Şükrü HÜSEYİNOĞLU

23 Ekim 2010

DANİEL BEBEK

Daniel bebeği ve yaşadığı dramı sanırım bilmeyenimiz yoktur. İzlanda'dan tatil için geldikleri Muğla'da geçirdikleri trafik kazasında hayatlarını kaybeden çiftin, kazadan sağ çıkan 7 aylık bebekleri Daniel... Bilmeyenimiz yoktur diyorum, çünkü birkaç gündür medyada geniş şekilde yer tutuyor Daniel bebeğin yaşadığı bu dram.

Haberlerden öğrendiğimize göre, kaza sırasında annesi, Daniel bebeğin üzerine kapanarak onu korumaya alıyor ve neticede anne-baba hayatlarını kaybederken Daniel bebek hayatta kalıyor. Annelik duygusu böyle bir şey işte; anneler her zaman evladı için kendini feda etmeye hazırdır. Boşuna denmemiştir, "ana gibi yar olmaz" diye.

Çok şirin bir bebek Daniel. Yaşadığı büyük dramdan habersiz, bebek masumiyetiyle gülümsüyor, kendisine süt anneliği yapan Selda hemşirenin kucağında muhtemelen etrafta ne olup bittiğini anlamaya çalışıyor.

Daniel bebeğin yaşadığı dram karşısında hüzünlenmemek mümkün değil. Henüz 7 aylık bir bebeğin anne ve babadan mahrum kalması merhamet duyguları tamamen körelmemiş herkesi hüzne boğar. Zaten Daniel'le ilgili haberlerde de bu hüzün dili hakim.

Bu olaya gösterilen büyük ilgi, sağlık görevlilerinin, idarecilerin ve medyanın anne-babasız kalan Daniel için adeta seferber olması bende farklı çağrışımlar yaptı. Daniel için takdire şayan şekilde seferber olan kolektif merhamet duygusunun, sayıları milyonlarla ifade edilen Iraklı, Afganlı, Filistinli, Çeçenistanlı... yetim ve öksüzler için hiç kıpırdamaması, Daniel bebeğin dramını uzunca gündem yapan medyanın o milyonlarca yetim ve öksüzü gündemine bile almaması geldi aklıma.

Daniel'e odaklanan onlarca kameradan / objektiften birinin bile çağdaş Firavunların bomba ve füzeleriyle anne-babalarını kaybeden yetim ve öksüzlere odaklanmaması, o milyonlarca yetim ve öksüzün insanlığın merhametinden paylarını alamaması...

Bu durum, medyaların embebbed / iliştirilmiş niteliğini çok açık şekilde ortaya koyuyor. Acılarda, insani dramlarda bile efendileri adına seçici davranan bir medya başka nasıl nitelenebilir ki? Bir trafik kazasında anne-babasını kaybeden bir bebeği günlerce hüzünlü görüntü ve anlatımlar eşliğinde ekranlara / sayfalara taşıyıp da, çağdaş Firavunların füze ve bombalarıyla bedenleri parçalanan ana-babaların yetim ve öksüzlerini görmezden gelmek, odaklanmak bir yana yasak savma kabilinden bile olsa gündeme getirmemek, medyaların "küresel efendilerin sesi" olmaktan ileri gidemediklerini göstermeye yetmektedir.

Daniel bebek olayında, insanlığın hâla ölmediğini gördük. Hemşiresinden doktoruna, diplomasiden medya çalışanına herkesin bu bebek için bir şeyler yapmaya çalıştığını, insanlığın bu bebeği meydanda bırakmadığını gördük. Uzakta olup elinden bir şey gelmeyenler de sanırım benim gibi dualar göndermiştir bu tatlı bebecik için.

Peki aynı insanlık, küresel efendilerin yetim ve öksüz bıraktığı milyonlarca bebek ve çocuğa niçin duyarsız kalmaktadır? Eminim ki, medyalar Daniel bebeğe gösterdikleri ilginin onda birini bu yetim ve öksüzlere gösterse, insanlığın bu konuda da kıpırdanışına, ayağa kalkışına şahit olurduk. Fakat medyaların merhamet duygusu, efendilerinin çizdiği sınırların ötesine geçememekte işte.

Öyleyse yapılması gereken, insanlığımızı ve merhametimizi medyaların insafına bırakmamaktır. Daniel bebek için harekete geçen merhamet çağlayanının, yeryüzünün tüm yetim ve öksüzleri için de harekete geçebilmesi için, gönül kameralarımızı yeryüzünün mazlum coğrafyalarına odaklamayı bilmeliyiz.