Şükrü HÜSEYİNOĞLU

14 Haziran 2007

ÇEVRESEL İFSADIN SONUCU: "SEKÜLER KIYAMET" BEKLENTİSİ

Farkında mısınız, alemlerin Rabbi yüce Allah’ın insanlar için imtihan alanı olarak varettiği yeryüzünün sonu demek olan kıyamete inanmayanların da artık inandıkları bir kıyamet var. Bu “seküler kıyamet”, küresel ısınma merkezli yaşanacak ve dünyayı yaşanmaz bir gezegen haline getirecek felaketler dizisini ifade ediyor. “Seküler kıyamet” senaryolarıyla ilgili hemen hergün ürkütücü raporlar yayınlanıyor, haberler, belgesel filmler yapılıyor.

Temelde endüstrileşmeye ve onunla birlikte insanlığa dayatılan hep daha fazlasını talep etmeye ve tüketimi bir hayat tarzı haline getirmeye endeksli “tüketim kültürü”ne dayanan küresel ısınma, çevre kirliliği, yeryüzü kaynaklarının kimyasal ve biyolojik atıklarla tahrip edilmesi gibi sorunlar, dünyanın geleceğiyle ilgili çok tehlikeli bir sürece işaret ediyor.

Kapitalizmin sınırsız rekabete dayalı işleyişi, daha çok kar hedefi ve bunun  için de tüketimi tahrik ederek daha çok üretim yapmaya endeksli yapısının ortaya çıkardığı kontrolsüz endüstrileşme, beraberinde atmosfer için zararlı sera gazı salınımının artışını getirmiş, bu da günümüzün temel sorunlarından olan küresel ısınmayı doğurmuştur.

Petrol ve kömür gibi fosil yakıtların yanması, endüstriyel etkinlikler ve ormanların yok edilmesi gibi gelişmeler, beraberinde sera gazları denilen karbondioksit, metan, ozon ve diazot monoksit gibi gazların atmosferde artmasına sebep olmakta, bu da küresel ısınmayı beraberinde getirmektedir.

Küresel ısınma sonucunda gelecekte ortaya çıkacağı öngörülen; buzulların eriyip okyanusların taşması, kentlerin, ülkelerin, kara parçalarının sular altında kalması, kuraklık ve buna bağlı olarak açlık tehlikesinin ortaya çıkması, mevsimlerin değişip bir yanda kasırgaların, diğer yanda yakıcı sıcakların yol açacağı çevre felaketlerinin ortaya çıkması gibi kıyamet senaryoları bir tarafa, şimdiden küresel ısınmaya bağlı sorunlar kendini göstermeye başladı.

Artık yazların, kışların, baharların eskisi gibi olmadığı rahatlıkla hissedilebiliyor. Ayılar kış uykusuna yatamıyor, kuşların göç alışkanlıkları alt üst olmuş durumda, ağaçlar kış mevsimi ortasında sıcaklara aldanıp çiçek açar oldu, arılar toplu olarak ölmeye başladı.

Bu yıkıcı gidişat karşısında dünyada atılmaya çalışılan adımlar ise özellikle sera gazı salınımını en fazla gerçekleştiren (tüm sera gazı salınımının yüzde 25’i) emperyalizmin baş aktörü ABD tarafından baltalanmakta. Bu çerçevede 1997 yılında küresel ısınma tehlikesine karşı Japonya’nın Kyoto şehrinde sera gazı salınımının azaltılmasına yönelik olarak imzalanan Kyoto Protokolü’ne ABD imza atmamakta direnmektedir. Bu arada Türkiye de Kyoto Protokolü’ne imza atmayan ülkeler arasında bulunmakta.

Tabii ki Kyoto Protokolü’nün küresel ısınma sorununa kalıcı ve köklü çözüm getirebilmesi beklenmemelidir, bu mümkün değildir. Ancak pansuman bir tedbiri ifade eden bu protokolün bile emperyalizmin baş aktörü tarafından imzalanmaması, sorunun büyüklüğünü ve çözümün zorluğunu ifade etmesi açısından önemli bir göstergedir.

Küresel ısınma çevresel ifsadın tek yıkıcı sonucu değildir kuşkusuz, sonuçlarından sadece birisidir. Çevre kirliliği, atıklar sorunu gibi dünyanın ekolojik dengesini tehdit eden sorunlar da çevresel ifsadın birer neticesidir.  

Gerek küresel ısınma, gerek çevre kirliliği, gerekse de atıklar sorunu şeklinde ortaya çıkan sonuçları doğuran sebepler ortadan kaldırılmadıkça pansuman tedbirlerle bu çevresel ifsadın son bulması mümkün değildir.

Nedir o halde asıl sorun? Asıl sorun, kapitalizmin daha çok kar hedefleyen büyümeye endeksli yapısında ve bu çerçevede doymak bilmez tamahkar bir tüketim alışkanlığının tüm dünyada yaygınlık kazanmasından başka bir şey değildir. İnsanoğlu, daha çok tükettikçe, kapitalizmin çarklarına su taşımaya devam ettikçe, kendisini tükenişe götüren bu sürecin bir parçası olmayı sürdürecek ve sonunda kaybedenlerden olmaya mahkum olacaktır.      

Bu çerçevede, geçenlerde Hacettepe Üniversitesi’nden Prof. Dr. Gülen Güllü’nün yaptığı açıklamalar çevresel ifsada karşı bireylerin sorumlulukları hakkında önemli ipuçları içermekteydi. “Herkesin tek başına yılda 10 ton karbondioksit salınımı yaptığını düşünürsek, o takdirde yaklaşık 5.5 dünyaya ihtiyacımız olacak” diyen Güllü, “Bunun ne kadar olduğunu, kişinin yaşama tarzı, yaşadığı yer, tüketim alışkanlıkları belirliyor. Ne kadar yakıt harcadığımız, ne kadar elektrik tükettiğimiz, otomobil ve uçakla ne kadar sehayat ettiğimiz gibi şeyler, karbondioksit salınımına ne kadar katkımızın olduğunu ortaya çıkaran bileşenlerdir” diyor. (Küresel Isınma Böyle ürerse 5.5 Dünyaya Daha İhtiyaç Var!, Vakit Gazetesi, 4 Nisan 2007)

Evet, çevre kirliliği, küresel ısınma, yeryüzü kaynaklarının tahribi gibi tüm çevre sorunlarının kaynağında kapitalist üretim süreçleri ve onun insanlığa dayattığı kapitalist yaşam tarzının olduğu açıktır. Dolayısıyla yeryüzünü tükenişe götüren bu büyük ifsada karşı tek çözüm, kapitalizmin tasfiyesinden geçmektedir. 

 

“Yeryüzünün halifesi” yeryüzünü ifsad ediyor

 

Bilindiği gibi tüm varlık alemi yüce Allah’ın ayeti hükmündedir. Yeryüzü, yıldızlar, gezegenler, yeryüzünde bulunan her şey birer ayettir. Dolayısıyla insanoğlunun çevreye verdiği zarar, esasında Allah’ın ayetlerini tahrif etmenin başka bir boyutunu ifade etmektedir. Çevresel ifsadı, Allah’ın ayetlerini tahrifin bir başka boyutu olarak algıladığımızda, ki kesinlikle öyledir, bunun ne büyük bir suç olduğunu çok daha iyi kavrarız.

Bu noktada “ifsad” kavramını açmamız konuyu daha iyi anlamamıza yardımcı olacaktır. Arapça bir kelime olan ifsad, fesada uğratmak, bozukluk ve fenalık, karışıklık, haddi aşmak, bozgunculuk yapmak manalarına gelir. İfsad kavramının kapsamını doğru okumak için dayandığı “fesad” kavramıyla ilgili şu açıklamayı hep beraber okuyalım: “Fesad, sözcük olarak: "zulüm; çalkantı, düzensizlik; kuraklık, kıtlık, yolsuzluk, nifak, ara bozan"; masdar olarak "bozulmak, çürümek; sağduyudan sapmak" anlamlarına gelmektedir. Kavram olarak: insanın vahyin hükümlerinden saparak, kendi hevasına tabii olması; Allah'ın koyduğu düzeni bozarak kendi yanından düzen koyması; Allah'ın koyduğu kuralları kendi hevası ve çıkarı doğrultusunda değiştirmesi; fıtri ve tabii dengenin bozulması, "bir şeyin istikametinden saparak, yararlı halinden çıkması" anlamlarına gelmektedir. Fe-Se-De fiil kökünden gelen fesad, "yiyecek ve içecekler için bozulma, kokma, ameller için geçersiz olma, hükmü olmama, bunların dışındaysa gerek nefs gerek bedende meydana gelen maddi-manevi bozulma, toplumda ortaya çıkan kokuşma ve dengeden sapma durumlarını ifade etmek için kullanılır." Müfsid bu fiilin ism-i faili olup, bozan, bozgunculuk yapan, ifsad ise bozma, kokuşturma, hükümsüz kılma geçersiz duruma düşürme demektir. "Kur'an, fesadı ve fesadın türevlerini Allah'ın koyduğu düzenin bozulması; iktidarın, küfrün ve zulmün eline geçmesi; "salah"ın yerine "fesad"ın, "islah"ın yerine "İfsad"ın, ve "muslih"in yerine "müfsid"in söz sahibi olması anlamlarında kullanmaktadır…Böylece fesad kavramı, alemlerin yegane Rabbinin; bedeni, ruhi, ahlaki, itikadi, içtimaî, hukukî ve nihayet kevni varoluş mertebesinde belli bir denge ve ölçüye göre yaratılıp öylece sürülmesini dilediği fıtri ve evrensel düzenin herhangi bir şekilde bozulmasını, kargaşaya sürüklenmesini ifade etmektedir. " "Fesad Allah'a isyan"dır. "Allah'a sağlam bir söz verdikten sonra sözlerinden cayanlar, Allah'ın birleştirilmesini emrettiğini ayıranlar ve yer-yüzünde fesad çıkaranlar var ya, işte lanet ve yurdun kötüsü onlaradır." (13- Ra'd/25) "Küfredip Allah yolundan alıkoymaya çalışanlara fesad çıkarmalarından dolayı azap üstüne azap edeceğiz." (16-Nahl/88” (Fesad, İktibas Dergisi, Ağustos 2005, 320. Sayı)

Günümüzde yaşanan ve giderek yeryüzünü yaşanmaz bir yer haline getirmeye başlayan çevre kirliliği, küresel ısınma, kimyasal ve biyolojik atıklarla yer altı ve yer üstü kaynakların tahrip edilmesi gibi sorunlar insanoğlunun elinden çıkan ölümcül bir ifsad eylemine işaret etmektedir ne yazık ki.

Rabbimiz Kur’an’da insanı yeryüzünün halifesi kıldığını bildirmekte, bu anlamda yeryüzünü insanoğluna emanet ettiğini bildirmektedir:

“Hani, Rabbin meleklere, "Ben yeryüzünde bir halife yaratacağım" demişti. Onlar, "Orada bozgunculuk yapacak, kan dökecek birini mi yaratacaksın? Oysa biz sana hamdederek daima seni tesbih ve takdis ediyoruz." demişler, Allah da, "Ben sizin bilmediğinizi bilirim" demişti.”  (Bakara 2/30)

“O, sizi yeryüzünün halifeleri yapan ve sizleri verdiği şeylerle denemek için kiminizi kiminize üstün kılandır. Şüphe yok ki, Rabbin çabuk cezalandıran ve yine şüphe yok ki, O, tek bağışlayan, tek merhamet edendir.”  (En’am 6/165)

Bugün yaşadığımız çevre sorunları, insanoğlunun halifesi kılındığı yeryüzü emanetine ihanet ettiğini ortaya koymaktadır. İnsanoğlu yeryüzünü yaşanmaz bir yer haline getirmekle aslında bindiği dalı kestiğinin de farkındadır. Fakat, kapitalist tamahkarlık, bu farkında oluşun bile dizginleyemediği bir azgınlığı ifade ettiği içindir ki, çevresel sorunların hissedilir derecede artış göstermesi bile insanoğlunu frenlemeye yetmemektedir.

Zaten Rabbimiz Kur’an-ı Kerim’de, büyüklük taslayarak tuğyan eden ve tamahkarlık ve azgınlığa yönelen müstekbirlerin yeryüzünde soyundukları fesadçı rolü şu şekilde haber vermektedir:

"İş başına geçtiğinde yeryüzünde bozgunculuk çıkarmak, ekini ve nesli yok etmek için didinir. Allah da bozgunculuğu sevmez.

Böylesine "Allah'tan kork!" denilince benlik ve gurur kendisini günaha sevk eder. (Ceza olarak) ona cehennem yeter. O ne kötü yerdir!” (Bakara 2/205-206)

“Sizden önceki asırlarda yeryüzünde (insanları) bozgunculuktan alıkoyacak faziletli kimseler bulunsaydı ya! Fakat onlardan, kurtuluşa erdirdiğimiz az bir kısmı müstesnadır (bunlar görevlerini yaptılar). Zulmedenler ise, kendilerine verilen refahın peşine düştüler. Zaten günahkar idiler.” (Hud 11/116)

Oysa Rabbimiz yukarıda da belirttiğimiz gibi yeryüzünü insana emanet etmiş ve ona bozgunculuk yapmamayı ve yeryüzünü fesada vermemeyi emretmiştir. Peygamberler de bu Rabbani öğretiyle insanlığa rehber olarak seçilmişler ve ifsada karşı ıslahın, zulme karşı adaletin mücadelesini vermişlerdir:

“Yeryüzünde, düzeni kurulduktan sonra, bozgunculuk yapmayın ve O'na korku ve ümit ile kulluk edin! Şüphe yok ki, Allah'ın rahmeti, iyilik yapanlara yakındır.” (A’raf 7/56)

“Ey kavmim, ölçeği ve teraziyi tam dengi dengine tutun. İnsanların eşyasına densizlik etmeyin ve yeryüzünde bozgunculuk ederek fenalık yapmayın!” (Hud 11/85)

GDO’lu ürünlerle ekini, genetik çalışmalarla nesli ifsad etmeye koyulan, sınır tanımayan tüketim alışkanlıklarını tahrik eden kapitalist üretim süreçleriyle çevre kirliliği, küresel ısınma ve yeryüzünün kaynaklarının tahrip edilmesine yol açan günümüz müstekbirleri, çok uzak olmayan bir gelecekte ortaya çıkacak “seküler bir kıyamet”i ellerindeki medya gücüyle aldatıp peşlerinden sürükledikleri kitlelerle birlikte hazırlamaktadır. Kendisini yoktan var eden alemlerin Rabbi yüce Allah’ın, tüm insanların mutluluğu için vazettiği ölçülere tabi olup dünya ve ahiret saadetini inşa etmek yerine, büyüklük taslayıp tuğyan eden müstekbirler; illüzyon, manipülasyon, sansasyon, göz boyama gibi binbir türlü hile ve desiseye başvurarak aldattıkları ve omuzlarına basıp kendilerine iktidar devşirdikleri kitlelerle birlikte tükenişe doğru hızla yol almaktadırlar. Tabii ki, yüce Allah’ın tüm insanlığa emanet ettiği yeryüzünü de tüketerek, yaşanmaz bir yer haline dönüştürerek…

Bu gidişe, bu büyük ifsada gerçek ve kalıcı manada “dur!” diyecek olan, ifsadın kaynağı durumundaki büyüklenip haddi aşmaya/tuğyana ve bu fiillerin baş aktörleri olan tağutlara karşı fıtri olanın, asıl olanın mücadelesini verecek olan biz Müslümanlarız. O halde hatt-ı müdafa değil sath-ı müdafaa vardır ve bu satıh alemlerin Rabbinin var edip bizlerin emanetine verdiği tüm yeryüzüdür. Öyleyse emanete sahip çıkmak için haydi göreve!