Kâsım KOCAMAN

28 Mayıs 2007

DOĞRUYA ULAŞMAK İÇİN DOĞRU ELEŞTİRİ ŞARTTIR

DOĞRUYA ULAŞMAK İÇİN DOĞRU ELEŞTİRİ ŞARTTIR

Müslümanlar arasındaki bazı fikri ayrılıklarda, hakkın ortaya çıkması için eleştiri yapılırken dengenin bir türlü sağlanamadığı aşikârdır. Gözlemlediğimiz kadarıyla bir kısmının meşrep ve mezhep taassubu sebebiyle hemen hiç eleştiriye açık olmadığı, geleneksel olarak edindiği, bulunduğu ortamda ne söylenmiş ve anlamış ise onun dışında anlatılanların bir şey ifade etmediği, yapılan eleştirilerin ciddiye alınmadığı bir durumun ortada olduğudur.

Buna karşılık doğruya ulaşmaya namzet olanlar ise,  gerçekten vahiy ve sünnet çerçevesinde hareket etmek yönünde irade gösteren, araştıran, farklı kaynaklara müracaat eden ve en doğru olanı vahyin süzgecinden geçirerek bulmaya çalışanlardır. Fakat doğruyu ararken ve muhataplara ulaştırırken kullanılan üslûptan kaynaklanan problemler olabilmektedir.

Her durumda hakkın ortaya çıkması için, bir tezi savunurken, bir muhatabı eleştirirken nelere dikkat etmemiz gerektiği ve neler yapabileceğimiz çok önemlidir.

Eleştiri, kusurların görülüp, hakkın ortaya çıkarılması için gereklidir. Bir insanın, bir eserin vs yanlışlarının ve doğrularının ortaya konulması ve gereken tashihin yapılması maksadıyla incelenmesi doğaldır, yeter ki maksat bağcı dövmek değil, üzüm yemek olsun.

Bu noktada Kur’an-ı Kerim mükemmel bir tenkid kitabıdır. Yanlış olan her şeyi eleştirir ve hakkı ortaya koyar, hatır, gönül adına hiçbir yanlışa göz yummaz. Müminler de buradan yola çıkarak, yanlışa ortak olmamak, yanlışın devam etmemesi için hatır ve gönül kırmama kaygısı gibi kişisel zaafları ortadan kaldırmalı ve güzel bir üslûpla hakkı anlatmalıdır.

Eleştiri yapıcı olmalı, yoksa kırmak ve küstürmek eleştiri değildir, cedelleşmedir ve kişisel kaprisin, kıskançlığın ön plana çıkması ve karşısındakini alt etmekten başka bir şey düşünmemek demektir.

Yerine göre isim vermeden, doğru ilkelerin hatırlatılması şeklinde yapılan eleştiriler, muhatabın kendi durumunu düzeltmesine vesile olur ki, Rasulullah (a.s.)’ın öğrettiği İslam ahlakına en uygun olan da budur. İnsanların dalalette bulunmalarına üzülen ve hidayete ermelerine sevinen Müminler bu Nebevi metodu takip etmelidirler. Kaygımız, ne yapmalıyım da insanlara doğruları anlatmalıyım kaygısı olmalı. Bunu yaparken de muhatabın, söylediklerimizi kolaylıkla anlayacağı sadelikte konuşmalı, içten ve samimi olduğumuzu göstermeliyiz.

“Rabbinin yoluna hikmetle ve güzel öğütle çağır ve onlarla en güzel bir biçimde mücadele et.” ( Nahl Suresi - 125)

Eleştiride daha çok fikir üzerinde durulmalı ve fikirler tenkid edilmelidir. Eğer şahıslar birbirlerinin kişiliklerini hedef almaya başlamışlarsa bu takdirde iş sen-ben kavgasına dönmüş ve  doğru olanın ortaya çıkması engellenmiş olur.

Eleştiriden rahatsız olmamamız gerekiyor. Kedine güvenen kişiler rahatsızlık değil, hayır ve güzelliğin ortaya çıkacağını umarak memnuniyet duyarlar eleştiriden. Birçok yanlış anlamalar eleştiri sayesinde açığa kavuşur ve yapıcı eleştiriler yeni dostlukların başlamasına sebep olur.

“İyilikle kötülük eşit olmaz. Sen, en güzel olan bir tarzda (kötülüğü) uzaklaştır; o zaman, (görürsün ki) seninle onun arasında düşmanlık bulunan kimse, sanki sıcak bir dost(un) oluvermiştir.” (Fussilet Suresi - 34)

İslami şuranın bir gereği olan tenkid, ortak görüşün ortaya çıkması için gereklidir. Hatır ve gönül adına birbirlerini ‘evetleyen’ ve yanlışları hep görmezden gelenler doğruyu nasıl bulabilirler? Hep Rasulullah (a.s.)’ın yanı başında bulunmuş olan Hz. Ebubekir halife seçildiğinde, Mescid’de Müslümanlara hitaben “Doğru olanı yaparsam bana yardımcı olunuz, yanlış bir şey yaparsam beni ikaz ediniz” diyerek bu konuda örnek bir tavır sergilemiştir. Ondan sonra Hz. Ömer’e, Kur’an nesli sahabenin “Yanlışa saparsan gerekirse seni kılıçlarımızla düzeltiriz!” ikazı da, ilk neslin hassasiyetini ve eleştiri konusunda hal-hatır gözetmeyen tavrını göstermesi açısından önemli bir örnektir.

Şurası da var ki, eleştiri kurumunu, yalnızca başkalarına yönelik değil, kendimize yönelik de işletilmemiz elzemdir. Buna özeleştiri denmektedir ve bu yalnızca bireyler için değil, cemaatler için de geçerlidir. Kendi kendilerini gözden geçiren, kusurlarını tesbit edip giderme yolunu seçen kişi ve cemaatler doğruya ulaşma konusunda yol almaya namzettir. Bu durum hem bireyin, hem de toplumun zihin inşası için çok önemlidir. Rabbimiz bizlere “Siz Kitabı okuduğunuz halde, başkalarına iyiliği emredip kendinizi unutuyor musunuz? Bunun yanlış olduğunu düşünemiyor musunuz?” (Bakara Suresi - 44) ayetiyle önemli bir uyarı yapmaktadır.

Şu halde Müslümanların birbirlerine öğüt verip hatırlatmada bulunmaları ve yanlışlarını gördüklerinde birbirlerini düzeltici bir üslûpla uyarmaları, eleştirmeleri çok önemlidir. Gelen eleştirileri olgunlukla değerlendirmek, üzerinde samimi bir şekilde düşünmek, Kur’an-ı Kerim ve Rasulallah’ın örnekliği çerçevesinde iyiliği emr, kötülükten nehy sorumluluğumuzun ayrılmaz parçasıdır.