Nihat GÜÇ
12 Mayıs 2022
DUA DUA DUA -III-
“Dua ibadettir.”(1) hadisi önemli hadislerimizden biridir. Buradan yola çıkarak dua ederken ibadet etmiş olacağımızı söyleyebiliriz. Çünkü dua inanmaktır, dua bağlanmaktır, yalvarmaktır, istemektir. Dua acziyetin, çaresizliğin ve kimsesizliğin göstergesidir. Dua, her şeyin sahibi olan, her şeyi evirip çeviren aşkın güç ile irtibata geçmenin, halini ve ahvalini ona sunmanın aleni ifadesidir. Dua, huzurlu olmanın, en üst makama en derûni duygularla dilekçe vermenin ifadesidir. Bir başka ifadeyle irtibatı sürdürmenin en bariz nişanesidir. O halde Allah’a inanarak bağlanan ve yalnızca O’ndan isteyen her Mü’min daima mutlu ve huzurludur. “Onlar, inananlar ve kalpleri Allah’ı anmakla huzura kavuşanlardır. Biliniz ki, kalpler ancak Allah’ı anmakla huzur bulur.” (2) ayeti bu bağlantıyı sürdürmek isteyenler için sarihtir. Çünkü insanlar için kalp huzuru her şeyin başıdır. Kalbi mutlu olan kişi gam ve kederden, her türlü sıkıntıdan beridir.Şehr b. Havşeb: “Ümmü Seleme"ye; “Ey müminlerin annesi! Allah Resulü (s.a.v.) senin yanındayken en çok hangi duayı ederdi?” dedim. Ümmü Seleme, “Onun çoğunlukla ettiği dua şuydu: “Ey kalpleri çeviren (Allah’ım)! Benim kalbimi dinin üzere sabit kıl.” Ben kendisine, “Ey Allah’ın Resulü! “Ey kalpleri çeviren (Allah’ım)! Benim kalbimi dinin üzere sabit kıl.” diye neden çok dua ediyorsun?” dedim. Allah Resulü şöyle buyurdu: “Ey Ümmü Seleme! Hiçbir insan yoktur ki kalbi Allah’ın iki parmağı arasında olmasın. O, dilediği (kulunun kalbini) istikamet üzere kılar, dilediğini ise saptırır.” (3) Bizim duamız da budur.“Sen Allah’a sığın. Şüphesiz O, hakkıyla işitendir, hakkıyla görendir.” (4) ayeti bize sığınılacak kapıyı işaret etmektedir. İnsan zaman zaman gaflete düşebilir, yoldan sapabilir, aymazlığa saplanabilir. İhtiyatsız, dalgın ve vurdumduymaz davranabilir. Nefsani isteklerin peşinden kulağı tıkalı, gözü kapalı, kalbi mühürlü sürüklenebilir. Kasavet, belirsizlik, keder ve şeytani istekler insanı farklı düşüncelere sevk ve idare edebilir. Amr b. As’tan rivayet edildiğine göre, Resulullah (s.a.v.): “Ademoğlunun kalbinden bütün (arzu) vadilerine (uzanan) yollar vardır. Allah, kalbini bütün bu yollara açmış olan kişiyi bunların hangisinde helak ettiğini önemsemez, fakat kim Allah’a güvenirse Allah onu (arzularının) keşmekeşliğinden kurtarır.” (5) Rabbim bizi keşmekeşlikten hıfz-u muhafaza buyursun. O halde; “Eğer şeytandan gelen kötü bir düşünce seni dürtecek olursa, hemen Allah’a sığın. Çünkü O, hakkıyla işitendir, hakkıyla bilendir.” (6) ayeti de kaçınılması gereken, fakat fakat en ufak bir dalgınlık esnasında içimize kadar sızabilen azılı düşmanın istilasına karşı nasıl bir savunma yapacağımızdan haberdar kılmaktadır.Dua, şeytandan ve verdiği vesveselerden kurtulmanın birinci basamağıdır. Bu konuda eli kolu bağlı, tamamıyla çaresiz ve korumasız değiliz. Yapabileceklerimiz olduğu gibi sığınacak kalelerimiz, karşı koyacak silahlarımız da elbet vardır. Zira: “Dua, müminin silahı, dinin direği, göklerin ve yerin nurudur.” (7) En keskin virajlarda önümüze konulan en önemli uyarı levhalarına dikkat etmek ve gerektiği gibi hareket etmek bizim lehimizedir. Çünkü Yüce Allah: “Ey Ademoğulları! Şeytan, anne babanızı ayıp yerlerini birbirine göstermek için elbiselerini soyarak cennetten çıkardığı gibi sizi de aldatmasın. Çünkü o ve yandaşları, sizin onları göremeyeceğiniz yerden sizi görürler. Şüphesiz biz şeytanları inanmayanların yoldaşları yaptık.” (8) Bizi bizden daha iyi bilen Yüce Allah, göremediğimiz şeytana karşı nasıl korunacağımızı da bildirmiştir: “De ki: İnsanların Rabbine sığınırım. İnsanların malikine, İnsanların ilahına; İnsanlara kötü şeyler fısıldayan o sinsi vesvesecinin şerrinden. O ki insanların göğüslerine (kötü düşünce, şüphe) vesvese verir. Gerek cin, gerekse insanlardan (olan vesvesecilerin şerrinden Allah’a sığınırım.)” (9) diyerek yol ve yordam göstermiştir.Kötü düşünceler ve şeytani vesveseler beynimize hücum ettiğinde Allah’a sığınacağız ki istikamet üzere kalabilelim ve cennete doğru emin adımlarla yürüyebilelim. Sırat-ı müstakimde yürüyebilmenin ana şartı Allah’tan yardım dilemekle mümkündür. Şu ayet bunun bariz göstergesi değil midir? “Ey iman edenler! Allah’a yardım ederseniz O da size yardım eder ve ayaklarınızı sağlam bastırır.” (10) Bu ayet sadece insi düşmanlara karşı vaat edilen bir yardımdan bahsetmiyor. Allah’ın yardımının olmadığı zamanlarda bizim değil doğru yolda yürümemiz, bu yolda bulunmamız bile imkan dahilinde olmayacaktır. İnsi düşmanlara yenilmemiz her an gerçekleşeceği gibi cinlerden olan şeytani düşmanlara da her an yeniliriz Allah muhafaza! O halde Yüce Rabbimizi: “O’nu sabah akşam tespih edin.” (11) ayeti mucibince zikrederek anacağız. Hayatımızın mihenk taşı kılacağız. Çünkü Yüce Allah kendisi ile kulluk bağını koparan, dini emir ve vecibelere sırt dönen kişiler için; “Ben onu dimdik bir yokuşa sardıracağım.” (12) buyurmaktadır.Dua insanı; kederden, sıkıntıdan, beladan ve daha bilemediğimiz birçok musibetten emin kılar. Bizi; korktuklarımızdan emin, arzularımıza nail kılan ana unsurun dua olduğunu unutmayalım. İbni Mes’ud (r.a.): “Resulullah (s.a.v.) buyurdular ki: Allah’ın fazlından isteyin. Zira Allah, kendisinden istenmesini sever. Kulluğun en efdali, dua edip de korktuğun şeyden kurtuluşu beklemektir.” (13)Şükürler olsun ki verirken minnet etmeyen, çok cömert, karşılıksız ve hesapsız veren bir Rabbimiz var. Başa kakmaz O. Tam ihtiyacımız kadar verir, ne bir eksik ne de bir fazla. “Allah büyük kerem sahibidir.” (14) Karşılıksız hibe etme, bağışlama konusunda hiç kimse O’nunla yarışamaz. Ne kadar şükretsek, hamd etsek, ne kadar yalvarıp yakarsak yine de azdır. “De ki: “O, sizi yaratan ve size kulaklar, gözler ve kalpler verendir. Ne kadar da az şükrediyorsunuz!” (15) Terazinin bir kefesine yaptığımız tüm dualarımızı, ibadetlerimizi, yalvarmalarımızı ve tim infaklarımızı koysak, terazinin diğer kefesine de bir kulağımızı, bir gözümüzü veya sadece kalbimizi koysak yine de dengeleyemeyiz.Yüce Allah; “Şüphesiz Allah, kendisine ortak koşulmasını asla bağışlamaz. Bunun dışında kalan (günah)ları ise dilediği kimseler için bağışlar. Allah’a şirk koşan kimse, şüphesiz büyük bir günah işleyerek iftira etmiş olur.” (16) buyurduğu gibi şirk dışında affedilmeyecek günah yoktur. Yalvarıp yakardığımız taktirde affedilmeyecek bir günah yoktur yer yüzünde. Bir başka ayette de; “De ki: “Ey kendilerinin aleyhine aşırı giden kullarım! Allah’ın rahmetinden ümidinizi kesmeyin. Şüphesiz Allah, bütün günahları affeder. Çünkü O, çok bağışlayandır, çok merhamet edendir.”(17) şeklinde bu durumu dile getirmektedir. Yeter ki hamd ve şükür eşliğinde af dilenmeyi, O’ndan istemeyi, yaptığımız yanlışlardan dönmeyi, pişman olmayı bilelim.Bu dünya serüveninde günahsız insan yoktur. Aslında “Günahsızım, günahım yoktur, günah işlemiyorum.” diyen her insan günah işlemektedir. Madem günahkarız, madem her gün günah işlemekteyiz, madem günahlardan kurtuluşumuz yok, o halde istemeden daldığımız günahlardan arınmanın bir yolu, bir yordamı olmalı. Elbette arınmanın birinci ve yegane yolu hiç günah işlememektir. Ancak insan ve beşer olmamız, nefsani arzu ve isteklere sahip olmamız, şeytan gibi bir düşmanla mücadele ediyor olmamız hasebiyle günahsızlığın mümkün olmadığını da biliyoruz. O halde günah yoluna sapmamak, günahla yaşamamak, günahlarda yüzmemek birinci önceliğimiz olacaktır. Zina işlemek bir günah çeşididir. Yüce Allah’ın bu çirkin günah için: “Zinaya yaklaşmayın.” (18) emrini serdetmektedir. Bu yaklaşmama emrini sair tüm günahlara uygulayabilmeliyiz. Yani hiçbir günaha yaklaşmamaya ahdetmeliyiz. Bu bizim birinci ve en önemli gündem maddemiz olmalıdır. Eğer günaha istemsizce dalmış, farkına varmadan düşmüş isek bu sefer dua, tövbe ve istiğfarla bu çirkeften, bu bataklıktan kurtulmaya çalışmamız gerekir. Unutmayınız günah işlemek, istemsizce bir kuyuya düşmek gibidir. Dibi görünmeyen kuyulara düşmemek için dikkatli yürüyeceğiz. Ancak “beşer şaşar” misali ayağımız sürçerek kuyunun dibine yuvarlandıysak işte o zaman bir çıkış kapımız, bir kurtuluş ipimiz olmalı. Yoksa kala kalabiliriz o derekede, o kuyuda, hatta boğulabiliriz o bataklıkta.Yapacağımız dua, tövbe ve istiğfarın Allah’ın bize bildirdiği, Hz. Muhammed Efendimiz (s.a.v.)’in ifa ettiği şekilde olması kabul açısından son derece gerekli ve önemli bir kuraldır. Biz de bu çalışmamızda tam da bu noktadan ayet ve hadislere bakmaya çalıştık. Ayetlerde hemen her bir peygamberin ağzından serdedilen, hayatın farklı alanlarına ışık tutan, farklı sıkıntılarına karşı dile getirilen, her türlü düşmana karşı silah olarak kullanabileceğimiz duaların varlığına şahit olduk. Örneklik açısından dile getirilen bu duaların hayatın yirmi dört saatini kapsadığını da gözlemlemiş olduk bu vesileyle. Hz. Muhammed (s.a.v.)’in dile getirdiği dualar ise neşe ve huzur kaynağımız olduğuna şahit olduk. Bolca istemenin ve arınmanın en bariz nümuneleriydi bunlar.Yeter ki dua edelim, yeter ki usulüne uygun tövbe edelim, yeter ki imanımızı her daim kontrol edelim, yeter ki af ve mağfiret dileyelim Yüce Rabbimizden. Yeter ki günahlara yaklaşmama veya dönmeme gibi bir iradeye sahip olalım.Şu ayeti defaaten okumakta fayda mülahaza ediyorum: “Rabbiniz şöyle dedi: “Bana dua edin, duanıza cevap vereyim. Bana kulluk etmeyi kibirlerine yediremeyenler aşağılanmış bir halde cehenneme gireceklerdir.” (19)O halde bizim her daim söyleyeceğimiz, dile getireceğimiz serdefter kılacağımız, dilimize plesenk edeceğimiz şu ayeti de unutmayacağız. Her daim dile getireceğiz bunu. Gerekirse küpe yapacağız kulağımıza. Ya Rabbim: “İşimi bana kolaylaştır.” (20)Bir insandan kurtulmak istiyorsanız dar ağacına çıkarmanız yeterli. Ancak inancı sağlam Müslüman bir nesilden kurtulmak istiyorsanız inancı şekillendiren kavramları elinden almanız ya da içini boşaltmanız, manasından uzaklaştırmanız, muradifini ileri sürmeniz veya kendisine ait olmayan bir enstrümanı eline tutuşturmanız, belki de Allah ile irtibatı sağlayan duayı elinden almanız yeterli.KAYNAKÇA1-Ebû Dâvûd, Vitir 23; Tirmizî, Tefsîru’l-Kur’ân 3, 41, Daavât 1. Ayrıca bk. İbni Mâce, Duâ 12-Rad/283-Tirmizî, Deavât, 894-Mü’min/565-İbn Mâce, Zühd, 146-Fusilet/367-Hakim, Müstedrek, I/4928-A’raf/279-Nas/1-610-Muhammed/711-Muhammed/4212-Müddesir/1713-Tirmizî, Daavât 12614-Al-i imran/17415-Mülk/2316-(Nisa/4817-Zümer/5318-İsra/3219-Mü’min/6020-Ta’ha/26