30-11-2008 07:22

Diller ve renkler farklı, dualar aynı: Mağfiret ya Rab

İlahî davete kulak vererek mukaddes beldelere akın eden 3,5 milyon Müslüman, rahmet ve mağfiret peşinde. Renkleri, dilleri, kavmiyetleri farklı ama duyguları aynı.

Diller ve renkler farklı, dualar aynı: Mağfiret ya Rab

İlahî davete kulak vererek mukaddes beldelere akın eden 3,5 milyon Müslüman, rahmet ve mağfiret peşinde. Renkleri, dilleri, kavmiyetleri farklı ama duyguları aynı.  
 
Daha havaalanında ihrama girerken sarıyor sizi heyecan. Kalbinizin ritmi farklı atmaya başlıyor. Giyilen ihram kefen gibi bembeyaz. İki parça bezle, mahşer provasının yapılacağı Arafat'a giden bir yolculuğa başlıyorsunuz. Hz. İbrahim'in Kâbe'yi yeniden inşa ettikten sonra Ebu Kubeys Dağı'na çıkıp yaptığı davete icabet etmenin hazzını hissediyorsunuz. Sonra Allah'ın emrine itaat etmenin mutluluğuyla, "Buyur Allah'ım, emrine uydum geldim." anlamına gelen, "Lebbeyk, Allahümme Lebbeyk..." nidalarını Kâbe'yi görene kadar dilinizden düşürmüyorsunuz. Uçak Cidde'ye inip sıcak hava bedeni sarınca heyecanın dozu daha da artıyor. Mekke'ye kadar sürecek yaklaşık 100 km'lik yol boyunca dillerde yine gürül gürül söylenen telbiyeler var.

Araç dağlar arasından, tüneller içinden yol alırken gözler Mescid-i Haram'ı arıyor. Bir süre sonra çanak şeklindeki dağların ortasında ışıltılı minareler görünüyor. İşte kutlu mabet karşınızda. İçinde Allah'ın evi, dışında dünyanın değişik ülkelerinden gelen milyonlarca Müslüman. Mihmandarlar telbiyeye başlıyor, arkasındakiler tekrarlıyor. Gözler, Kâbe'yi görme anına kadar yerde. Kimse göz ucuyla dahi olsa sütunların kıyısından köşesinden bakmak istemiyor. Duaların reddedilmediği an bu an. Buluşma vakti geldi. Bütün renkleri toplayan siyah örtüsüyle muhteşem mescit, Allah'ın evi, Beytullah, Kâbe, Beyt-i Atik, arzın merkezinden Sidret'ül Münteha'ya kadar uzanan nurdan helezonuyla karşımızda. Hacı adayları, zemindeki mermere çivilenircesine yere kapaklanıyor, kimileri iki büklüm gözyaşlarına boğulmuş, bazıları ellerini semaya açmış Allah'ın rahmetine sığınıyor...

Mültezem ve Kâbe kapısında hıçkırıklar birbirine karışıyor. Kâbe'nin yanında, yarım ay şeklinde, mermer bir duvarla örülmüş bölgeye Hicr-i İsmail deniyor. Hz. Hatice ile Hz. İsmail'in medfun olduğu bu yerde insanlar birbirinin sırtında namaz kılıyor. Çünkü burası Kâbe'nin içi sayılıyor. Kâbe'ye sarılanlar, yüzünü duvara yapıştıranlar ceyhuna dönüşen gözyaşlarıyla günahına ağlıyor. Kimi de kokusu sinsin diye yüzünü sürüyor Kâbe'nin örtüsüne. Coşkun gönüller gözlerini 7 kat sema ötesindeki Beyt-i Mamur'a dikmiş, 70 bin meleğin tavaf edişini seyrederek rahmet esintilerini duymaya çalışıyor.

Makam-ı İbrahim'de de büyük bir izdiham var. Burası, Hz. İbrahim'in Kâbe'yi inşa ederken kullandığı iskele taşının saklandığı yer. Beytullah'a 15 metre uzaklıkta. Kâbe inşa edilirken Hz. İbrahim'in ayağı taşa gömülüyor ve ayak izinin bulunduğu taş binlerce yıldır muhafaza ediliyor. Tavaftan sonra sırada zemzemi kana kana içmek var. Ardından Hz. Hacer'in Safa ile Merve tepeleri arasında 4 gidiş 3 gelişten oluşan koşusu (say) tekrarlanıyor. Ve sonunda tıraş olup ihramdan çıkılıyor. Hac aslında maziye ve atiye yapılan bir yolculuk. Geçmişte kalanları ve geleceği tefekkür etmek, insanı farklı bir boyuta taşıyor. Anlatması zor, yaşanması şart bir ruh hali.

(Kaynak: Zaman)

YORUMLAR
Henüz Yorum Yok !