21-06-2018 16:09

Enbiya ve Rum Sureleri özelinde Şeriati’nin tarihe bakışı

Ali Şeriati, ``İki Sure İki Yorum``da Kerim kitabımız yüce Kur’an’ın mesajını anlamayan, anlamak istemeyen, ona kulaklarını tıkayanların tarih boyunca hep zelil duruma düştüklerinden, kaybettiklerinden, helak olduklarından dem vuruyor. Fatih Pala yazdı.

Enbiya ve Rum Sureleri özelinde Şeriati’nin tarihe bakışı

1977 senesinin 19 Haziran’ı, önemli bir aydın, mütefekkir ve aksiyon adamı Ali Şeriati’yi dünya sahnesinden ahiret iklimine taşıyan tarih olmuştur. Birilerinin gidişatına, düzenine, sistemine kim çomak sokmaya yeltenirse sonunu da hazırlamış demektir. Nitekim Ali Şeriati de SAWAK ajanları tarafından katledilmişti; İran devriminden tam iki yıl önce…

Ali Şeriati, pek çok fikir adamında olduğu gibi kimseye yaranamamıştır. Gerçi yaranma derdinin olduğu da söylenemez ya. İran toprağının evladı olduğu halde Şia ehli tarafından hep dışlanmış, fikri-zikri kerih görülmüş. Yine Sünni dünya tarafından da Şii olması nedeniyle hor ve hakir görülmüş. İtikadî noktalarda ayrışmalar varsa tabi ki ayrı ve uzak durulmalıdır. Ama en azından fikir ve düşünce adamlarından yararlanma yoluna gidilmelidir ki hikmete ulaşılabiline. İnanç olarak Hristiyan, Yahudi, belki putperest, belki ateist olan düşünür ve filozofların sözlerinin itibar gördüğü kadar, bazen öyle ya da böyle, günahıyla-sevabıyla Müslüman olan düşünce adamlarının bu ilgiye layık görülmediğine şahit oldukça şaşırmıyor değiliz.

Biz, her zaman için bardağın dolu tarafına bakmayı şiar edinmeyi seçtiğimizden mütevellit, Ali Şeriati’den almamız gereken hikmeti almalıyız, diyoruz. Onun için bugün yani tam da dünyayı terk ediş vaktinde onu, ilk önce 1990’da Endişe Yayınları, sonra da 1996’da Ekin Yayınları arasından çıkan “İki Sure İki Yorum” kitabını vesile ederek analım istiyoruz. Çalışmanın başarılı mütercimi, Selim Naci Karaarslan.

Şeriati’ye göre Kur’an-ı Kerim

Şeriati’nin Rum ve Enbiya sûrelerini gündeme alarak oluşturduğu bu çalışması, diğer eserlerinin çoğunda olduğu üzere konferanslarının çözümüyle iki kapak arasında buluşmuş. Konuşmak için seçtiği konunun, herkesin hedefi ve şiarı olması gerektiğini ifade ettikten sonra, Müslümanların sahip oldukları biricik senedin, hüccetin, gökyüzünde asılı duran biricik sağlam ipin, darmadağınık olan bütün grupların, fırkaların kendisine dönebilecekleri, kıyısında durup da kardeşliklerini yenileyebilecekleri biricik üslerinin “Kur’an-ı Kerim” olduğuna dikkat çekiyor Şeriati. Çünkü o Kur’an ki, içine hiç kimsenin en ufak bir şüphe sokamayacağı, az veya çok kendisinde en küçük bir tahrife gidemeyeceği biricik senettir, kaynaktır.

Şeriati’ye göre, katliamı kendisine hayat tarzı edinmiş büyük güçler, padişahlar, kötü bilginler, asıl korkuları Kur’an olan iç ve dış düşmanlar; her şeyi yapmışlar ama ne mutlu ki Kur’an’ı yok edememişler, ortadan kaldıramamışlardır. O’nun yanlış ve kötü anlaşılması için uğraşmışlar; hayatın, düşüncenin, araştırmanın, doğru görüşün ve dinî bilgilerin ana kaynağı olmasına razı olmadıkları için saptırmaya çalışmışlardır. O söz konusu olduğu zaman ise sadece ve sadece cildinin güzelliğini, okunuşunun hoşluğunu öne çıkarmışlardır. Çok yabancısı olmadığımız bir durum aslında bu. “Mazruf”a değil de “zarf”a yönelme acayipliği her devirde ve her toplumda kendine yer buluyor ne yazık ki. Tabi bu durum, Şeriati’nin umudunu köreltmiyor; o, genç-yaşlı, okumuş-cahil, Şii-Sünni, Doğulu-Batılı hangi gruptan, hangi nesilden, hangi görüş ve kültürden olursa olsun dünya Müslümanları için Kur’an-ı Kerim’in yüce dinimiz İslam’ın köşe taşı olduğuna iman ediyor.

“Nice az olanların çok olan topluluklara galebe çaldıklarını gör” 

Rum sûresi bağlamında düşünen Şeriati için mesele çok açıktır; dünyevi bir kanun vardır, bu kanunu da Rum sûresi ortaya koymaktadır. Ve bu kanun da tarihi bir cebr olayıdır. Bu yüzden; güçlerin, savaşların, fetihlerin ve ülkeleri işgal etmenin bizzat kendisi, milletlerin yazgısına hâkim olan katiller tarafından sömürülmesi, dünyanın büyük devlerinin ölümü ve zevali kendi elleriyledir. Sömürgeci güçler, kendi yok oluşlarını, yine kendi kucaklarında, öz evlerinde beslemektedirler. Tıpkı Musa aleyhisselam’ı besleyen Firavun’un örneğinde olduğu gibi. Şeriati için sömürgeci güçlerin geldiği nokta, haşinleştikleri, saldırganlaştıkları ölçüde kendi rezilliklerini, ölümlerini, sonlarını hazırlamaktan başka bir şey değildir.

Muhataplarına, yabancı ve zalim güçlerin etkisi altında kalmamalarını tavsiye eden Şeriati, devrimci kimliğiyle onlara, miras niteliğindeki şu sözlerini haykırıyor: “Sen, sağlam dine, batıldan Hakk’a, kudretin kaynağına, dünyaya hâkim olan düzene, yaratılış felsefesine, zamana, toplumlara, maddi ve tabii varlıklara hâkim olan değişmez kanunlara, Allah’ın her şeyi gerçekle yarattığına ve başlattığına, her gücün sonu olduğuna, her zulmün ölümle yüzleşeceğine yönel. Bütün dünyayı ve bütün zamanı dolaş. Bunlardan daha sömürgeci olan nice güçlerin hepsinin yok olduğunu, zalimlerin size ibret olması için yeryüzünde nice harabe bıraktıklarını gör. Nice az olanların çok olan topluluklara, nice güçsüzlerin güçlü topluluklara galebe çaldıklarını gör. Ondan sonra kendine, ilahi fıtratına dön. Kendinde ümit ve iman hâsıl et.”

Tarih, herkesi Allah’ın tayin ettiği yöne doğru götüren bir tren

Daha sonra Enbiya sûresinin sınırlarında yol alan Şeriati, mealen, “İnsanların hesap verme vakitleri yaklaştı ama onlar, gaflet içinde yüz çeviriyorlar” şeklindeki ilk ayet üzerinde özellikle duruyor. Hakkın ve batılın birbirinden ayrıldığını, insanların hesabının yakınlaştığını ama insanların bilgisizlik ve gaflet içerisinde Haktan yüz çevirdiklerini, uzaklaştıklarını, başıboş dolaştıklarını belirten Şeriati için; sırtlarını hakikate dönerek başlarına gelecekleri görmeyeceklerini zannetmeleri, yadırganma sebebidir. Aykırı yolda gidenlerin, ayetteki uyarılarla daha geç karşılaşacaklarını düşünmeleri, fıtratlarının özüne ihanet etmelerinin göstergesi oluyor. Tarihi, herkesi Allah’ın tayin ettiği yöne doğru götüren bir trene benzeten Şeriati, insanın, her ne kadar kendisi için tayin edilen, binmesi hayrına olan trene binmeyip aksi yöne doğru yol almış olsa da yine o trendekilerle aynı istasyonda ineceğini haber veriyor. Şeriati’nin, tarihin ve zamanın, Allah’ın belirlediği şekilde kendi yolunda hareket ettiğini hatırlatması, ders almak isteyenler için önemli bir işaret.

Enbiya sûresinin, rasul ve nebilerin tarih boyunca yüklendikleri rolü anlattığına temas eden Şeriati’nin “enbiya” tanımı ne güzel: Tarih tarafından, tarihin namusu olarak ve Allah tarafından seçilmiş en seçkin insanlar. Bu sûrenin üzerinde düşünürken, insan ve mesaj ana temasına yoğunlaşan Şeriati, tarih felsefesinin Kur’an’ın öğrettiği şekilde öğrenilmesi gerektiğinin de altını çiziyor.

Kerim kitabımız yüce Kur’an’ın mesajını anlamayan, anlamak istemeyen, ona kulaklarını tıkayanların tarih boyunca hep zelil duruma düştüklerinden, kaybettiklerinden, helak olduklarından dem vuran Şeriati, Yüce Allah’ın, mezkûr sûrenin 16. ayetinde geçen, “Biz, gökleri, yeri ve ikisinin arasındakileri oyun olsun diye yaratmadık” hakikatine dikkat kesiliyor. Zalim olan nice sınıflar, toplumlar, şehirler yok edildi ve yerlerine yeni insanlar getirildi. Yeni gelenlerin, eskilerden ders ve ibret alması gerekir. Bugünü ve kıyamete kadar gelecek bütün zamanları kapsayan bu gerçeğin muhatabıdır insanlık. İktidar sahiplerinin, özellikle ve daima öğüt alması gerekiyor. Hakk olan Yüce Rabbimizin vaadi de haktır, sözü de.

İki sûrenin mesajlarına yoğunlaşan Ali Şeriati ile aldığımız bu güzel yolculuktan sizleri de haberdar edip hisseyab kılalım istedik. İnşallah umduğumuza nail oluruz. Vefatının 41. yıldönümünde insanlara hâlâ tesir edebilmek gibi bir ayrıcalığı, şanı pek yüce olan Rabbimiz bizlere de nasip etsin. Âmin…

(Fatih Pala / Dünya Bizim)

YORUMLAR
Henüz Yorum Yok !