05-11-2018 07:19

Ey iman edenler! Allah ve Rasul`üne hâinlik etmeyin

İslâm hayat binasını “lâ ilâhe illallah” kâidesi üzerine bina etmek için gelmiş bir nizamdır. Ve bunu tahakkuk ettirmek için insanları gerçek Rab’lerine kul edecektir. Toplumu Allah’ın hâkimiyetine ve şeriatına teslim edecektir. Bu nizam, Allah’ın ulûhiyetine ve saltanatına yönelik olarak haddini aşmış olan zalim diktatör ve despotları bu zulüm ve tecâvüzden alıkoyacak ve bütün insanlığa şamil hak ve adalet sigortasını kuracak, insanlar arasında değişmez ölçülere göre hakkâniyeti yerleştirecek, Allah’ın nizamına uygun olarak hilâfet mükellefiyetini omuzlayarak yeryüzünü imar edip geliştirecek bir nizamdır.

Ey iman edenler! Allah ve Rasul`üne hâinlik etmeyin
Emrullah AYAN   
 
Hutbe: Ey İman Edenler! Allah ve Rasulüne Hâinlik Etmeyin!
 
 
“Ey iman edenler! Allah ve rasûlüne hainlik etmeyin! Size güvenilen şeylere bile bile hıyanet etmiş olursunuz.” (Enfal: 27)
 
 
Hıyânet; emanete riâyet etmemek, genellikle sahibinin bilgisi dışında hak yemek, hukûku çiğnemek, ödev ve görevi hakkıyla yapmamaktır. Allah’a karşı kulluk ödevlerini yapmayanlar O’nun hakkını çiğnemiş, kullarına emanet ettiği yükümlülüklere hıyânet etmiş olurlar. Rasul aynı zamanda ilk İslâm toplumunun lideri ve devletinin başkanıdır. Onu hakkıyla desteklemeyenler, şahsî menfaatlerini ümmetin menfaatine tercih edenler de ona hıyânet etmiş sayılırlar.
 
İslâm ümmetinin yeryüzündeki vazifesini yapmaması ve mükellefiyetlerinden kaçınması elbette ki Allah’a ve Rasûlüne hıyanettir. Bu dinin ilk davası “Lâ ilâhe illallah Muhammedün rasûlullah” davasıdır. Yani, yalnız başına Allah’ın ulûhiyetini kabul edip Hz. Muhammed’in tebliğ ettiği emirleri benimseme davasıdır.
 
Tarihin hiçbir devresinde beşeriyet doğrudan doğruya Allah’ın varlığını inkâr etmemiştir. Sadece O’nunla birlikte başka ilahları O’na eş koşmuştur. Bu şirk çok az kere akîde ve ibadetlerde ortaya çıkmış, pek çok kere de hâkimiyet ve sulta meselesinde kendisini göstermiştir. Ama dünya tarihinde en çok şirk şekli ve çeşidi hâkimiyet ve sulta şeklinde belirendir. Bunun için İslam dininin ana davası insanları Allah inancına sevketmek değildir. Bunun yerine İslam dininin ana davası insanlara zât ve sıfatlarıyla tek olan Allah’ı tanıtmak, Allah’tan başka ilah olmadığına şehâdet ettirmek, kâinat nizamına hâkim olduğunu benimseterek, insanların yeryüzündeki hayatının da yegâne hâkimi olduğunu kabul ettirmektir. Allahu Teâlâ’nın: “O, gökte de ilâh olandır yerde de ilâh olandır…” (Zuhruf: 84) âyeti celîlesinin hükmünü tahakkuk ettirmektir. İşte bu dinin ana da’vâsı budur.
 
İşte bunun içindir ki bu ana da’vâdan ferâgat Allah’a ve Rasûlüne hıyanet olarak nitelendiriliyor. Ve Allah, inanan ve inancını ilan eden İslam topluluğunun bu gibi hareketlere tevessül etmesini yasaklıyor. Binaenaleyh, Müslümanın üzerine, İslâm’ın pratik manasını tahakkuk ettirmek için çalışmak, malla, evlatla ve canla girişilen cihad mükellefiyetini omuzlama emri belirlenmiş oluyor.
İslâm dille söylenen bir sözden ibaret değildir. İslâm manasız laflardan ve mücerred dualardan ibaret değildir. İslâm mükemmel ve şumüllü bir hayat nizamıdır. Elbette karşısına zorluklar ve engeller çıkacaktır.
 
İslâm hayat binasını “lâ ilâhe illallah” kâidesi üzerine bina etmek için gelmiş bir nizamdır. Ve bunu tahakkuk ettirmek için insanları gerçek Rab’lerine kul edecektir. Toplumu Allah’ın hâkimiyetine ve şeriatına teslim edecektir. Bu nizam, Allah’ın ulûhiyetine ve saltanatına yönelik olarak haddini aşmış olan zalim diktatör ve despotları bu zulüm ve tecâvüzden alıkoyacak ve bütün insanlığa şamil hak ve adalet sigortasını kuracak, insanlar arasında değişmez ölçülere göre hakkâniyeti yerleştirecek, Allah’ın nizamına uygun olarak hilâfet mükellefiyetini omuzlayarak yeryüzünü imar edip geliştirecek bir nizamdır.
 
Bütün bunlar birer emanettirler. Kim bu emaneti omuzlamazsa hıyanet etmiş olur. Allah’a verdiği ahde hıyanet etmiş olur. 
 
Allah ve Rasûlüne hıyânetin İtikad ve itikâdın sosyal yönlerine tesirlerini bu şekilde açıkladıktan sonra şimdi de konumuzun amelî yönden etkilerini ferdî ve sosyal açıdan değerlendirelim.
 
Değerli mü’minler, zimmetimize verilmiş olan İlâhî hükümlere ve Rasûlüne saygısızlık ve riayetsizlik etmeyelim. Bunlar bize hayat veren hükümlerdir, onlardan dolayı şükretmekten geri kalmayalım, nankörlük etmeyelim. Onlara sadakat ve bağlılıktan ayrılmayalım. Dinde laubâlî olmayalım, dinin emir yasaklarına sırf gösteriş olsun diye uymayalım, can-ı gönülden benimseyerek uyalım, ahlâkımızı lekelemeyelim. Hâsılı, dînî görevlerimizi ciddiyet ve samimiyetle yapalım. Unutmayalım ki, Allah ve Rasûlüne hıyanet edersek kendi emanetlerimize de hıyanet ederiz. Bir kere Allah ve Rasûlüne hıyânet etmeye başladık mı artık kendi aramızda da başta mala ve cana olmak üzere her türlü hakka ve hukûka hıyânet etmeye başlarız.                                                                                                                                    
 
Hutbemin başında okuduğum âyetin sonunda “ve entum ta’lemûn” yani, “o halde siz bilirsiniz” ifadesi sonucu ne güzel anlatıyor: O zaman, bile bile hıyânet edenlerden olursunuz. Bundan dolayı da birbirinize olan güveniniz yok olur. Kimsenin kimseye güvenmediği bir toplum olursunuz. Siz kendinizden emin olamazsanız diğerleri sizden hiç emin olamazlar. O vakit emniyet ve güven büsbütün ortadan kalkar. Başınıza işte o sözü edilen büyük fitneler kopar. Bunun için Allah’a ve Rasûlüne hıyânet edip de kendi kendinize hıyanet edenlerden olmayın. Gerçi mü’min, mü’min olmak bakımından hıyânet etmez, hâinlik ve yalan mü’minde huy haline gelmez.                                                                                                                                             
 
Rabbimiz Allah, bizleri Kendisine ve Rasûlüne hıyânet etmekten korusun.
 
02.11.2018/İlkav
YORUMLAR
Henüz Yorum Yok !