Diyanet sistemin sigortasıdır
Diyanet sistemin sigortasıdır. Devletten aldığı emirler doğrultusunda halkı yönlendirir. İtikat ve ibadet yönünde yetiştirir. Dinî bir kuruluş olsa da, din ile devletin arasındadır. Devletten yana olmak mecburiyetindedir.
Duran Kömürcü, Vakit'te bugün yer alan yazısında Diyanet İşleri Başkanlığı'nı sorguluyor. Diyanet'in sistemin sigortası olduğunu kaydeden Kömürcü, "Diyanet’in kuruluşu masum değildir... Amaç; dini yaşamak ve yaşatmak değil, sistemi meşrulaştırmak, halkın tepkisini önlemek, Diyanet eliyle halkı baskı altında tutmaktır." tesbitinde bulunuyor. İşte Duran Kömürcü'nün yazısı:
Diyanet’in serüveni
Duran Kömürcü / Vakit
Diyanet’in kuruluşu masum değildir. Siyasi bir yapının içinde Müslümanları baskı altında tutmak için vardır.
Amacı; imamlar ve vaizler vasıtası ile İslâmi anlayışı bugünkü yapıya adapte ederek mevcut sistemin meşruluk kazanmasını sağlamaktır. Dinin türevlerinden olan itikat ve ibadeti öne çıkararak, muamelatı yok saydırmaktır. Kendilerinin olmasını istediği, milli bir din icat ederek Diyanet İşleri Başkanlığı’nca halka onaylatmaktır.
T.C. kuruluşu ile Osmanlı’nın Şeriyye ve Evkaf Vekaleti yerine, muamelatı, nas’a ait hükümleri Büyük Millet Meclisi’nin uhdesine vererek, itikat ve ibadete dair işleri yürütmek için 1924’de Diyanet İşleri Başkanlığı kurulmuştur.
Osmanlı Devleti’nin müftülerinden, dine aykırı görüş ve fetvalarından dolayı idama mahkum olan Rifat Börekçi Diyanet İşleri Başkanlığı’na getirilmiştir. O da vazifesini gerektiğince yapmış, müftülere gönderdiği tamimde; “Vaiz ve hatipler, cumhuriyet inkılaplarını benimsemiş aydın kişilerden atanmalıdır…” direktifini vermiştir.
Dinin maslahatı yerine devletin maslahatını esas almış, icat ettikleri milli dini meşrulaştırma gayretine girmişlerdir.
1932’de ezanı Türkçeleştirmiş, 1933’te salat-ı selamları “Türkçe ezanın yanında Arapça salat-ı selamın okunması ahenksizdir. Maksad-ı milliyeye uygun değildir”;
1937’de de, ölüm haberi olarak getirilen salat-ı selamı, “hasta, asabı bozuk insanlara kötü tesir bırakıyor” diye kaldırmıştır.
Amaç; dini yaşamak ve yaşatmak değil, sistemi meşrulaştırmak, halkın tepkisini önlemek, Diyanet eliyle halkı baskı altında tutmaktır. Nitekim 1942’de Diyanet İşleri Başkanı olan Prof. Dr. Şerafettin YALTKAYA müftülere gönderdiği tamiminde;
“İtikat ve ibadete ait meseleleri ara sıra hatırlatınız. Her vesile ile başkalarına iyilik yapmak, doğru sözlü olmak, yardıma muhtaç olanların yardımına koşmak gibi insani vazifelerin üzerinde durulması, Hava Kuvvetleri, Kızılay gibi müesseselere yardımcı olunması…” diye emir buyurmuşlardır.
Devletin, dün ve bugün dini kontrol altında tutmak ve yönlendirmedeki iradesi hiç değişmemiştir. Dini hep yedekte tutmuşlar, yararlanacakları kadar da yararlanmışlardır. Devlete ait vergi toplama, ormanı koruma, bulaşıcı hastalıklardan korunma… gibi meselelerle, hutbeler işgal edilmiş ve edilmeye devam edilmektedir.
Dünyada gelişen dinî uyanışla harekete geçen yeni duruşlar, devlet-siyaset ve diyanet eksenindeki tepkilere karşı da; “Kökten dinci, mürteci, yobaz, gerici. Din ideolojik alana çekiliyor, din siyasi alana çekiliyor, devlet dine müdahale etmiyor. Dinimiz sevgi ve hoşgörü dinidir” sloganları ile baskı uygulanıyor. Dinine bağlı olanı, yaşamak ve yaşatmak isteyenleri hep bu yaftalarla suçluyor ve vazifelileri vazifesinden alıyorlar. Siyaset, kamu görevlilerinin hiçbirine yasak değildir. Sadece Diyanet çalışanlarına yasaktır.
1982’de bir adım daha atarak, Diyanet’in yapısını laikliğe bağladılar. “Laiklik ilkesi doğrultusunda” vazife yapılacağı vurgusunu getirdiler… “Devletin dine müdahalesi serbest, dinin devlete karışması yasak oldu.”
Bütün bunlar, sistemi meşrulaştırma, Müslümanları yozlaştırma siyasetidir.
İsterler ki;
Din kendilerine uysun, ya da kendilerinin koydukları kalıpta yürüsün. Dinin, sosyal ve siyasi yapısı unutulsun. Dinin, sadece itikat ve ibadet kısmı işlensin. Şeriati içeren hiçbir şey gündeme gelmesin.
İsterler ki; Kendilerinin tarif ettiği, olmasını istedikleri milli din revaç bulsun. Kur’an unutulsun. Hadisler dile gelmesin.
İsterler ki; Din görevlisi, laik olsun, demokrat olsun, Cumhuriyet ilkelerine sadık olsun, ilkeler çerçevesinde aydınlığa(!) yürüsün! Kur’an ölüler için ağıt kitabı olarak kalsın, anılmasın. Hükümleri bildirilmesin.
Ezcümle; Türkiye Cumhuriyeti’nde Diyanet İşleri bunun için kurulmuştur, bunun için vardır. Varlığı da sistemin vazgeçilmezleri arasındadır. Dinin hükümlerini unutturmada baş aktördür.
İmam Hatip okulundan sonra Hukuk tahsili görmüş bir arkadaşımıza; “Yahu bizim zamanımızda hocalarımız hiç şeriattan bahsetmezdi. Şimdi yeni mi çıktı?” sorusunu sorduracak kadar dinden uzaklaştırılmışız. Din, sadece iyiye, güzele ve doğruya ait düşüncelerden ibarettir artık.
Netice olarak söylenirse, Diyanet sistemin sigortasıdır. Devletten aldığı emirler doğrultusunda halkı yönlendirir. İtikat ve ibadet yönünde yetiştirir. Dinî bir kuruluş olsa da, din ile devletin arasındadır. Devletten yana olmak mecburiyetindedir.
Diyanet’in kuruluş gayesi de budur. Dün böyle idi, bugün de böyledir.
-
ahmet örs 17-10-2008 08:16
doğru söze ne denir