12-12-2020 22:36

Fas da gasıp siyonizme boyun eğdi

Fas’ın işgal rejimiyle resmi ilişkileri başlatmasının ertelenmesinde ülkedeki İslamî hareketin önemli rolü olmuştur. Ancak görüldüğü kadarıyla Trump’ın Arap dünyasındaki birtakım ihanet rejimlerinin, perde arkasında yürüttükleri ilişkileri perdenin önüne taşımalarını sağlama çabalarından elde ettiği sonuçlar şimdiki Fas kralı VI. Muhammed’i de cesaretlendirdi.

Fas da gasıp siyonizme boyun eğdi
Fas da Trump’ın güttüğü kervana katıldı
 
Ahmet Varol / Vahdet.com.tr
 
Türkiye’de Fas diye bilinen ülkenin Arapçadaki resmi adı el-Memleketu’l-Mağribiyye’dir. Yani Mağrib Krallığı. Fas bu ülkenin bir şehridir. Ama Türkçede galatı meşhur olarak ülkenin adlandırılmasında kullanılıyor. Bu ülke krallıkla yönetilmektedir ama krala resmiyette Emiru’l-Mü’minin denir. 
 
Bu ülkenin aslında siyonist işgal rejimiyle gizli ilişkileri epey gerilere gider. Şimdiki kral VI. Muhammed’in babası II. Hasan siyonist işgalcilerle perde arkasında önemli işler çevirmiş biriydi. Fakat bir yandan da şimdiki adı İslam İşbirliği Teşkilatı (İİT) olan İslam Konferansı Örgütü’nün Kudüs Komitesi’nin başkanlığına seçilmişti. Şimdiki kralın siyonist işgali resmen tanıyacağını ve onunla resmi ilişkileri başlatacağını duyururken diğer taraftan, “Bu bizim Filistin’i ihmal edeceğimiz anlamına gelmez” demesi gibi. Ama işgalciyle ilişkilerinde samimi, Kudüs Komitesi başkanlığında veya Filistin davasına desteğinde riyakâr ve sahtekâr. 
 
Fas’ta nüfusun % 0.5’ini oluşturan yahudi azınlık yönetimde bir hayli etkilidir. Üstelik bu ülkede yahudiler diğer İslâm ülkelerinde olduğu gibi perde arkasında kalarak suflör görevi yapmakla yetinmez hükümete girerek yönetimde önemli birtakım kademeleri ele geçirerek etkinliklerini gösterirler. 
 
İsrail’i insan gücü yönünden en çok besleyen ülke de Fas’tır. Çünkü İsrail kurulduktan ve Filistinli Müslümanların toprakları siyonistler tarafından işgal edildikten sonra bu topraklara en fazla yahudi göçü Fas’tan oldu. Göç eden her yeni yahudi için yerleşim birimi inşası, toprak temini, iş imkanı sağlanması ve müreffeh hayat imkanlarının bahşedilmesi Filistinlilerin topraklarının gasp edilmesiyle, iş imkanlarının ve diğer dünyevi imkanlarının ellerinden alınmasıyla oluyor.
 
İsrail işgalinin meşrulaştırılmasına giden ihanetler zincirinde hâlâ en büyük halka olarak göze çarpan Camp David Anlaşması için bağlantıların kurulmasında eski Fas kralı II. Hasan’ın büyük rolü olmuştur. İsrail’in eski başbakanlarından İzak Rabin’in eski Mısır cumhurbaşkanı Enver Sâdât’a yazdığı mektubu Ekim 1976’da kral II. Hasan iletmişti. Sâdât bu mektuba cevap vermekte geciktiğinden ve daha sonra İsrail’de Likud Partisi iktidara geldiğinden bu ilk girişim başarılı olamamıştı. Ancak II. Hasan, Rabin’den sonra İsrail başbakanı olan Menahem Begin’le Enver Sâdât’ı bazen gizlice görüştürerek, bazen birinin mesajını diğerine ileterek Camp David Anlaşması’nın imzalanmasında inkârı mümkün olmayan bir rol oynadı. 
 
Fikir babalığını eski İsrail başbakanlarından ve cumhurbaşkanlarından Şimon Perez’in yaptığı “Ekonomik Yönden Büyük İsrail” tezinin pratiğe geçirilmesi çabalarına da Arap dünyasından en önce kral II. Hasan yardımcı olmuştur. Onun öncülüğünde Fas’ın Kazablanka (ed-Daru’l-Beyza) şehrinde gerçekleştirilen Ortadoğu ve Kuzey Afrika Ülkeleri I. Ekonomik İşbirliği Zirvesi söz konusu tezin hayata geçirilmesi yönünde atılmış ilk adım niteliğindeydi.
 
Fas’ın işgal rejimiyle resmi ilişkileri başlatmasının ertelenmesinde ülkedeki İslamî hareketin önemli rolü olmuştur. Ancak görüldüğü kadarıyla Trump’ın Arap dünyasındaki birtakım ihanet rejimlerinin, perde arkasında yürüttükleri ilişkileri perdenin önüne taşımalarını sağlama çabalarından elde ettiği sonuçlar şimdiki Fas kralı VI. Muhammed’i de cesaretlendirdi. 
 
Tabii bu arada ABD’nin ve siyonist işgal rejiminin, Fas’ın Batı Sahra hakimiyetini (fiili bir hakimiyet olmasa da) resmen tanıma vaatleri de kralın Filistin ve Kudüs davasına ihanet etmesine gerekçe oluşturdu. Trump, Sudan’daki yarı cunta rejiminin işgal rejimiyle ilişkileri başlatması için de onun adını terör listesinden çıkarma vaadini kullanmıştı. Ancak henüz bu vaadini yerine getirmiş değil. 
 
Aslında ABD’nin bu şekilde bir ülkeyi terör listesine alıp sonra karşılığında işgal rejimiyle ilişki kurmasını şart koşması veya sömürgeci ve bölücü politikaların yol açtığı sorunlarla ilgili tavrını değerlendirmesi mafya çetelerinin adam kaçırıp fidye istemesine benziyor. 
YORUMLAR
Henüz Yorum Yok !