Şükrü HÜSEYİNOĞLU

21 Mayıs 2015

“DİNDAR” KELİMESİ HANGİ BOŞLUĞU DOLDURUYOR?

Türklerin İslamlaşması sürecinde Farsların oynadığı rol ve sonrasında kurulan Selçuklu ve Osmanlı gibi devletlerde Farsça’nın yoğun şekilde kullanılması (Selçuklu’da resmi dil ve edebiyat dili, Osmanlı’da edebiyat dili) sebebiyle Türkiye toplumunun dilinde İslami birçok kavram, şiar ve ibadetin Farsça ile karşılık bulduğunu biliyoruz.

Bu çerçevede ilk akla gelen kelimeler olarak; peygamber, namaz, oruç, abdest kelimelerini zikredebiliriz. Bunun yanında Arapça ve Farsça terkiplerden oluşan kelimeler de söz konusudur. Türkçede “Dinin emrettiklerini yapan, yasaklarından kaçınan kimse”[1] anlamında yaygın olarak kullanılan “dindar” kelimesi işte bu sınıftandır.

Arapça “din” kelimesi ile Farsça “tutan, sahip olan” anlamlarına gelen “dar” kelimesinin terkibinden oluşturulmuş olan bu kelime, Farsça’dan aynı terkiple Türkçe’ye aktarılmış ve yukarıda da belirttiğimiz gibi yoğun şekilde kullanılmaya başlanmıştır.

Bu makalede üzerinde durmak istediğim husus, dindar kelimesinin hangi boşluğu doldurduğu, neyi ifade ettiği ve hangi düşünceye hizmet ettiği üzerine olacak inşallah…

Öncelikle şunu belirtmeliyiz ki, İslam’ın kavram, şiar ve ibadetlerinin, Arapça asılları yerine İslam’ı benimsemiş farklı kavimlerin diline ait kelimelerle ifade edilmesi konusunda toptan onaylayıcı veya toptan reddedici bir yaklaşım takınmaktansa, kullanılan kelimelerin söz konusu kavram, şiar veya ibadetle ilgili farklı bir algıya ve anlam kaydırmasına yol açıp açmadığı üzerinde durmak ve hükmü böyle vermek daha isabetli bir tutumdur.

Bu konuyu birkaç örnek üzerinden müşahhas şekilde ifade etmek gerekirse, namaz, oruç ve abdest gibi Farsça kelimeler, karşılıklarını ifade ettikleri Kur’ani kavramlara alternatif bir anlam yüklememekte, onların Arapça asli karşılıklarından farklı bir anlam ifade etmemektedir ve böyle bir iddiayla üretilmiş kelimeler değildir.

Yine Rabbimizin dinine iman edip sadakat gösteren insanlara verdiği ismi ifade eden “Müslim” kelimesinin Farsçadaki kullanımı olan ve oradan Türkçeye de geçmiş bulunan “Müslüman” kelimesi de bu kategoridedir. Müslim isimlendirmesinden farklı bir anlam hedeflememekte, bir anlam kaybına veya kaymasına sebebiyet vermemektedir.  

Buna karşılık, mesela Arapça-Türkçe bir terkip olarak üretilmiş olan "İslamcılık" kavramı ve buna taraftar olmak anlamındaki "İslamcı" isimlendirmesi böyle değildir. Bu kavram ve isimlendirme, doğrudan doğruya Rabbimizin bizler için uygun gördüğü "Müslim" isminden bir farklılaşmayı, ayrışmayı ifade etmek için üretilmiştir.

“İslamcı” teriminin, "İslam'ın siyasi boyutuyla ilgilenen Müslüman" gibi Kur’ani kavramsallaştırma olan “Müslim”den bir farklı kategori oluşturduğunu (sanki -İslam'ın siyasi boyutuyla ilgilenmeyen Müslüman- diye bir şey olabilirmiş gibi) ifade etmek gerekir.

İşte “dindar” kelimesini bu çerçevede ele aldığımızda, bu kelimede de “İslamcılık” ve “İslamcı” kavramsallaştırmasında söz konusu olan Kur’ani kavramsallaştırmadan farklı bir anlam kategorisi oluşturma hedefinin ve neticesinin söz konusu olduğunu görmemiz ve ifade etmemiz gerekir.

Mevcut kullanılışı itibariyle rahatlıkla söyleyebiliriz ki "dindar" kelimesi; Âlemlerin Rabbi Yüce Allah'a itaat etmeyen, O'nun emirleri karşısında duyarlı değil laubali tutum takınan, helal-haram sınırlarını gözetmeyen fısk içindeki kişileri, bu hallerine rağmen mü'min/müslim olarak tanımlamaya devam etmek gayesine matuf olarak, hakikatin hilafına kullanılmakta olan bir kelime ve tanımlamadır.

Buna göre, Yüce Allah'ın emirlerine ittiba çabası içinde olanlar "dindar Müslüman", Yüce Allah'ın emirlerine karşı duyarsız olanlar, fısk içinde yaşayanlar ise "dindar olmayan Müslüman" şeklinde tanımlanmakta ve böylece kimsenin Müslümanlığına zeval gelmemiş olmaktadır!

Oysa, dindar kelimesiyle/tanımlamasıyla kastedilen anlamda her mü'min/müslim dindar (yani dinin emir ve yasakları konusunda duyarlı) olmak zorundadır. “Dindar olmayan Müslüman” diye bir tanımlama veya kategori Allah’ın dininde asla yoktur. Böyle bir tanımlama/kategori, ancak iman ve amelin bağının koparıldığı Emevi-Abbasi sulta dininde söz konusu olabilir ve olmuştur da zaten.

Dolayısıyla mevcut kullanılışı itibariyle “dindar” kelimesinin İslami açıdan doldurduğu hiçbir boşluk yoktur. Bu kelimenin doldurduğu yegane boşluk, Yüce Allah’a itaat üzere olmamakla birlikte Müslim/Müslüman isminden de vaz geçmeyen, pratikte fâsık, teoride ise Müslüman olmak gibi beyhûde bir sentezi arzulayanların aldanışına hizmet etmek, o aldanışı yerleşik kılmaktan ibarettir.


 

[1] D. Mehmet Doğan, Büyük Türkçe Sözlük, Sh. 389, Pınar Yayınları