24-11-2007 16:45

Emperyalizmin inisiyatifinde yeni bir entrika: ‘Annapolis’

Bu toplantıdaki yeni taraflar ‘kim’ olursa olsun, asıl karar mekanizmasının yine 3’lü taraflar elinde olacağı, açık.. Yani, ‘İsrail+ Amerika ve Filistin Özerk Yönetimi’..

Emperyalizmin inisiyatifinde yeni bir entrika: ‘Annapolis’

Selahaddin Eş Çakırgil

‘Filistin Buhranı’ etrafında, 7 yıllık bir aradan sonra, tarafları bir araya getirecek olan ‘Annapolis Toplantısı’nın 27 Kasım’da yapılacağı açıklanıverdi, Amerikan Hükûmeti’nce.. 

Bu zamana kadar, ‘Filistin Buhranı’, (Amerika, İsrail ve ‘El’Feth liderliğindeki) Filistin Özerk Yönetimi’ 3’lüsü arasında görüşülüyordu. (El’ Feth de, BM Genel Kurulu tarafından Filistin’in uluslararası hukuk planındaki tek temsilcisi olarak kabul edilmektedir.) Geçmişte, Yâsir Arafat ve ‘Avrupa Birliği’  her ne kadar, Filistin Mes’elesi’ne dair görüşmelere AB’nin de müzakereci taraf olarak oturmasını istemişse de, bu taleb ‘İsrail + USA emperyalizmi’nce  reddediliyor ve AB’nin ‘Filistin’e sadece ekonomik yardımda bulunması hatırlatılıyordu..

Bu kez ise, 40 kadar uluslararası kuruluş ve -aralarında Türkiye’nin de bulunduğu- ülke çağrılı, ‘Annapolis Toplantısı’na.. Ve, tartışmalar şimdi, bu toplantıya katılma/mak etrafında..

Ancaaak, bu toplantıdaki yeni taraflar ‘kim’ olursa olsun, asıl karar mekanizmasının yine 3’lü taraflar elinde olacağı, açık.. Yani, ‘İsrail+ Amerika ve Filistin Özerk Yönetimi’..

Hatırlayalım ki, ‘Filistin Mes’elesi’nin bütün Müslümanların mes’elesi olduğu’ uluslararası arenada, (merhûm) İmam Rûhullah Khomeynî ve takibçileri tarafından devlet planında da, en etkili şekilde dile getirilirken; Arafat, Amerika’dan aldığı teşvikler üzerine, ‘Filistin üzerinde  tek söz sahibinin sadece Filistin’liler olduğunu ve tek söz sahibinin de ‘El’Feth’  olduğunu’ söyleyivermişti, 1987’lerde..

Sonra, sürgündeki ‘Filistin Ulusal Meclisi’, Tunus’ta 1989’da yaptığı toplantıda, ‘El’Feth’in nizamnâmesinde ana hedef olarak gösterilen ‘İsrail’in Filistin’deki varlığına son verilmesi’ maddesinin nizamnameden çıkarılmasını kararlaştırmış ve bunu 1992-Madrid ve 1993- Oslo Barış Konferansı takib etmiş ve bu konferanslar Oslo Andlaşması’yla noktalanmıştı; Bill Clinton’un yönlendiriciliğinde, Arafat ve İshak Rabin arasında.. Ve bu ‘zafer’ (?!), Arafat ve Rabin’in ‘Nobel Barış Ödülü’ ile taçlandırılıyordu.. (Ki, 1967-87 arasında, emperyalizm tarafından, 20 yıl boyunca ‘uluslararası terörist’ olarak nitelenen Arafat’ın bir anda ‘Barış Kahramanlığı’na yüceltilişini, zamanın Ürdün Kralı Huseyn’in,  Arafat’a, ‘Yahu Ebû Ammâr, senin uluslararası teröristlikten, bir gecede barış kahramanlığına yükselişini kıskanıyorum.’ diye alkışlaması meşhurdur.)

‘Arafat’, 1948’de Filistin toprakları üzerinde bütünüyle bir işgal ve gasb neticesinde kurulan siyonist İsrail rejimini ‘Oslo Andlaşması’  ile resmen kabul etmekle kalmıyor; 1967’de Mısır, Ürdün ve Suriye ordularının korkunç yenilgisiyle sonuçlanan ‘Haziran Savaşı’nda İsrail’in işgal ettiği yeni Filistin topraklarının sadece yüzde 30’unun kendisine verileceği, bir ‘hayâlî devlet’e hazırlık olacağı ümidiyle, ‘Filistin Özerk Yönetimi’ kurulmasını da kabulleniyordu.. Andlaşma uygulanmaya ve, ‘yahudi yerleşim birimleri’nden bazıları verilmeye başlanınca ise; Rabin, 6 Kasım 1995’de Yigal Emir adında bir ‘fanatik yahudi’ eliyle ve ‘siyonizme ihanet ettiği’ gerekçesiyle öldürülüyordu..

Ve ondan sonra da, ‘Oslo Andlaşması’nın uygulaması durdu; özellikle de, işgal edilen toprakların iadesi konusu.. Yüzde 30 yerine, ancak yüzde 7 kadar bir arazi geri verildi..

Bütün bu uluslararası entrikalar, ‘El’Feth’in, ‘düşmanların inisiyatifine göre hareket eden bir siyasî karar mekanizmasına döndüğü’  inancını daha bir ortaya çıkarınca, Filistin’de ‘İslamî mukavemet hareketleri’ ile ‘El’Feth’ arasındaki kanlı çatışmalara ve ‘Hareke-t-ul’Mukaveme-t’ul İslamiyye’ (HAMAS)’ın önlenemez yükselişine ulaşıldı..

Bu ihtilaflar derinleşirken, Arafat 11 Kasım 2004’te vefat edince, Mahmûd Abbâs (Ebû Mazen) El’ Feth’in liderliğiyle, Filistin Özerk Yönetimi’nin Devlet Başkanlığı’na getirildi.

40 yıldır, büyük yolsuzluklara bulaştığı gerekçesiyle halkın nefretini kazanan ‘El’Feth’in, Ocak-2006’daki seçimde ağır bir yenilgi alması ve Filistin halkının yüzde 65’inin HAMAS’a, destek vermesi, bütün emperyalist ve laik odakları afallattı.. Ve, kurulması kabul edilmek zorunda kalınan HAMAS Hükûmeti’nin icraatı geliştikçe, Filistin’deki ‘laik ve İslamcı kapışması’  yeni boyutlar kazandı ve M. Abbâs, ‘Amerikan emperyalizmi + İsrail rejimi+ AB’ başta olmak üzere, bütün uluslararası ‘laik’ ve ‘demokrat’ güçlerce desteklenip; HAMAS Hükûmeti’ni kanunsuz olarak azletmesi ve Gazze’de muhasara edilmesi sağlandı..

Yüzde 30’luk bir azlığın iradesini yüzde 65’e uluslararası entrikalarla dayatarak diktatörlük sürdüren Abbâs şimdi, ‘Annapolis Toplantısı’na Filistin halkı adına katılacak..

Şimdi, müslüman coğrafyalardan, ‘Annapolis Toplantısı’na gidilmemesi yönünde ciddî itirazlar yükseliyor. Amma, bu karşı oluş dışında, ortaya bir alternatif konulamadığı ve çözümün ne ve nasıl olacağı, pratik değeri olacak şekilde ortaya konulamadığı için, bu itirazların pratik bir değer taşıması uzak ihtimaldir.. Kaldı ki, bizzat HAMAS’ın bile, mevcud ‘çıkmaz’dan kurtulabilmek için, Abbas ile görüşme yollarını zorlamaya çalıştığı anlaşılıyor. Bu da, emperyalizmin işini daha bir kolaylaştırıyor..  Birileri itiraz etse de, o toplantılarda alınan kararlar, uluslararası hukuk adına, uygulama imkan ve desteği bulabilecektir..

Bu noktada, ilgi çeken bir gelişme, İsrail rejimi C. Başkanı Shimon Peres’in, ‘Annapolis Toplantısı’na gitmeye hazırlanırken, ‘kendisinin barışı istediğini’ hissettirmek için, ‘Ortadoğu’da barışı Bush’un engellediğini’ dolaylı şekilde açıklaması!. Çünkü, 22 Kasım tarihli Tokyo Simbon gazetesinde mülakatı yayınlanan Peres, ‘Bush'un görev süresi içinde bir anlaşmaya varılması teorik olarak mümkün, ama, pratik olarak imkansız..’ demekte..

Bush, 11 ay sonra yapılacak Başkanlık seçiminde, tekrar aday olamıyacağı için, siyonist yahudiler şimdi onu tekmelemekten ve geleceğin muhtemel ‘başkan’ adaylarına şimdiden gülücükler yağdırmaktan meded umuyor olabilirler.. İlginç olan şu ki, 8 yıllık başkanlık süresinin ilk yılı hariç, gerisi, -11 Eylûl 2001 saldırılarını bahanesiyle- bütünüyle saldırganlık ve savaşlar içinde geçen Bush, iktidara gelmeden önce de, Clinton’un son demlerinde, Arafat’la Yehud Barak arasında bir anlaşmaya varılmak üzereyken; Barak’a açıkça;  ‘Ben Başkan olursam, benim elimi bağlıyacak bir anlaşmaya imza atma!’ diyerek, görüşmelerin kesilmesini sağlamıştı.. Yani, Bush, 7-8 yıl önce de hattâ siyonist yahudilerin istediği bir ‘barış’a bile engel olmaya çalışıyordu.. Çünkü, bir ‘evangelic hristiyan’ olan Bush, ‘Hz. İsâ Mesîh’in yeryüzüne dönebilmesi için önce Büyük İsrail’n kurulması gerektiğine’  inanıyor..

Yani, Annapolis’ten neler beklenmesi gerektiği açık..  Görünen köy kılavuz istemez..  

YORUMLAR
Henüz Yorum Yok !