07-08-2007 10:42

Duayı batılılaştırsak olur mu?

Batı`nın `religion` tanımındaki bireyin vicdanına hapsedilmiş, gizem ve dua çerçevesine sıkıştırılmış din düzeyinde bir etkinlik alanı dahi olmasın istendi üstelik bu yeni model İslam`ın. İlkelliğin, yobazlığın, geri kalmışlığın, cahilliğin ve hatta `batıl inançlar` bahsi sayesinde aptallığın dahi tek müsebbibi ilan edildi, projelerle.

Duayı batılılaştırsak olur mu?

Özlem ALBAYRAK / Yeni Şafak

Yağmur duası denince, Fakir Baykurt modeli köy romanlarının kara cüppeli, çıkarı dışında asla kılını kıpırdatmayan, velfecir hoca tiplemeleri gelir hemen hatırıma. Ve tabii ki, ancak bir açığının tüm köye ilan edilmesi tehditi karşısında yağmur duasına çıkmayı kabul eden kara sakallı, kara cüppe-şalvarlı 'şıh' efendinin çeşitli tür ve biçimlerde tasvir edilmiş ahlaksızlıklarını anlatıp, onların ne riyakar, ne çıkarcı, ırz düşmanı insanlar olduğunu bize anlatmaktan usanmayan edebiyat uyarlaması köy filmleri.

Filmlerin neredeyse hepsinde var olan, yağmur duasının hemen ardından düşen ve asla devamı gelmeyen o tek damla, pozitivist, seküler Cumhuriyet Türkiyesi'nde yetişen nesillere, işini Allah'a ve dalavereci imamlara havale ederlerse hiçbir sonuç alamayacakları konusunda uyarı anlamı da taşırdı. Beklenen yağmurun asla gelmemesiyle, 'Şıh'ın niyetinin kötü olması kadar; akılcı, rasyonel, seküler bir hayat tasavvurunun dışına çıkmanın alaycı bir dille cezası da kesilmiş olurdu.

Uzun bir süre, şeyhler ve imamlardan hiç hazzetmemem; ilkokuldaki köy enstitüsü sevdalısı öğretmenimle, okutulan kitaplar ve ekransal 'kültürel' müdahaleler bir araya getirildiğinde, doğal bir sonuçtu. O derece ki okulumuzun karşısındaki İmam Hatip'ten çıkan lacivert pardesülü kızları, uzaktan birer kara böcek gibi görmeme, nefret ötesi hisleri duymama sebep olmuşluğu bile vardı.

Sonra tabii; biz büyüdük ve bir projenin tatbikine topyekün kurban gittiğimizi de, dünyanın kirlendiğini de o zaman anladık. Bu, Cumhuriyet'le devreye sokulmuş ve yeni bir 'din' tasavvurunu imal amacıyla biçimlendirilmiş bir planın uygulama ayaklarından sadece birisiydi. Gündelik hayata tesiri kalmamış, ritüelleri geçersizleşmiş, öğretilerine bağlılık, güven ve saygı olabildiğince azalmış, varlığıyla yokluğu bir olmuş, hayalete dönüştürülmüş bir din hayaliydi bu.

Batı'nın 'religion' tanımındaki bireyin vicdanına hapsedilmiş, gizem ve dua çerçevesine sıkıştırılmış din düzeyinde bir etkinlik alanı dahi olmasın istendi üstelik bu yeni model İslam'ın. İlkelliğin, yobazlığın, geri kalmışlığın, cahilliğin ve hatta 'batıl inançlar' bahsi sayesinde aptallığın dahi tek müsebbibi ilan edildi, projelerle.

İslam'a yani, 'religion' muamelesi bile çok görüldü. Pozitif aklın zaferine rağmen Batı'da Hristiyanlığa tahsis edilmiş 'religion' tanımı, yani duayla ve insanın iç dünyasıyla sınırlı ibadet algısı bile İslam için fazla bulundu. Din dediğin dünyadan, hayattan, insandan ve dahi kalplerden bile elini eteğini çekmiş bir şeye dönüşmeliydi. Duaya, Batı'daki 'religion'un içerdiği kadar bile itibar etmemeliydi. Hafazanallah, sonra güçlenir, laikliği tehdit etmesi muhtemel bir kalkışmaya dönüşebilir; daha da korkuncu işi rejimi değiştirmeye kadar vardırabilirdi. Masummuş gibi görünen duanın dahi başı ezilmeli, filmlerle, kitaplarla, kültürel uzantılarla acilen snobe edilmeliydi. Edildi de..

Şimdi, “Kentlere su veremiyorsunuz, bari yağmur duasına çıkın” yollu, “İşimiz Allah'a kaldı” tavırlı alaycı başlıklar, yazılar okuyoruz gazetelerde.

Su sıkıntısı için rasyonel, test edilebilir çözümler bulunmasının önemini teslim ediyorum. Hiçbir önlem almadan, suları ve her türlü doğal kaynağı har vurup harman savurup sonra da Yaratıcı'ya 'yağdır Mevlam su' diye yakaranların duasının, ne Hak katında kabul göreceğini, ne de kul nazarında saygıdeğer bulunacağının da farkındayım. Ancak 'deveyi kazığa bağladıktan sonra' Allah'a tevekkül ve dua etmenin de alay edilecek bir tarafını görmüyorum.

Kendisine sunulmuş, mükemmel bir denge üzerine işleyen, pırıl pırıl bir dünyayı, kasırgaların, sellerin, kuraklıkların ve dahi sefilliklerin gırla gittiği bir cehenneme dönüştüren, tüm dünyayı öfkesinin ve savaş iştiyakının nesnesi haline getiren; getirmekle kalmayıp, bu dünyayı kendisine ilk haliyle verenden dua ederek yardım isteyenleri de, duayı pozitif bilimlere aykırı bulduğu için reddettiğini söyleyen insan modeline de, “orada durun bakalım” demek isterim.

Şundan dolayı; Modern eğilimlere delice tutkun olanlar, her türlü amelini Batı'nın davranış kalıplarına göre tasnif edenlerin; 'madde'yi tamamen tüketen Batı'nın 'mana'ya her zamankinden çok ehemmiyet verdiğini, ruhsal yakıt için sürekli Doğu'ya koşup koşup ikmal yapıp geri döndüklerini biliyor. Ancak, zaten 'mana'nın tam ortasında durmasına rağmen, sırf Batı öyle söylüyor diye, Budizm'e, transandantal meditasyona, yoga seanslarına merak sarıyor ve bunda akla yakın olmaması nedeniyle sorgulanacak bir şey görmek bir yana, taparcasına uygulaya uygulaya trend haline getiriyor. İşte bu yüzden o alay erbabının durması gerekiyor. İslam geleneklerini pozitif akla aykırı olduğu için reddetmiyorlar çünkü, Batı'da geçerliliği olmadığı için dualarımızdan nefret ediyorlar. Batı tipi hurafeyi bile alıp sevgiyle bağırlarına basıyor, ama Cumhuriyet'in temelinin pozitif ilimler üzerine atıldığını söylemekten asla vazgeçmiyorlar. “İşimiz Allah'a kaldı” diyenlere bir soru: Istavroz çıkararak yağmur duası edilse memnun olur musunuz acaba?

YORUMLAR
Henüz Yorum Yok !