bu hafta eminim ki boşuna Türkiye'ye uğramıyor. Eğer doğruysa, ciddi bir iş olmadan Washington'daki gizli sığınağını kolay kolay terk etmeyen Başkan Yardımcısı Dick Cheney de boşuna ziyaret etmeyecektir. Kısacası, terörle mücadelede minnettar ve bağımlı hale geldiğimiz ABD'ye hayır diyebilme kabiliyeti azalacaktır.

Son dönemde terörle mücadelede Türkiye'nin ağzına bir parmak bal çalınıyor diye Türk-Amerikan ilişkilerinde balayının hep süreceği söylenemez. Ankara ile Washington'ın stratejik aşkı, yer yer evliliğin tuzu biberi olan kavgalardan da mahrum kalmaksızın, bazen gönüllü bazen gönülsüz, devam edecek.

YORUMLAR
Henüz Yorum Yok !