Mustafa GÜVEN
CEZA VE MÜKAFAT
Allah’ın, ceza ve mükafatlandırması sadece ahiret hayatında mı olacak? Yoksa bu dünyada da mükâfat ve ceza var mıdır?Bu mühim bir sorudur!
Bu sorunun cevabı doğru ve tam manasıyla anlaşılırsa;
1- İman artar.
2- Ruh yücelir.
3- Nefis alçalır.
4- Günahlar azalır.
5- Salih amel, sevaplar çoğalır.
6- Dünya sevgisi azalır.
7- Ahireti isteme, Allah'a kavuşma isteği artar.
8- Kalitesiz, sözde Müslüman azalır.
9- Kaliteli, takva sahibi Müslüman çoğalır.
10- Kim Müslim, kim değil, saflar büyük ölçüde netleşir.
Soruyu sorduk, verilecek doğru bir cevapla sonuçta neler olabilir onu da özetle yazdık.Şimdi sıra soruya doğru cevabı vermeye geldi.
Ruh’ul Kudüs olan sıdk sahibi Cebrail’in ve Âlemlere rahmet olarak gönderilen Rasûlullah’ın ağzından çıktığı gibi günümüze kadar bir harfi dahi değişmeden gelen, şaşmaz ve şaşırtmaz, kendisine gönülden iyi niyetle geleni doğru yola ileten kerim ve hayat kitabımız Kur’an-ı Kerim'e baktığımızda öncelikle şunu görüyor ve öğreniyoruz ki, yüce Allah c.c bazı kullarına ceza, bazılarınaysa mükafat veriyor.
Yüce Allah bu konuda şöyle buyuruyor: "İşte kim zerre ağırlığınca bir hayır yaparsa onun sevabını görecek; kim de zerre ağırlığınca şer yaparsa onun cezasını görecektir." (Zilzal: 7- 8.)
Ceza ve mükafatın nedeni " Hayır " ve " Şer " imiş.
İnsanın ilk ceza göreceği yer bu dünyadır. Her ne kadar insanın iyilik ve fenalığının tam karşılığını öteki dünyada "Ahirete" bırakılmışsa da yaptığı işlerin karşılığını bu dünyada da az çok görür.
İnsan salih amel, iyi işler karşılığı olarak; izzet, şöhret, şan, şeref, sevgi, güven, refah, saltanat ve egemenliğe sahip olur. Bunlar bu dünyada kişiye verilen birer mükâfattır.
Kötü amellerle, fena işlerle de zillet, rezalet, şerefsizlik, perişanlık, güvensizlik, korku, savaş, keder ve mahkumiyete uğrar.
Bunlar da bu dünyada kişiye verilen birer cezadır.
Yine Rabbimiz bu hususta şöyle buyuruyor: "Bu dünyada iyilik edenler için iyilik vardır. Ahiret yurdu ise daha iyidir. Fenalıklardan sakınanların yurdu, en güzel, en mükemmel yurttur." (Nahl / 30)
"Allah’ın mescitlerinde, Allah’ın adının anılmasına engel olan ve onların harap olmasına çalışanlardan daha zalim kim vardır? Aslında bunların oralara ancak korkarak girmeleri gerekir (başka türlü girmeğe hakları yoktur). Bunlar için dünyada bir rezillik, ahirette de büyük bir azap vardır." (Bakara: 114.)
"... Sizden kim, dininden döner de kâfir olarak ölürse, onların yaptıkları işler dünyada da ahirette de geçersiz sayılmıştır. Onlar cehennemliktirler ve orada devamlı kalırlar." (Bakara: 217.)
Sonuç: Ey insan! Şunu bil ki, Yüce Allah'ın azabı sadece ahirette değil bu dünyada da sana gelebilir. Bundan emin olamazsın.
Eğer Dünya ve ahiret mutluluğunu istiyor isen:
CENNETE ADAY DAVETCİLERİN VASIFLARI...
Yasin suresinin bazı ayetlerinden mülhem diyebiliriz ki, Allah’ın razı olduğu bir davetçide bulunması gerekli olan vasıfları şunlardır:
1- O Davetçiler ki;
Doğru bir ilah (Allah) inancına sahiptirler.
2- O Davetçiler ki;
İman edip tâbi oldukları elçilerin yolunun dosdoğru olduğundan şüphe etmezler.
3- O Davetçiler ki;
Allah'ın elçilerinin, getirdikleri vahye ölümüne uyarlar.
4- O Davetçiler ki;
Kendilerine, Cemaatlerine, Hiziplerine, Tarikatlarına değil, Peygamberlere ve onların dosdoğru yolu olan sıratı müstakime çağırırlar.
5- O Davetçiler ki; Yaptıkları davete karşılık bir ücret istemezler.6- O Davetçiler ki;
Kulluğu ve ibadeti sadece tek hak ilah olan Allah’a (c.c) yaparlar.
7- O Davetçiler ki;İnsanların anlayacağı bir (dili) seviyeden konuşurlar.
8- O Davetçiler ki;
Merhametli ve şefkatlidirler.
9- O Davetçiler ki;
Çağrı ve Davetleri gizli kapaklı değil açık ve şeffaftır.
10- O Davetçiler ki;Davet ederken davetlerinin daha iyi anlaşılması için muhataplarına, öncekilerin ve sonrakilerin hayatlarından örnekler vererek anlatırlar.
11- O Davetçiler ki;
İnsanları, akıllarını doğru kullanmaya çağırırlar.
12- O Davetçiler ki;Her daim davası için koşar ve çalışırlar, tembellik etmez, tatil yapmazlar.
13- O Davetçiler ki;
İnandıkları dava uğrunda, her şeylerini verirler, hatta yeri geldiğinde hiç çekinmeden, gözlerini kırpmadan canını bile feda ederler.
14- O Davetçiler ki;
Davetlerini yaparken muhataplarının doğru ve yanlış arasında kıyaslama yapabilmeleri için hem doğruyu hem de yanlışı birlikte beyan ederler.
15- O Davetçiler ki;
Ayrıştırıcı, ötekileştirici ve yapmacık bir dil kullanmaz, samimi, candan ve birleştirici konuşurlar.
16- O Davetçiler ki;
Daveti insanlara götürürken amaçları kendilerini rahatlatmak, öfkelerini dindirmek değildir. Hele haklı ve üste çıkmak hiç değildir. Gaye ve amaç, insanların, kendileri vesilesiyle hidayete ermesi ve cehennem ateşine girmemesidir.
17- O Davetçiler ki;
İmkanları olsa, ölümleriyle birlikte kesinleşen imani bilgiyi, dünyada kendilerinden sonraya kalanlara duyurmak (davet etmek) isterler.
Rabbimiz! bizleri bu vasıflara sahip olan Müslüman davetçilerden kılsın...
قيل اد خلالجنة, Gir Cennete. (Yasin, 26)