27-10-2008 14:43

Diyanet`in vazifesi, dine rejim adına ayar vermektir

`Diyanet İşleri’nin vazifesi rejime uygun hareket edecek elemanlar yetiştirmek, halkını rejime uydurmaktır. Kanunlar metinlerde kalıyor, tatbikat ise dine ayar vermek, kanunlarını meşrulaştırmak, dini de kontrol altına almaktır.`

Diyanet`in vazifesi, dine rejim adına ayar vermektir

Duran Kömürcü, Diyanet kurumunu sorgulamayı bugünkü yazısında da sürdürdü. Diyanet'in, İslam'ı rejimin işleyişine uydurma misyonuna sahip olduğunu belirten Kömürcü, "Diyanet İşleri’nin vazifesi rejime uygun hareket edecek elemanlar yetiştirmek, halkını rejime uydurmaktır. Kanunlar metinlerde kalıyor, tatbikat ise dine ayar vermek, kanunlarını meşrulaştırmak, dini de kontrol altına almaktır." diyor. 

Diyanet’in muhtariyet zamanı gelmedi mi?

Duran Kömürcü / Vakit

Bugün 24 Ekim 2008 Cuma’dır. Küçükayasofya Camii’ne namazı eda için gittim. İmam hutbede 29 Ekim Cumhuriyet Bayramı’nı kutladı. Kuruluş gayesini, halkın fedakarlığını, kurucuların faziletini sayıp döktü. İşi şehide şühedaya getirip dua etti.

Anlatılan bir devrin başlangıcı cumhuriyettir, dinin devletten ayrılış hikayesidir. Cumhuriyetin kuruluş hikayesidir. Bu hikayeyi dinlerken kendimden geçtim. Cumhuriyetin kuruluşu 80 seneyi geçmiş, hâlâ hutbelerde mukaddesliği anlatılıyor. İyi de, laiklik dinin devletten ayrılışı değil miydi? Dinin alternatifi olarak getirilmemiş miydi? Milletin dinini yok sayıp kendilerinin getirdiği din değil midir? Kendilerinin ifadesi ile laik bir sistem değil mi? Laik bir sistemde hutbeler de işgal edilir mi? Din ayrı devlet ayrı ise devletin hutbede ne işi var?

Cumhuriyet Bayramı, rejimin bayramıdır. Devletin bütün organları, üniversite, ilköğretimde kutlanır. Kutlamalara bakınca; haram-helal karışmış, kadın-erkek iç içe, içki-kumar gırla... Dinin yasakladığı bütün unsurlar meşru. Böyle bir sistemin hutbede övülmesine ne gerek var?

Cumhuriyet içinde laiklik var. Laiklikte din ayrı devlet ayrı deniyorsa, devletin hutbede işi ne?

29 Ekim’in Cumhuriyet Bayramı ilan edildiği 19 Nisan 1925’te kabul edilen kanunda; “Medeni ülkelerden her biri kendisi için milli bayramı olmak üzere tek bir gün kabul etmiştir. Her millet bu şekilde belirlediği günü resmi özel gün sayar. Yalnız o günü gerek ülke içinde gerek dış temsilciliklerde milli törenle icra eder…” denir.

Metne dikkat edince, milli gün olarak, milli törenle ifadesi vardır. Bu ifade sadece ve sadece Türkiye Cumhuriyeti’ni kapsıyor. Rejimin yapısında din yoktur, laiklik vardır. Laik bir ülkede ise rejim dine karışamaz. Dinin hutbelerine müdahale edemez, etmemelidir. Bizdeki bu uygulama nedir?

Cumhuriyetle din çatışmaktadır. Her ikisi de cumhura dayansa da, hedefleri farklıdır. Cumhuriyetin hedefi, koyduğu kanunlarla halkına hizmet vermektir. Dinin hedefi ise, Allah’ın kanunlarıyla halkını yönetmektir. Egemenlik farklıdır.

Cumhuriyette egemenlik halkına verilmiş, halkın seçtiği meclisin uhdesinde mündemiçtir.

Dinin hedefinde egemenlik, sadece ve sadece Allah’a aittir.

Cumhuriyette egemenlik kayıtsız şartsız milletindir, dinde egemenlik; kayıtsız şartsız Allah’ındır. Birinde hüküm koyan millettir. Dinde ise hüküm koyma sadece Allah’a aittir.

İçinde bulunduğumuz rejim cumhuriyet rejimidir, bunu biliyoruz. Kutlamalarına, varlığını devam ettirmesi için yapılan törenlerine bir şey diyemeyiz. Rejim-din kavgasında dinin tarafında olsak da yaşadığımız rejim fırsat vermiyor. 
Onların dinine müdahale etmiyoruz, itirazımız ‘din ayrı devlet ayrı’ sözlerinedir. Yazılı metinlerine uygun hareket etmediklerinedir. Diyoruz ki;

Hepsi palavradır. Tümü ile yalandır. Dine alternatif olarak getirilmiş bir rejim, tarafsız olabilir mi? İslâm ile zıtlaşan bir rejim elini camiden çekebilir mi? “Ben halkı istediğim gibi idare edeyim. Dinin temsil edildiği Diyanet de dinin içinde kalsın, akide ve ahlakı işlesin. Ben onların işine karışmayayım, onlar da işime dokunmasın” diyebilir mi?

Demiyor ve diyemez. Fakat Diyanet’in hedeflerinin belirtildiği kanunda laiklik ilkesi doğrultusunda hareket edilmesi istenmektedir. Bu demektir ki; Diyanet İşleri’nin vazifesi rejime uygun hareket edecek elemanlar yetiştirmek, halkını rejime uydurmaktır. Kanunlar metinlerde kalıyor, tatbikat ise dine ayar vermek, kanunlarını meşrulaştırmak, dini de kontrol altına almaktır.

‘Dine karışmam’ derken, dinin hutbelerinden istifade etmesi bundandır.

“Din ayrı devlet ayrı” sözü metinlerdedir. Kanun maddesidir. Tatbikatta ise, dinin bütün unsurlarını, Diyanet’in imamlarını, müftü ve vaizleri, dini rejime uydurma, uyarlama, dini asli unsurundan uzaklaştırmakla görevlidir. Vaizlere verilen metinler de, hutbeler de hep bunu içerir. Yani, dinin maslahatını, kendi maslahatlarına uydurmakla görevlidir.

Diyeceğimiz şudur. Cumhuriyet, rejimin adıdır. Bunu biliyoruz. Demokrasi ve laiklik kanunlarda yer alır. Bunu da biliyoruz. Aklımızın ermediği, cumhuriyet sisteminde laiklik varsa -ki vardır- neden tatbik edilmiyor? Bu milletin dini ile oynamak yakışmıyor. Diyanet’in yapısı laikliğe sığmıyor. Dine muhtariyet verme zamanı gelmedi mi?

YORUMLAR
  • Hayrullah Köse   29-10-2008 10:14

    Genç bir kardeşimiz konuyla ilgili etkileyici bir makale kaleme almış... Bilinenlerin tekrarı gibi dursada genç bir kalemden bu şekilde düenli bir yazı çıkması sevindirici... http://www.sutunhaber.com/haber8813-cat-35-baslik-mecliste-diyanet(!)--camide-siyaset...-.html