23-11-2008 12:28

CHP`nin geni çarşafa müsait değil, ama…

Ahali şaşkın. Nasıl olmasın? “CHP Lideri Baykal çarşafı savunuyor.” Çarşaf çarşaf manşetlerde CHP`nin çarşaflı halleri tartışılıyor. Tesettür konusunda, “görüldüğü yerde ezilmelidir” modundaki bir partinin bu yeni atağının yol açtığı şaşkınlık şapkamızı değilse bile takkemizi uçurdu.

CHP`nin geni çarşafa müsait değil, ama…

Kutuplarda 'igloo'sundan çıkan bir Eskimo, kapının önünde bir deve gördüğünde ne kadar şaşırırsa milletçe biz de o kadar şaşkınız son bir haftadır. Muhtemelen, Bush'un “Barış elçisiyim” demesi de benzer etkiyi yapardı N.Ş.A.'da. “CHP'nin çarşaf açılımı”, bize bu şiddette şaşkınlık yaşatan bir vaka. Tam, “deve misin, kuş musun” halleri yaşananlar.

NADİ: BU İŞTE HÜRRİYET YOKTUR, MECLİS'E BİLE

Durum, belki de “yaşlılık”la alakalı bir şey. Malum, CHP tam 85 yaşında. İnsanlarda olduğu gibi kurumlarda da uzun ömürler bazen bütün bir tarih sürecinde zig zag gibi görülebilen tutumlara sahne olabiliyor. Süre uzun olunca, tutarlılık problemi de kaçınılmaz hale gelebiliyor. “Bahs-i diğer” deyip geçebiliriz belki ama CHP'nin kuruluşundaki önemli isimler, bugünkü haleflerinin son çıkışını görseydiler duruma iyi gözle bakmayacaklardı muhtemelen. Bakın, eski CHP milletvekili Yunus Nadi, dinî talepleri dile getirenlere nasıl sesleniyordu bir zamanlar: “Diyecekler ki, 'Hani ya hürriyet vardı? Kokmuş ve muzır fikirlere, irticaa, umacılığa hürriyet yoktur. Velev ki, onu söylemek isteyenler Büyük Millet Meclisi âzasından olsunlar!” Peki Baykal, “rejimin başyazarı” ve yine CHP'li vekillerden Falih Rıfkı Atay'ın, “İrtica istiladan daha mühliktir (öldürücüdür)” dediğinden haberdar mı? “CHP'li günlerde” Çetin Altan'ın dedesi Hasan Paşa'nın Erzurum'da çarşaflı bir kadını, Şal Hatun'u “şapka giymedi” diye asmasından ise hiç sözetmemeli ki, Baykal ve şûrekası kendini iyice kötü hissetmesin.

İŞTE KRİTİK CÜMLE: ”BİR REY BİLE ALAMAYIZ”

Bu ülkede, bütün vagonları kırmızı renkte olan trenin adı “Mavi Tren”di yıllar boyu. Yani, her gördüğümüz, “gördüğümüzü sandığımız şey” değildir. Bugün “pembe tarih yazıcıları”nın “CHP'nin din özgürlüğüne verdiği önem” diye pazarladığı, din derslerinin mekteplere konulması ve İmam Hatipler atağı, gerçekten de “verilen önem”den mi kaynaklanıyordu? CHP'li Başbakan Hasan Saka, 10 Eylül 1947'de geldiği görevinde, halkın partisine olan teveccühünü (!) görünce grup toplantısında CHP'li vekillere şöyle seslenecekti: “Efendiler, din derslerini mekteplere koymazsak gelecek seçimlerde partimiz milletten bir rey bile alamayacaktır.”

MEMLEKETE İRTİCA LAZIMSA ONU DA BİZ GETİRİRİZ

CHP, DP karşısında yaşayacağı 1950 hezimetine doğru sürüklenirken kötü gidişatı durdurabilmek için Hacı adaylarına ilk kez döviz tahsis etmiş, harap camileri bakıma almış, “öğrenci yok” diye kapadığı Kur'an kurslarını açmış, ilkokullara din dersi koymuştu. Ne var ki, genlerindeki baskıcılık “özgürlük adına” da ortaya çıkacak ve CHP hükümeti, İslâm dinini öğretmek üzere gayrimüslim öğrencileri bile zorla sınıflara dolduracaktı. Coşmuştu bir kere CHP. Atatürk heykellerine saldırdığı iddia edilen grubun lideri olarak görülen Kemal Pilavoğlu'nun CHP'den milletvekili adayı gösterilmesi, bilahare heykel olayları nedeniyle mahkemeye düştüğünde bir CHP milletvekilinin avukat oğlu tarafından savunulması da hep bu cümledendi kuşkusuz.

BAŞÖRTÜSÜ DAĞITIRKEN…

CHP din konusunda belli aralıklarla şaşırtmayı hep sürdürdü. “Nedense” seçim öncesine geliyordu bu şaşırtmaları CHP'nin. Mesela, Refah Partisi 1994 mahallî seçimlerine doğru “kaptırmış gelirken”, yani pek çok zaman olduğu gibi Türkiye'de muhafazakârlık prim yaparken Deniz Baykal hanımlara başörtüsü dağıtmıştı. Tamam, hanımlar Bosna Hersek'teydi ama olsun, Türkiye'deki “çarpan etkisi” inanılmazdı bu atağın. Sonra Müslüman-Türk'ün üzerinde her zaman, her şartta olumlu etki uyandıracağı aşikâr olan “Osmanlı'ya gönderme” de yine Baykal'ın işlerindendi. 2002 seçimleri öncesinde “Anadolu Müslümanlığı” diyen, bunu dillendirirken Şeyh Edebali'nin vasiyetini her fırsatta okuyan, hızını alamayıp vasiyetnameyi makam odasının duvarına asan da oydu. Başka zamanların “siyasi simgeci türbanlılarının” fotoğraflarını bir hokus pokusla seçim önceleri afişlere “sade başörtülüler” diye bastırtan da Baykal ve ekibiydi ya da onlara bu akılları veren kurnaz bir halkla ilişkilerciydi.

CAMİ ONARTAN CHP'Lİ..

CHP Ardahan Milletvekili Ensar Öğüt ise birkaç yıl önceki bir soru önergesinde, Diyanet'in bölgesindeki bakımsız camileri onarmamasından şikâyetçi olmuş, uzun süre camilerin akıbetini sormuştu. Bu vekilin partisinin genel merkezinde, bir seccadelik olsun mescit yokmuş, ne gam! Velhasılı kelam; CHP bu, meçhul ve müzebzeb. İşte; çarşaf, din, tesettür, irtica, laiklik vs. bağlamında yine takıldık peşine bu yaşlı partinin. Tabiî, “topa sert girdiği” zamanların sıklığından dolayı, şimdi bu “zarif pasına” şaşırıyoruz ister istemez. Lâkin şerbetliyiz. Seçimler geçince bir şeyciğimiz kalmaz; bizim de, CHP'nin de. Onda bu mazi varken CHP, “ÇHP“ olmaz. “ÇHP”, yani “Çarşaflı Halkın da Partisi”…

Çarşafın nedeni gebelikmiş!

CHP'nin ideolojik kodlarını döşemede önemli bir isim olan eski CHP milletvekillerinden, gazeteci-yazar Celal Nuri İleri, çarşafa neden karşı olduğunu anlatırken “evrim palavrası”na sığınmıştı. Dr. Ahmet İshak Demir, “Cumhuriyet Dönemi Aydınlarının İslâm'a Bakışı”nda onun çarpık tesettür anlayışını aktarır. Buna göre, insan cinsî, ilk zamanlar tamamen çıplaktı. Ancak hamilelik kadınların güzelliğini bozunca, fıtraten güzelliğine düşkün olan kadınlar vücutlarını gizleme ihtiyacı duymuşlardı. İşte, o ihtiyaçla başlayan alışkanlık zaman içerisinde komple kapanmaya, çarşafa kadar gelmişti! Celal Nuri, çarşafı “kadını torbaya sokmak” olarak da nitelendiriyordu. Yine bir başka CHP'li vekil, Kılıçzade Hakkı da, çarşafa “kadınları sürekli kapalı tuttuğu ve bu nedenle sağlıklarını bozduğu için” karşı çıkıyordu.

(Taceddin Ural / Yeni Şafak)

YORUMLAR
Henüz Yorum Yok !