25-08-2007 11:27

CHP yeni 28 Şubat bekledi

Sol denilince akla gelen birkaç isimden biri olan Murat Belge, Cumhurbaşkanlığı seçim sürecinde CHP`nin Orduyu kışkırtarak 28 Şubat benzeri müdahale beklediğini ifade etti

CHP yeni 28 Şubat bekledi

Seçim sonuçlarından başlayalım. AK Parti'nin aldığı oylardan bağımsızlara nasıl değerlendirdiniz?

Kazanan partiden başlayalım. 2002 seçimlerinde yüzde 34 civarında oy ile seçim barajından kaynaklanan tuhaflıklarla Meclis'in yüzde 66'sını elde ettiler. AK Parti'nin 2002'de tek başına hükümet olması ile Türkiye'de yeni bir dönem başlattı. Tabii buna karşı bir muhalefet de. Ben bu muhalefeti Doğu Perinçek üslubu muhalefet olarak tanımladım ve buna Maocu bir muhalefet adını verdim. Buna ülkenin gazeteleri, yazarları, partileri dahildir. Bütün bu muhalefetin bir beklentisi oldu; Türkiye'nin ordusu var, ordu müdahale eder. Tabii ordu müdahale etmeyince mutsuz oldular.

Bu muhalefet Cumhurbaşkanlığı seçimi ile doruk noktasına ulaştı. Ama sonuç ortada. 22 Temmuz'da AK Parti'nin aldığı oy, bu darbe çığırtkanlarına, Maocu muhalefete karşı toplumun vermiş olduğu tepkidir. Bunu başka türlü izah etmek mümkün değildir. Tabii bu muhalefet çizgisi içinde hayır öyle değildir diyenler de çıktı.

CHP ALABİLECEĞİ EN YÜKSEK OYU ALDI

CHP'nin aldığı sonuç?

Bütün bu ajitasyon havası içinde CHP de doğal yerini aldı. Çünkü CHP, oyla yani seçimlerle bir yere gelemeyeceğini biliyor. Bu yüzden bu muhalefetin içinde yer alıp, doğabilecek olağanüstü durumdan yararlanmak istedi. CHP, yeni bir 28 Şubat benzeri bir ortam beklemiş ve bundan nasiplenmeyi ummuştur açıkçası. Ancak seçim sonuçlarından çıkardığımız sonuç, CHP'nin umduğunu bulamadığıdır. Bütün o mitingler, birleşmeler CHP'ye ne kadar yaradı ortada. Hiç yaramamış belki tersine kaybettirmiştir. Önemli bir nokta da şu ki, CHP'nin bu politikalarla varacağı en üst nokta burası, bundan sonraki seçimlerde de bundan fazla oy alması zor görünüyor. Ki şimdi bile bu kriz havasını devam ettiriyor.

Galiba en karşı çıkan MHP oldu...

Evet, özellikle son bir yılda yaşananları bütün olarak değerlendirdiğimizde süreçten en kazançlı parti açıkçası MHP. CHP'ye gitmesi beklenen oylar MHP'ye gitti ve Meclis'e girdi. MHP aslında CHP ile kıyaslandığında, bu sürecin siyaset dışında değil Meclis'te değişebileceğini, sorunların siyasetle, Meclis'le çözüleceğini söyleyerek daha olumlu yerde duruyor. MHP askeri darbe beklemiyor örneğin. Bu açıdan yeni dönemde Cumhurbaşkanlığı seçiminde MHP Meclis'e girerek doğabilecek bir krizi siyaseten önlemiştir.

Bağımsızlara gelince...

Türkiye'deki seçim sistemi anti-demokratik ve ne yazık ki, siyasetin alanını daraltıyor. Bu açıdan bağımsız adaylık gecikmiş bir projedir. Bunu hayata geçirmesi en kolay olan Kürt siyasetçiler için de böyledir. Daha önce de uygulanabilirdi bence. Ama bu seçimlerde bazı solcu adayların bunu da kullanması bence önemlidir. Ufuk Uras seçildi. Baskın Oran da seçilebilirdi ama DTP'nin aday çıkarması ile olmadı. Belki biraz daha hazırlık yapılabilseydi daha da başarılı olabilirdi. Ama bunun devam olur mu bir daha denenebilir mi bundan emin değilim açıkçası. Bu yüzden barajın makul seviyeye inmesini talep etmek daha makul görünüyor.

AK Parti'nin 2002'den sonraki politikalarını nasıl buluyorsunuz?

Bu dönem demokratikleşme açısından, şimdiye kadar yapılanlardan daha ileri adımların atıldığı dönem oldu. Demokrasi, temel hak ve özgürlükler konusunda vs. Bu bağlamda Avrupa Birliği (AB) ile ilişkilerin geldiği nokta büyük başarı. Ve daha önemlisi AK Parti AB konusunda samimi ve bunu istiyor.

AK PARTİ YOKSULLARLA İLİŞKİSİNİ KESMEDİ

AK Parti'yi sosyolojik olarak nasıl okuyorsunuz?

AK Parti bir İslami burjuva partisi. İslami burjuva partisi ama yoksullarla, dışlanmışlarla ilişkisini kesmiyor. AK Parti bir yoksullar partisi değil. Bu bir anlam da İslam'ın içindeki dayanışmacılıktan kaynaklanıyor. Bu açıdan bakıldığında AK Parti sol bir kabuk taşıyor. Burada bir nokta önemli, o da uzun süre muhafette kalırsanız kim olursanız olun sol değerlere sahip olmanız daha kolay oluyor. Türkiye'de yüzde 99 Müslüman ama bu Müslümanlar hep dışlanmışlar, hep muhalif olmuşlar haliyle. Siyaseten yasaklanmışlar, partileri kapatılmış, İslami kimlikleri ile siyaset yapmaları yasak. Türkiye'de muhafazakar olmak zor. Hatta kanunen yasak. Liberal olmak da öyle. Çünkü Atatürkçü isen bunlar olamazsın. Ve her siyasi parti de kanunen Atatürkçü olmak zorunda olduğundan muhafazakar, liberal vs. olamaz. Mesela Fethullah Gülen, kelimenin anlamıyla muhafazakardır ama Türkiye'de yaşayamıyor.

Yeni dönemde AK Parti'den beklentiniz?

Bu soruyu son günlerde bende kendi kendime soruyorum ve kendime verdiğim cevap, bir şey beklememek. Belki bu doğru değil ama böyle. Şimdi seçim öncesinde darbe gündemde tutuldu. Bu seçenek karşısına AK Parti bir sigortaydı ve birçok özgürlükçü demokrat bu yüzden AK Parti'ye oy verdi. Bizim bölgede Baskın Oran olmasaydı ben de AK Parti'ye oy verebilirdim. Ama ben AK Parti'li değilim? Bu yüzden AK Parti'den iyi şeyler yapmasını umabilirim. Umduklarım gerçekleşmediği zamanda niye yapmadınız diye sormam mesela. Biz solcuların AK Parti'den beklentilerimiz olsun ama bizim için önemli olan kendimizin ne yapacağı.

Türkiye'de solun İslam ile sürekli bir mesafesi olmuş. Ne dersiniz?

Türkiye'de siyasi çoğulculuk 60'lar sonrasında başlar. Eğer o dönemde sol ile Müslümanlar arasında daha sağlıklı ilişkiler kurulabilse idi, daha farklı bir siyasi hayatımız olabilirdi. Bu ilişkiler ancak 80 sonrasında oldu. Bu açıdan solun İslam'a bakışı hep bir handikap oldu. İslamiyet'e ben, toplumun inancı, ahlakı gibi bütünlük içinde bakıyorum. Kimliğimizden Müslümanlığı çıkardığımızda geriye sahici bir şey de kalmaz açıkçası. Müslümanlığa karşı bir tavır almak, bu topluma, bu halka tavır almak anlamına gelir. Biz sol içinde azınlık bir grup bundan kaçındık. Ancak solun büyük bir kısmı Kemalizm'le ilişkisi bağlamında bu yola girdiler. Biz sosyalist bir toplum için yola çıkanlar önce toplumun Müslümanlığını kabul etmek durumundayız. Eğer reddettiğimizde baştan bu çıkmaz bir sokağa girmişiz demektir. Yani Müslümanlar sosyalist olamaz dediğimizde baştan kaybederiz.

Sol Kemalizm'le bağını kesmeli...

Türkiye'de sol-sağ tartışması bağlamında ele aldığımızda AK Parti ve CHP'nin seçim öncesi siyasal söylemleri, genişlemeleri vs. bağlamında baktığımızda AK Parti daha solda ama benim kafamdaki sol parti değil tabii. CHP, AK Parti ile kıyaslanmayacak ölçüde sağda. Bu kıyaslama olunca kaçınılmaz olarak İdris Küçükömer'e gidiyoruz. Onun meşhur ayrımına. Burada şunu belirtmeliyim, İdris geldiği gelenek ve ilişkide bulunduğu insanlara (Talat Aydemir vs.) baktığında şunu fark ediyor; faşistlerle konuşuyor. Buradan hareketle o meşhur teorik ayrımı ifade ediyor. Ancak ben bu noktada şunu söylemek isterim; İdris'in bu ayrımda derdi, “sol görünenler aslında sağ”dır kısmıyla ilgilidir. Bu açıdan bana göre sol, sağ olabilir ama sağda görünenler sol olmak zorunda değildir. Evet potansiyel olarak sağda duranlar solcu olabilirler o kadar. Solcu olmak için bir şeyler yapmak gerekiyor açıkçası.

Türkiye'de sol neden başarısız oldu?

Türk solunun kendi hataları var ama tek hata onun değil. Özellikle Türkiye'ye dışardan bakan komünist ülkeler ve batıdaki 'yeni solcu' çevreler Kemalizm'i Türkiye'ye yeterli buluyorlar. Kemalizm'in anti-emparyalist özelliği yeterli bulunuyor. Ben buna hiç katılmadım ve bu yüzden bunlarla çok tartıştım. Bu bakış 1920'lerin Sovyetleri'nde de böyle mesela. Bunun örneği de Mustafa Suphi. Mustafa Suphi Sovyetler'den Türkiye'ye geldiğinde öldürülüyor ve Sovyetler bunu görmezden geliyor. Böyle bir olay dünya tarihinde ilktir. Mesela Şefik Hüsnü, mahkemede verdiği ifade-lerde Kemalizm'i övüyor, Sovyetler Birliği'nin dünya tarihindeki rolüyle ilgili konuşmaya başlıyor, o ülkeyi de övüyor. Bu iki rejim birbirinden hayli farklı ama Şefik Hüsnü için aynı ikisi de. Bunu niye anlattım, dediğim gibi kabahat sadece Türk solunda değil.

İkinci olarak sol sürekli olarak kendini bir şemsiye altında kamusallaştırmıştır. Bu Avrupa'da ve Güney Amerika'da liberal partiler olmuştur, Türkiye'de ise bu şemsiye Kemalizm olmuş. Bu yüzden bizim solun Kemalizm'le ilişkisi tarihseldir. 1960'larda Türkiye İşçi Partisi (TİP) bağımsız olarak ortaya çıkınca, bu eski Kemalist gelenek tekrar ortaya çıkıyor. Mihri Belli, Milli Demokratik Devrim (MDD) teziyle darbeye dayanan bir sosyalist model öneriyor. Darbe diyince de akla Kemalizm geliyor. TİP buna karşı başarılı olamadı ne yazık ki. Bunda TİP'in Kemalizm'i muhkum edememesinin önemli rolü vardır. 12 Mart'a giden süreçte bütün sol hareketler darbe mantığı ile hareket ettiler yani Kemalizm'den kurtulamadılar. Hepsinin beklentisi ordu içinde subayların darbe yaparak devrim yapması idi. Yani Marksist sol Kemalizm'le bağını koparamadı. Bu hesaplaşmayı 1970 sonrasında hapishanelerde yaptılar ama sonrasında İslam tehlikesi propagandası ve Kürt sorunu karşısında yeniden Kemalizm'i tercih ettiler. Bu açıdan Marksizm'in Türkiye'de bir tarihi olmadı.

Marksist sol ile CHP arasında hiçbir ilişki olmadı mı?

1973 ile başlayan süreçte CHP'ye kendini komünist, Marksist solcu sayan çok kişi gitti. O dönemde bir alternatif olmadığı için gittiler. Ama CHP bir çark gibi bunları öğüttü. Ancak legal sol içinde Baykal figürü önemli çünkü. Çünkü Baykal demek bir muhalefet kliği demek. Allah onu bu iş için yaratmış. Ecevit'le, İnönü'yle vs mücadele etmiş ve nihayet şimdi CHP'nin başında. Ve ilk işi de partiyi bir klik haline getirmek ki, bunu başarmış.

Başörtüsü tartışması sembolik modernleşmenin sonucu

Cumhurbaşkanlığı seçim sürecindeyiz, eşinin başörtülü olmasını tartışıyoruz neden?

Buna modernleşmeden başlayarak cevap verelim. Türk modernleşmesi tepeden aşağıya dayatılan bir projedir. Toplum şekillendirilmiş ve görünüş mo-dernizmi sağlamıştır. Her sabah marş okumakla, ant içirmekle mo-dernlik olmaz. Bu modernizm ülkeyi batıya açmamıştır.

Bu açıdan bakıldığında Hindistan modernleşmesi, batılı anlamda bir projedir. Hindistan'da kadınlar gayet rahat biçimde geleneksel Sari kıyafetlerini giyer işlerini yaparlar ve kimse de bunu sorun yapmaz. Ama bizde öyle mi? İşte Cumhurbaşkanlığı tartışmasında, eşinin başı kapalı diye kiyamet kopacak nerdeyse.

Yani semboller üzerinde modernleşmenin geleceği yer burası. Bu anlamda modernleşme bir iktidar yaratmış ve bu iktidar bütün sorunlarla uğraşmamıştır. AK Parti hükümeti ile bu süreç bir anlamda terse dönmüştür ve gerçek sorunlar konuşulmaya başlanmıştır. Bu anlamda yaşanan tartışmalar mo-dernleşmenin yarattığı iktidarın sorgulanması ve yeniden bir inşadır. Çünkü modernleşmemiz sembolik ve insanı temel alan bir süreç olmamış. Her şey sembolik olmuş. Bu yüzden her kurum, her konum sembolik. Bu açıdan Başbakanlık'ta başörtüsüne alıştık. Şimdi Cumhurbaşkanlığı için de aynı şey söz konusu. Sadece sembolik olduğu için bu kadar tepki. (Röportaj: Murat Aksoy / Yeni Şafak)

YORUMLAR
  • mehmet   06-11-2007 19:03

    bence akp daha iyi neden dersen TAYİP ERDOĞAN iyi adam milleti için yapacağını biliyo