Ahmet DURMUŞ

17 Ekim 2023

FİLİSTİN'İ YAZABİLMEK

Filistin meselemiz aslında kadim bir mesele. Nice peygamberlere ve nice tevhid erlerine acı çektiren kadim bir coğrafi belde burası. Burası öyle bir yer ki Allah’ın elçileri aynı bugünkü mantıkla öldürüldü ve bugünkü siyonist ırkçı bir mantıkla yalanlandı. Müslümanların ilk kıblesi olan bu kutsal belde, Mescidi Aksa ve Kudüs’ün uzun geçmişine bakıldığı zaman, sadece yakın tarih diyebileceğimiz Hz. Ömer (ra) ve Selahaddin Eyyubi dönemlerinde huzur beldesi olarak tanımlanabilir. Tabi bunu tarihçilerden öğreniyoruz. Onun dışında çocukluğumuzdan beri şahit olduğumuz bir gerçek var, o da Filistin halkına yapılan ve sistematik olarak bıkmadan usanmadan uygulanan zulüm. Bu acıyı, bu kan ve gözyaşını bu topraklara eken İngiliz ve insan ırkından meydana gelen siyonist Yahudilerden başkası değil elbette. Tabi bu yanlış anlaşılmamalı diğer ehli küfür bu zulmü yapmaz demek istemiyoruz. Çünkü peygamberimiz küfrün tek millet olduğunu ümmetine söylemişti zaten. Ki bugün dünya kafirlerinin bir avuç müslümana karşı dayanışması ve akıl almaz sayıda silah ve teçhizatı sınıra yığması bunu fazlasıyla kanıtlar durumda. Zaten Kur’an’ın kafir ve küfre karşı bakışı da Küfrün tek millet olduğunu teyit eder.

Bu konuda kısaca göz attığımızda Kur’an bizi defalarca uyarır; Yahudi ve Hıristiyanları dost edinmeyin, (5:51) onlara sırlarınızı vermeyin, (3:118) çünkü onların dinine girmedikçe sizden memnun olmazlar (2:120) diye. Sadece bu üç ayeti kerimeden anlaşılana baktığımız zaman bugün Müslümanların durumu insanın içini karartmaya yeter de artar bile. Sanki Kur’an bize bu konuda hiçbir şey söylememiş gibiyiz. Ne Allah’ın ayetleri bize yol göstermiş ne de Rasulün uygulamaları. Nitekim bu kaçınılmaz olan belalar öğüt almayan biz Müslümanlar için bugün birçok coğrafyada başımıza geldi ve daha da gelecek. Çünkü biz hala ABD ve Yahudi devletinin haklılığını, Hamas’ın yanlış yaptığını konuşabiliyoruz. Merhamet gösterip evinize aldığınız misafiriniz evinizi barkınızı, malınızı, elinizden almış, o da yetmemiş kadın ve çocuklarınızı katledip tüm yurdunuzu işgal etmiş ama siz daha hala kimin haklı kimin haksız olduğunu tartışacaksınız. Kendi adıma bu akıl tutulmasına bu çarpık ve manipüle edilmiş zihin yapısına söyleyecek kelime bulamıyorum.

Elin tescilli Siyonist kan içici kafiri, (ABD Dış işleri bakanı) insanlık vasfından sıyrılarak ben buraya bir Yahudi olarak geldim diyerek dünyanın öbür ucundan kendi kardeşine destek olurken biz yanı başımızdaki kardeşlerimize hala, Hamas terör örgütü mü, İsrail ajanı mı, hakaretleriyle aşağılamalar küfürler savuruyoruz. Yuh olsun bu satılmış zihniyetli insan müsveddelerine. Peki, bu neden böyle? Hamas’la ilgili bir bilgileri mi var? Yazılı bir eser mi okudular. Hayır. Yaptıkları şey sadece uydum hazır olan gücün sözüne. Çünkü birilerinin konforu bozuldu, ölçtü biçti, keyfi kaçtı. Kaygılar tavan yaptı. Ya borsa dibe vurursa veya döviz tavan yapar altın yükselirse halimiz nice olur. Öyle ya modern dünyanın Hübel’i, Lat’ı ve Menat’ı bugün ekonomik bir put olarak şekil değiştirip belleklere kazındı.

Haydi, geçmişi bir yana bırakalım son yetmiş beş yıldır Filistin kan ağlıyor yarına dair hayalleri dahi yok bu insanların. Yaşam ve ölümleri Siyonist silahlarının namlusunun ucundan çıkacak bir kurşuna bağlı. Biz hala safımızı dahi seçemedik ve bir hayvan olan karınca kadar dahi olamadık ki Filistin yangınına su taşıyalım. Kaldı ki bu şartlar altında kafir bir halk dahi olsa biz Müslümanlar onlara da taraf olur destek çıkarız. Bizim aldığımız ilahi öğreti ve Rasulümüzün, önderimizin uygulamalı olarak bize bıraktığı en büyük miraslardan birisi de budur. Biz öyle bir topluluğuz ki, onlar bizden nefret ederler ama biz onları severiz. (3:119). Ta ki Allah’a Rasulüne ve müminlere karşı savaş açıp yeryüzünde fitne çıkarıncaya kadar. Ama bizim Allah için onları sevmemiz onları veli (dost) edinmemiz anlamına gelmez elbette. Çünkü onları dost edinmek Allah tarafından yasaklanmıştır bize.

Bugün dahi İsrail devletinde yaşayan mutedil Yahudilere ne düşmanlığımız ne de ırkçı bir yaklaşımımız söz konusu olamaz. Bu konuda rabbimiz bizi kitabı keriminde bilgilendiriyor. Ehli kitaptan bazı kimselerin Allah anıldığı zaman gözlerinden yaşlar boşaldığını söylüyor (5:83). Yani aklı başında bir Müslüman, diğer insanlara karşı bir saldırganlığı olmayan mazlum bir ehli kitaba düşmanlık etmez. Ancak yukarıda da belirttiğimiz gibi Allah ve Rasulüne karşı savaş açan her kim olursa olsun onunla sonuna kadar savaşılır. Bu Kur’an’ın genel ilkesidir. İstemesek de savaş bize yazılan farzlardan birisidir. (2:216). Dolayısıyla Allah’ın insanların bir kısmını bir kısmı ile defetmesi yasası buna bağlanmıştır. (2:251). Çünkü yeryüzünün değişime tabi tutulup huzura kavuşması için insanların bir kısmının ortadan kaldırılması gerekiyor. Ama yeryüzünde her gün ölüm kusan emperyalist kafirleri anlayan modern zihin İslam’ın adil uygulamalarını anlamak istemez. İş buraya gelince insancıl takılır ve hümanist kesilir.

Geçenlerde bir sohbet anında kardeşimizin birisi şöyle bir cümle kurmuştu; “bugün Filistin’de Kur’an tefsir ediliyor”. Evet, bu cümle Kur’an sayfalarından bir füze gibi fırlamıştı sanki. Hakikati bütün çıplaklığıyla ortaya koyuyordu. Unuttuğumuz cihad ve şehitlik kavramını, Allah için ölmeyi ya da Allah için öldürmeyi, cennet ve cehennemi hatırlatıyordu bu cümle. Dahası Allah Rasulü ve sahabenin Bedir de, Uhud’da Hendek’de, (beni Kureyza oğullarını da hatırlayalım) ve Yahudiler için bir iç yarası olan Hayber’de verdiği savaşın kılıç seslerini hatırlatıyordu. İşte bugün Filistin’de yaşananlar bunun bir rövanşı niteliğindedir. Fakat bu rövanş mertçe değil kalleşçe, kahpece, adice ve kafirce yapılmaktadır.

İnanın Filistin’i yazmak hiçte kolay olmayan bir eylem, isterseniz deneyin boğazınıza nasıl düğümlendiğini göreceksiniz. Kendi kardeşine bir faydası dokunmayan veya yaşadıklarını yaşamayan sadece geriden gördükleriyle hislerini, duygularını harmanlayan bir Müslüman olarak söylüyorum bunları. Ancak umutlarımız sönmesin, tam tersine yarınlara daha bir güvenle ve daha bir ışıltılı gözlerle bakalım diyorum. Onlara acımak yerine kendimize acımalıyız diye düşünüyorum çünkü onlar ölürse şehit, yaşarsa gazi olurlar, ya biz ölürsek! Müslüman olarak Allah’a inanmanın bir üstünlük olduğunu, Allah’ın bir gün nurunu mutlaka tamamlayacağını, ama yeryüzünde din Allah’ın olup fitne ortadan kalkıncaya kadar da savaşmamız gerektiğini asla unutmamalıyız.

Bu işin ehli kardeşlerim bilir Beni Nadir, Beni Kaynuka ve hendek savaşının hemen akabinde de İslam ordusu Beni Kurayza oğullarının ihanetiyle karşı karşıya kaldı. Bu ihanetin bedeli olarak Allah Müslümanlara bir mükafat niteliğinde onların mallarını, topraklarını ve evlerini miras olarak (33:26-27) müminlere ikram etti. Neden bu örneği verdik, demek ki iman etmemiz gerekiyor. Eğer biz küçücük dünya menfaatleri karşısında satılmaz ve sarsılmazsak, tıpkı Medine ve Hayber Yahudilerinin malları ve toprakları Müslümanların olduğu gibi bir gün Filistin’de tamamen bağımsızlığına kavuşacak ve yine İsrail oğullarının sahiplendiği topraklar tamamen Müslümanların olacak. Bu söylediklerimiz hamaset değil tamamen itikadî bir mesele ve buna yürekten iman etmemiz gerekiyor.

Son olarak nice az bir topluluğun çoğunluğa galip geldiğini unutmayalım. (2:249). Ve ayaklarımızı yere sağlam basarak şöyle dua edelim: “Ey Rabbimiz üzerimize sabır yağdır, ayaklarımızı sağlam kıl ve kafir kavme karşı bize yadım et” (2:250). Dedikten sonra sonucu belirleyecek ve görmediğimiz ordularla bize yardım edecek olanın Allah olduğunu hatırdan çıkarmayalım. Ve unutmayalım ki Allah kafirlerin burnunu yere sürtmek, kibirlerini kırmak ve onların kökünü kesmek istiyor. Ancak bu bizim elimizle olacak Allah’ın sünnetullahı böyle işliyor. Eğer Allah’ın koyduğu yasaları işletmek istiyorsak Allah’ın kitabına ve Rasulün sünnetine tabi olmaktan başka bir seçeneğimiz yok. Mutlak doğru Allah’a aittir.