Cibuti izlenimleri
İHH’nın kurban organizasyonu kapsamında Afrika’ya giden heyet arasında yer alan Özgür-Der Genel Başkanı Hülya Şekerci, Cibuti izlenimlerini Tükiyeli Müslümanlarla paylaştı.
İHH’nın kurban organizasyonu kapsamında Afrika’ya giden heyet arasında yer alan Özgür-Der Genel Başkanı Hülya Şekerci, Cibuti izlenimlerini Tükiyeli Müslümanlarla paylaştı. Afrika’nın en fakir ülkelerinden olan ve ABD’nin Afrika’daki en büyük üssünü kurduğu Cibuti stratejik bir öneme sahip.
AFRİKA’NIN EN FAKİR ÜLKESİNDE, EN BÜYÜK AMERİKAN ÜSSÜ
Kurban organizasyonu dolayısıyla davet edildiğimiz Cibuti’ye Demet Tezcan, eşi Ali Tezcan, Yıldız Ramazanoğlu ve Cibutili olup İstanbul’da tıp okuyan Fatma ile beş kişilik bir heyet olarak gittik. Görkemli Dubai Havaalanı’na 4,5 saat süren yolculuğumuz sonrasında minibüs mantığı ile çalışan Cibuti uçağında iki saat bekledikten sonra yaklaşık 3,5 sonra Cibuti’ye indik. Burada 350 adet kurban kesip, 200 yetim çocuğu giydireceğiz; ayrıca bazı sosyal yardımlarda bulunduk.
Ülke Hakkında Genel Bilgi
Somali, Eritre ve Etiyopya ile sınır olan Cibuti, 1880’li yıllarda Somali’nin Zeyla iskelesine rakip olabilecek konumundan dolayı Fransızlar tarafından büyük paralar harcanarak liman yapmaları sonrasında Afrika’nın diğer ülkeleri ile aynı kaderi paylaştı.
1977 yılında Fransızlara karşı bağımsızlığını ilan etse de bölgede iki bin Fransız askeri bulunuyor. Ülkenin yönetim biçimi cumhuriyet olmasına rağmen seçimler göstermelik. Üstelik 11 Eylül olaylarından sonra Amerika 2002 yılında ‘Sürekli Hürriyet’ sloganı ile Cibuti’ye asker gönderdi. Çok büyük bir alanda bulunan ve bazı bölgelerinde inşaatın devam ettiği Amerikan üssü, Afrika’nın en büyük üssü olma özelliğinde.
Ekonomi Fransız ve Amerikan sömürgecilerden gelen gelir, Hint Okyanusu ile Kızıldeniz arasında geçiş yapan gemiler ve limana dayalıdır. Ülkede neredeyse hiç yağmur yağmadığından tarım yapılamamakta, meyve ve sebzeler Etiyopya’dan ithal edilmektedir.
Sömürgecilik, kuraklık, salgın hastalıklar ve bilinç yoksunluğu sebebi ile Cibuti halkı açlık ve sefalet içinde yaşamaktadır.
Yoksulluk, Sefalet, Gat
Afrika’nın en önemli sorunu olan açlık ve kuraklık Cibuti’de dibe vurmuş. Kurban dağıtmak için gittiğimiz köylerde şahit olduğumuz sefalet tüyler ürpertici. Kıraç toprakların, irili ufaklı taş tarlaların ve dikenli bitkilerin bulunduğu arazide kurulmuş köylerdeyiz. Kışın tam ortasında sıcaklık 30 derecenin üstünde. Yaz aylarında 50 dereceye kadar sıcaklığın yükseldiğini söylüyorlar. Herhangi bir kulübeye misafir oluyoruz. Bütün odaları küçücük bir alanda mündemiç bu kulübede taşın üzerinde dövdüğü kahveyi bize ikram ediyor evin hanımı. Geceleri on kişi uyuyormuş bu yerde. Bir kilo kadar patates ve biraz soğan gözüme çarpıyor yemek adına. Köyde 50’li yıllarda Fransızların yaptırdığı bir kuyu, okul ve Kuveyt’ten gelen bir vakfın yaptırdığı cami var. Kurban kesiminden sonra okulun önündeki beton düzlükte bir toplantı yapacağımızı öğreniyoruz. 185 haneli bu köyde İHH’nın partner kuruluşu ‘El-Birr Cemiyeti’ üyeleri ve köyün şefi ve ileri gelenleri ile toplantı yapıyoruz. Şef’e her aileye 1000 frank olmak üzere bölge şartlarında yüklü bir para veriliyor. Ne yapacağını bilmeyen gözlerle bize bakıyor. Köyün acil ihtiyaçları sorulduğunda mevcut kuyunun suyunun kirli olduğundan yeni bir kuyu istiyorlar. Sonra da “Fransızların yaptırdığı okulumuz var ama biz Kur’an eğitimi verecek bir medrese istiyoruz.” diyorlar. Onca yoksulluğun arasında ikinci sıraya alınmış istek, heyetimizi duygulandırıyor.
Cibuti’de yardım götürdüğümüz köylerde açlık sınırını kucağımıza aldığımız çocukların kuş kadar ağırlıklarından, sopa gibi kol ve bacaklarından anlamak hiç de zor değil.
Yollarda gördüğümüz keçiler bile açlıktan nasibini almış görünüyor. Bir deri bir kemik keçilerin, kesildiğinde kaç kilo vereceğini merak ediyoruz. Şehrin herhalde hiç toplanmayan çöplüklerinde bol bol şahit olduğumuz naylon poşet ve plastik yiyen keçilerin et kalitelerini de kestirmek hiç zor olmasa gerek.
Bunca yoksulluk içinde hayata dair umudu kalmayanlar ‘gat’ dedikleri bir ota sığınarak hayatlarını daha da çıkmaza sokuyorlar. Bir demeti çiğnendiğinde iki-üç saat hayal âlemine daldırdığı söylenen uyuşturucu dolayısıyla birçok kadın ve çocuk sefil oluyor. Zira gat çok pahalı, Etiyopya’dan geliyor. Bu otun Etiyopya, Somali ve diğer Afrika ülkelerinde yasak olduğunu öğreniyoruz. En çok tüketildiği yer olan Yemen ve Cibuti’de ise serbest.
Cibuti’de Müslüman Kadınlar
İHH bu yıl ilk kez kurban organizasyonuna kadınları da dâhil etti. Afrika gibi bir yere kadınların gitmesi kararı kolay alınmamış olsa gerek. Ancak hava alanında El-Birr Cemiyeti’nin başkanı olarak bizi karşılayan Amine açıkçası bizi şaşırtıyor. Müslüman kadınların cemiyet içinde rahat ama ölçülü ilişkileri hemen dikkatimizi çekiyor ve otel odamızda Yıldız Ramazanoğlu ve Demet Tezcan ile buralarda yaşanan lüzumsuz gerginliklerle karşılaştırma yapıyoruz. Cemiyette kadın-erkek birlikte çalışmaları ve kurban dağıtımında etleri genellikle kadınların almaya gelmesi dolayısıyla varlığımız daha da anlam kazanıyor. Özellikle çocuklarla kurduğumuz sıcak diyalogla çok samimi bir ortam oluşuyor gittiğimiz her yerde.
Birkaç gün sonra Cibuti’de kadının sosyal hayatın her yerinde var olduğunu görüyoruz. Gat’ı da kadınlar satıyor, sandalyeleri üzerinde döviz bürosu gibi çalışanlar da kadınlar. Dernek ve benzeri çalışmalarda son derece aktif olanlar da kadın.
Ve kadınlar burada bayram ve Cuma namazlarını da kılıyor. Bizler de ilk kez burada Cuma ve Bayram namazı kılıyoruz. Hutbede ne okunacak diye merak ederken ayet ve hadislerden müteşekkil bir konuşma ile karşılaşıyoruz. Hutbede ne siyasi ne ekonomik ne de herhangi güncel bir soruna hiç değinilmiyor. Daha önce Amerikan varlığını eleştirmiş bir imamın apar topar götürülüşünü kimse unutmamış anlaşılan.
Kendisiyle görüşmemiz esnasında Müslüman kadının konumu ile ilgili Dr. Hamit Bey’in söyledikleri dikkat çekici. Kadının nüfusun sadece yarısını oluşturmadığını, toplumu kadının doğurduğunu ve eğittiğini dolayısıyla toplumun tümünün kadın unsuruyla yoğrulduğunu söylüyor. Demet Tezcan ile eşinin aynı soyadı taşımasını da garipsiyor Hamit Bey. “Bizim kültürümüzde kadın kocasının soyadını almaz. Biz Hıristiyanlara karşı kadına değer verdiğimizi söylerken bu farklılığımızı örnek gösteriyoruz.” diyor.
Hamit Bey’le Türkiye siyasetine dair ayrıntılı bir sohbete dalıyoruz. Erbakan ve Erdoğan arasındaki düşünce farklılıklarına ilişkin değerlendirmelerini dinliyoruz. Bu kadar uzak coğrafyayla bu kadar yakınlık kuran Hamit Bey bizleri şaşırtıyor.
El-Birr Cemiyeti
Başkanlığını Amine Hanım’ın yaptığı cemiyet Cibuti’de tanınan bir organizasyon. Metot ve yaklaşım olarak İhvan çizgisinde olduğunu rahatlıkla söyleyebiliriz. Broşürlerinde cemiyet kendini şöyle tanımlıyor: “El Birr hükümet dışı insani yardım kuruluşu olup (NGO), siyasi meselelerle ilgilenmemektedir. Hedefleri arasında toplumsal gelişim, eğitim, sağlık, temizlik ve çevre sorunları ile kadının durumunun iyileştirilmesi bulunmaktadır.”
Cemiyet yetkilileri komşu ülkelerdeki gibi siyasi karışıklıkların ülkede yaşanmasını istemiyorlar. İstikrarın sürdürülmesinin gerekli olduğunu vurguluyorlar. Yaklaşık 2500 üyeleri var ve bu üyeler gat kullanmak bir yana sigara bile içmiyor. Sigara içenlerin cemiyete üye yapılmadığını söylüyorlar.
Cemiyet bir önceki cumhurbaşkanının eşinin yaptırdığı İmam Nevevi Okulu’nu da işletiyor. Okul Arapça eğitim veriyor. Ortaokul ve lise düzeyinde sınıfların bulunduğu derslikleri gezdiğimizde öğrencilerin bile Arapçayı ana dilleri gibi kullanabildiklerini gördük. Erkek ve kızlar aynı sınıfta, ayrı sıralarda eğitim görüyorlar.
Cemiyet kurban organizasyonunu gerçekten çok iyi organize etmiş. Gittiğimiz köylerin aile sayıları ellerinde mevcut, değilse bölgede güvendikleri partner kuruluşları ile temasa geçiyorlar. İHH aracılığıyla Cibuti’ye gelen 350 kurban dışında kendi cemiyetleri de 600 kurban kestiler. Kurban dağıtımından önce herkesin eline verilen kartlarla dağıtılan etler hiçbir izdiham yaratılmadan tamamlanmış oldu. Böylelikle gittiğimiz yerden gönül rahatlığı ile dönmüş olduk. Türkiye’ye dönmeden hazırlamış oldukları evrakları gördüğümde de çok şaşırdım. Organizasyonun bütün maliyeti çıkarılmış ve resimleri ile belgelendirilmiş renkli baskıyı görünce ne kadar organize olduklarını daha iyi anladım.
Yalnız cemiyetin Amerikan konsolosluğundan yardım aldığını öğrendiğimizde canımız sıkıldı. Ramazan ayında bu cemiyet aracılığıyla konsolosluk iki kez iftar yardımı yapmış. Bu konuda itirazımı belirttiğimde konuyla ilgili istişare ettiklerini ve sonuçta Amerika’nın halktan gasp ettiklerini halka geri döndürmek için bu yardıma onay verdiklerini söyledi. Bu durum içimizi acıtsa da konuyu daha derinlemesine tartışma zemini bulamamış olmanın sıkıntısını duyduk.
Bir başka derneğin organizasyonunda da Amerikan yardımıyla karşılaştık. Kız ve erkek çocukları için Amerikan aileler tarafından ayrı ayrı hazırlanmış kutular Noel dolayısıyla hastanelerde dağıtılmış, artan kutuları söz konusu organizasyona getirmişler. Bu kutulara bazı aileler altın, bazıları para koyuyorlarmış. Herhalde bu durum halk arasında yayılmış olacak ki kutuları görenler izdihama sebebiyet vererek itişip kakışmaya başladılar.
Çok Kültürlü, Çok Dilli Bir Ülke
Küçük bir ülke olan Cibuti’de haberler dört dilde yayınlanıyor: Fransızca, Arapça, Somalice ve Afarca. Halkın çoğunluğu Somalice konuşuyor ama yurdun çeşitli bölgelerinde yaşayan Afarların dilini anlayamıyorlar. Resmi dairelerde Fransızca konuşuluyor. Eğitim zaten Fransızca. Cibuti’de eğitim gören Fatma kardeşimiz gördükleri derslerin tüm kitaplarının Fransa’dan geldiğini söylüyor. Bu nedenle edebiyat, tarih bütün dersler Fransız zihniyetiyle okutuluyor. Son dönemdeki Amerikan varlığı İngilizceye duyulan ilgiyi artırmış. Artık bazıları iş bulabilmek için Fransızcanın bir işe yaramadığını düşünüyorlar.
Ayrıca Arap dünyasının ve özellikle Birleşik Arap Emirliklerinin bölgeye ilgisiyle birlikte Arapça da yaygınlaşma yolunda. Bazı kuruluşların hedefleri arasında halk arasında Arapçanın yaygınlaştırılması yer alıyor.
Emperyalizmle Yüzleşmeden Asla!
Cibuti yüzyıllardır Fransız sömürgesinin altında iliklerine kadar sömürülmüşken şimdi yeni sömürgecisi olan Amerika başlarına musallat olmuş. Dediklerine göre Amerika hükümete hiç danışmadan hatta haber bile vermeden her istediğini yapıyormuş. Ülkede iş yapmak isteyen şirketlerde doğrudan Amerikan muhatapları ile görüşüyorlarmış.
Cibuti özelinde emperyalizmin vahşi yüzünü bir kez daha görüyoruz. Yüzlerce yıl sömürdükleri halkın en basit sorunlarıyla bile ilgilenmeyen ve onları kaderleri ile baş başa bırakan emperyalistleri şehirde rahatça gezerken gördüğümüzde sinirlerimiz bozuluyor. Bizlerin de beyaz olduğunu unutarak sömürgeci beyazlara karşı nefret duyuyoruz. Sömürgecilerin alışveriş yaptığı Amerika’dan gelen meyvelerle dolu marketlerin birkaç metre ötesinde mideleri birbirine yapışmış çocuklar canımızı acıtıyor. Küçük de olsa mazlum halka yaptığımız yardımlardan dolayı mutluyuz ama açlık ve yoksulluğun kökten çözümünün emperyalizmi topraklarımızdan kovmak ve yerel despotlara fırsat vermemek olduğunu da öncelikle anlatmamız gerekiyor. Bu ise bütün bilinçli Müslümanların üzerine düşen öncelikli sorumluluk. Maddi yardımlarla desteklenen bu sorumluluğun yerine getirilmesi için herkes üzerine düşeni yapmalı. “Emperyalizmle yüzleşmeden asla kurtuluş yok!” ifadesiyle netleşen bilincimizi yenilerken siyahî çocukların ürkek ve mutlu gülüşlerini yüreğimizde saklayarak ayrılıyoruz. (Haksöz Haber)