‘Dostların yüzkarası’, ‘düşmanın maskarası’ olmamak için..
Bu gibi ‘sapma’lardan korunmak, hele de bu çağın herşeyi ifsad eden, bozan, çürüten hedonist/ zevkperest anlayışları içinde daha bir çetindir.. Ve, ‘insan görünümlü şeytanlar taifesi’nin saldırısına her an hazırlıklı olabilmek için, dilimizi, zihnimizi ve hattâ rüyalarımızı bile çirkinliklerden, müstehcenliklerden arındırmak zorundayız..
Selahaddin Eş Çakırgil
Sadece insanlarda değil, hemen bütün canlılarda çok sayıda olsa da, asıl olarak iki temel içgüdü vardır. 1- Nefsin korunması, 2- Neslin korunması..
Eskiler ‘quvve-i ğarîze’ veya ’sevk-ı tabiî’ derlerdi, içgüdüye..
Bunlardan birincisi, savunma mekanizmalarının ortaya çıkması şeklinde tezahür eder; öteki, karşıt cinslerin birleşmesini temin eden ‘libidonal davranışlar’ şeklinde..
Diğer canlılar bu içgüdüleri genelde reflektif hareketlerle kullanırlar.. İnsanlarda ise, ‘refleks + iradî davranışlar’ şeklinde..
Bu içgüdülerin hele de insanlar tarafından ‘çarpık iradî davranışlar’ ve sırf, ‘reflektif davranışlar’la kötüye kullanılması halinde, yığınla sapmalar da beraberinde gelir.. Bu sapmalarda ‘nefsin korunması’ içgüdüsünde en uç sapma, ‘intihar’ şeklinde; ‘neslin korunması’ içgüdüsünde ise cinsî sapmalar, her türlü ifsad ve ‘nefsin doyumsuz canavarlığı’ şekline ortaya çıkar.
Bu gibi ‘sapma’lardan korunmak, hele de bu çağın herşeyi ifsad eden, bozan, çürüten hedonist/ zevkperest anlayışları içinde daha bir çetindir.. Ve, ‘insan görünümlü şeytanlar taifesi’nin saldırısına her an hazırlıklı olabilmek için, dilimizi, zihnimizi ve hattâ rüyalarımızı bile çirkinliklerden, müstehcenliklerden arındırmak zorundayız..
*Eski metinlerde, derileri pahalı olduğu için özel olarak avlanmak istenen erkek dağ keçilerinin avlanışı şöyle anlatılır: ‘Bir uçurumun karşı tarafına dişi keçi getirilir.. Erkek dağ keçileri, uçurumun öbür tarafında toplanırlar ve aradaki 15- 20 metrelik mesafeyi atlayabileceklerini sanıp, iyice gerilir ve atlarlar ve aşağıya düşerler, avcılarının tuzağına..’
Onun içindir ki, ârif insanlar ‘şehvet yüzünden düşen, bir daha kalkamamıştır..’ demiştir.
*Gerçi Roma hukukunda bile, 2500 yıl öncelerde, bir temel ilke vardı (latince) ; ‘errare humanum est../(Hata insan içindir..)’ şeklinde..
Ama, toplum içine sıradan bir kimse gibi karışıp yaşayan kimse ile, toplum huzuruna belli misyonları yüklenmek iddiasıyla çıkanların durumu aynı değildir. Bu gibi iddiaların sahibleri, kendi özel alanlarını ‘en az’a indirgemek zorundadırlar.. Onlar, başkaları için normal sayılabilecek bir çok söz ve davranışları bile yapmamakta daha bir dikkatli olmak ve -değil haramlar- başkalarında normal görülebilecek ‘mübah’lardan bile sakınmak zorundadırlar. Aksi halde, ‘dostlarının yüzkarası’ ve ‘düşmanının maskarası’ olmaktan kurtulamadıkları gibi, bulundukları saftaki herkesin de ‘veba’lı, ‘cüzzam’lı gibi algılanmasına vesile olurlar..
Dostlar işin gerçeğini araştıracak kadar sabırlı olamazlar; karşıtlar ise, başka zamanlarda lafını çok etseler bile bu gibi hallerde, ‘yargısız infaz’ için ellerinden geleni arkaya bırakmazlar..
O zaman, insanlığın asırlar boyunca nice acılar içinden geçerek geliştirdiği, ‘suç olmazsa ceza yoktur ve suç varsa cezasız kalmamalıdır..’; ve ‘yargı hükmü olmadıkça, aslolan kişinin suçsuzluğudur, beraet-i zimmet asıldır..’ ve ‘zannlı /sanık, suçlu olarak görülemez..‘ gibi en basit ve amma prensipler hatırlanmaz olunur..
Bu bakımdan, hele de bir inanç, bir ideoloji adına çıkanların dâvalarına verdikler zararlar başkalarının verdiği zararla mukayese bile edilemiyecek kadar büyük olur. Nitekim, komunizmin ünlü lideri ‘Lenin’ bile, nice ideoloji arkadaşlarının ‘âşuftelerinin etekleri altında kayboldukları’ndan yakınmıştır..
*28-30 yıl öncelerde, Pakistan ve Hindistan’da öyle ‘müslüman’ insanlarla karşılaşmıştım ki, ilk anda, şoke olmuştum.. Sonra, hindu mahallelerinde, müslüman olmayanların halini görünce, Muhammed İqbal’in, ‘Bıktım, bizâr oldum bu müslümanlardan, / Ama, sığındım yine müslümanlara...’ sözünü hatırlamış ve, ‘Böylesine rahatsızlık verici müslüman tipler, ya bir de müslüman olmasaydı nasıl olurlardı?’ diye düşünmüştüm..
*Murad W. Hoffmann, müslüman olmuş bir eski alman diplomatı.. Bir gün alman tv. kanallarından birinde bir tartışmada, rakibleri, müslümanlar hakkında en olumsuz kanaatlerin oluşması hedefine uygun olarak konuşurken mâkul bir sual sorup, ‘Bazı terör eylemlerini müslümanlar da yapmış olabilir. Ama, Hitler’in yaptıklarından dolayı bütün hristiyanları sorumlu tutmanın mantığı olur mu?’ dediğinde, karşısındakinin cevabı daha mantıklıydı:
‘-Hitler, o zulümleri, hristiyanlık adına yapmamıştı. Ama, bunlar İslam adına yapıyorlar.’
*Saf değiştirip, yeni siperinden eski mahallesine sürekli hücumlar tazeleyen birisi dün soruyordu; ‘Ne zaman kurtulacaksınız, bu ‘İslami getto’ yaklaşımından? Ne zaman terk edeceksiniz bu ‘İslami aşiret’ mantığını?
Nereye kadar gidecek bu ikiyüzlülük?’ diye..
-İlk iki sual yerindeydi de, o iki halin, ikiyüzlülük olarak gösterilmesinin mantığı var mıydı?
Onun cevabını içimden verdim: ‘Sizin, her tarafı batakhaneye çevirmeye kasdeyleyen dünyanız ve değer(sizlik)leriniz olduğu müddetçe, biz sizin dünyanıza dâhil olmamak için direneceğiz. Bu ‘gettolaşma’ ise, kendimizi korumak için buna da, evet.. Yahudiler, kendilerini asırlarca, evet, bu yolla korudular.. Bu ‘gettolaşma’dan bizden çok siz yakınıyorsanız, asıl ikiyüzlülük odur ve sizin dünyanızın saldırıları altında olduğumuz sürece, bu korunma çabalarımız da sürecektir ve bu ‘gettolaşma’nın asıl müsebbibi sizin dünyanız..
*Bir ârife sordular: ‘Bazılarının, bataklık içindeyken, başkalarına temiz görünmek ihtiyacını nasıl görürsün?
-Kelb, devamlı necaset içinde dolaşır, pis şeyler yer; sonra da, idrarını yaparken, kirlenmemesi için, bacağını kaldırır..’ diye cevab verdi..
*Zinâ suçu işlediği için recmolunacak/ taşlanacak olan birisi için, Hz. Îsâ’nın, ‘ilk taşı, o suçu hiç işlememiş olan atsın!’ demesi üzerine, kimsenin taş atamayış ‘kıssa’sındaki hisse de unutulmasın..
Ârif insanların duaları ne kadar düşündürücüdür: ‘Yâ Rabb! En hayırlı ânımı, en son ânım eyle ve beni bir ân bile, nefsimin eline koyma..’
*İslam’da dağbaşlarındaki ‘manastır’lara kaçarak kötülüklerden kurtulmak yolu yok; kötülüklerin cirit attığı sosyal hayat meydanında iyi olmak / kalmak sorumluluğu var..
Hele de bugünkü dünyada, tahayyül ve tasavvurlarımızın bile fotoğraflarının çıkarılmaya çalışıldığı bu müthiş teknoloji dünyasında yaşayan müslümanlar en çok da bu konuya dikkat göstermeliler.. Çünkü bizi en çok bu cebheden vurabileceklerini karşıtlarımız, bizden daha iyi biliyor..