26-02-2010 13:30

Filistinli mülteciler çöle mahkûm edildi

Suriye-Irak sınırındaki çöl alanında 2006`dan beri büyük bir insanlık dramı yaşanıyor. Irak’tan kaçan Filistinli mülteciler tel örgülerle çevrili kampta ölüm kalım savaşı veriyor.

Filistinli mülteciler çöle mahkûm edildi

Suriye-Irak sınırındaki çöl alanında 2006'dan beri büyük bir insanlık dramı yaşanıyor. Irak’tan kaçan Filistinli mülteciler tel örgülerle çevrili kampta ölüm kalım savaşı veriyor.

“ABD Irak’a girdikten sonra Irak’ta Filistinli olmak suç haline geldi. Hükümete bağlı milisler önce 10 gün içinde Irak’ı terk etmemiz için evlerimize evrak gönderdiler. Biz Filistinliyiz, nereye gidelim? Gidecek bir yerimiz olmadığı için evlerimizde kaldık ve 10 gün sonra silahlı milisler evlerimizi bastı. Tatlıcılık yapan, kendi halinde Vail isminde bir oğlum vardı. Bu baskın esnasında oğlumu gözümün önünde öldürdüler. Diğer oğlum da yaralandı. Milislerin baskılarına dayanamadık ve sonunda buraya kaçtık. Arap ülkeleri bizi topraklarına kabul etmedikleri için çölün ortasında, çadırların içinde yaşamaya çalışıyoruz. Bu söylediklerimi yaz da halimizden haberi olanlar insanlıklarından utansınlar.”

Irak-Suriye sınırındaki Tenef Kampı’nda eşi ve çocuklarıyla birlikte yaşayan 61 yaşındaki Filistinli İbrahim Velid yaşadıklarını böyle anlatıyor ve ekliyor: “Ailem 1948 sürgününde Filistin’den çıkarılmış. Ben de sürgünden 1 sene sonra Irak’ta doğmuşum. Vatan insanın annesidir. 61 yıl boyunca vatansız yaşadım ve zannediyorum vatanımı görmeden de öleceğim. Bir insanı vatansız bırakmak kadar büyük bir zulüm olur mu?”

Kalın duvarlar ve tel örgüler

Irak’tan kaçan Filistinli mültecilerin yaşadıkları Tenef Kampı Suriye’nin güneydoğusunda, başkent Şam’a 4 saat uzaklıktaki bir mesafede bulunuyor. Irak ve Suriye’yi birbirinden ayıran çölün ortasında bulunan kampta şu an 600 kadar Filistinli mülteci barınıyor. Kampın etrafı 3 metrelik kalın duvarlarla ve dikenli tellerle çevrili. BM’nin verdiği çadırlarda yaşayan insanlar tam da Araf’ta kalmışlar; ne Suriye’ye girebiliyorlar ne de Irak’a. Kampta, mültecilerin sağlık sorunları ile ilgilenecek herhangi bir sağlık merkezi yok ve doğum veya acil durumlarda hastalar Suriye makamlarından izin alınarak ambulansla hastaneye götürülüyor. Kampa en yakın hastane de 2 saatlik mesafede. Mültecilere; Hamas, İslami Cihad Hareketi’ne yakın hayır dernekleri ile Suriye Kızılay’ı gıda yardımında bulunuyor. Fakat kampta sohbet ettiğim insanlar bu yardımların yeterince ihtiyacı karşılamadığını söylüyorlar. Kamptaki sorunlardan biri de ısınma sorunu. Çöl soğukları son derece sert olduğu için çadırların içlerindeki mazot sobalar özellikle kış aylarında çadırları ısıtmakta yetersiz kalıyor. Mülteciler en çok yağmurun yağmasından korkuyorlar. Çünkü yağmur yağdığı zaman çadırların içi yağmur sularıyla doluyor.

“Yaşamak için kaçtım”

Kampa girer girmez etrafımı Filistinli çocuklar sarıyor ve meraklı gözlerle elimdeki fotoğraf makinesine bakıyorlar. Çocuklarla sohbet etmeye başlıyorum. Yaşları küçük olmasına rağmen tıpkı büyükler gibi konuşuyorlar. Yaşanılan acılar Filistinli çocukların kısa zamanda büyümelerini, etraflarında yaşananları anlamalarını sağlamış. Çocuklardan biri; “burada kendimizi hapishanede yaşar gibi hissediyoruz. Irak’ta park vardı; fakat burada yok. Bir an önce bu kamptan ayrılmak istiyoruz” diyor. Biraz sonra çocuklar kendi aralarında oynamaya başlıyorlar, ben de çadırları ziyaret ediyorum. İlk olarak Nazmi Mazi’nin çadırına giriyorum. Çadırda ailesiyle birlikte yaşayan Nazmi Mazi Irak’tan Mukteda es Sadr’a bağlı Mehdi Ordusu’nun tehditleri nedeniyle kaçmak zorunda kaldığını söylüyor. “Irak’ta biraz daha kalsaydım beni öldüreceklerdi” diyen Nazmi Mazi sözlerini şöyle sürdürüyor: “ Amerika Irak’ı işgal ettikten sonra Iraklıların kalplerine kin ve düşmanlık tohumları ekti. Mehdi Ordusu ve Bedir Kuvvetlerine bağlı milisler Irak’ta yaşayan Filistinlileri Saddamcı olmakla suçlayarak bizi tehdit etmeye başladılar. Önce kardeşimi, daha sonra amcamın oğlunu öldürdüler. Beni de öldürmek istediler; ben de yaşamak için Irak’tan kaçtım.”



“Çocuklarımızı buradan kurtarın”

Nazmi Mazi ile olan sohbetimiz devam ediyor. Kamptaki yaşam şartlarının son derece gayri insani olduğunu ifade eden Mazi Bey, kamptaki Filistinli mültecileri ülkelerine kabul etmeyen Arap devletlerine de sitem ediyor. “Öyle bir zamanda yaşıyoruz ki Arap Arap’ı istemiyor. Biz buradan Norveç’e veya İsviçre’ye iltica edip onların vatandaşlığına geçsek, bütün Arap devletleri bize saygı duyacaklar ve bizi ülkelerine kabul edecekler. Çünkü o zaman benim pasaportum yabancı pasaportu olacak. Filistinli olduğumuz için bizi istemiyorsunuz; fakat çocuklarımızın suçu ne? Çocuklarımızı bir an önce buradan kurtarın. Geceleri akrepler çocukları sokacaklar korkusuyla çocuklarımızın başında bekliyoruz. Kış günleri çadırların içinde soğuktan donuyoruz. Nerede insanlık, nerede Müslüman kardeşlerimiz, nerede Araplar?” Nazmi Mazi’nin isyanı böyle sürüp gidiyor. Tenef Kampı’nda daha önce Irak’tan kaçan 1500’den fazla Filistinli mülteci yaşıyormuş. Mültecilerin bir kısmına Şili, Brezilya gibi Latin Amerika ülkeleri sahip çıkarken, bazıları da Norveç, İsviçre gibi ülkelere kabul edilmişler. Kampta şu an kalan 600’e yakın mülteci ise Latin Amerika veya Batı ülkelerine kabul edilecekleri günü bekliyor. Bunun nedeni İslam ülkelerinin Filistinli mültecilerin başvurularını reddetmesi.

“Tek günahımız Filistinli olmak”

Tenef Kampı’nda hangi çadırı ziyaret etsem başka bir hikâye dinliyorum. Hikâyelerin hemen hemen hepsi acı ve hüzün dolu. Kampta üç oğlu ile birlikte yaşayan Zekiye Muhammed’in kocası da Iraklı milisler tarafından öldürülmüş. Zekiye Hanım bir taraftan elinde tuttuğu eşinin işkence dolu cesedinin resmini gösteriyor; diğer taraftan da yaşadıklarını anlatıyor; “ Amerika işgalinden sonra Mukteda es Sadr’ın adamları bize düşman oldular. Bağdat’ta yaşayan yüzlerce Filistinli Baascı olmak suçlamasıyla Mehdi Ordusu tarafından kaçırıldı veya hükümet tarafından gözaltına alındı. Kocam Said Mustafa gözaltına alınan Filistinlilerin haklarını savunan bir avukattı. Sadr’ın adamları kocamı önce tehdit ettiler, sonra da Bağdat’ın Belediyat bölgesindeki evimizi basıp kocamı kaçırdılar. Aylar sonra cesedini bulduk; fakat işkence izleri nedeniyle cesedi tanınmaz hale gelmişti. Biz ne Saddamcıyız, ne de Hamascı. Bizim tek günahımız bu dünyaya Filistinli olarak gelmek. En küçük oğlum başımıza gelenler nedeniyle psikolojik bunalıma girdi. Ara sıra akli dengesini kaybediyor. Artık Irak’a dönmek istemiyoruz; fakat kadın başıma ne yapacağımı da bilmiyorum.”

“İnadına yaşayacağız”

Zekiye Muhammed de Tenef Kampı’nda yaşamaktan son derece şikâyetçi. Bir ara bana; “Burada insan yaşayabilir mi, sen yaşayabilir misin?” diye soruyor. Sonra da; “ama biz yaşıyoruz. Fakat artık sabrımız kalmadı. Bazen ölmeyi bile istiyorum” diyor. Kampta yaşayanların anlattıklarına göre ABD işgalinden sonra Irak’ta 500’e yakın Filistinli mülteci öldürülmüş. Filistinliler ölümlerin tamamına yakınından Mehdi Ordusu’nu veya Bedir Kuvvetleri gibi milis güçleri sorumlu tutuyorlar. ABD işgalinden sonra kurulan Irak hükümetleri de Filistinli mültecilere yönelik saldırılara hep göz yummuşlar. Tenef Kampı’nda ziyaret ettiğim her çadırdan bin bir şikâyet ve sitemle çıkıyorum. Bir ara çadırların arasında dolaşırken içinde bol miktarda çikolata, topi top, sakız ve bisküvi olan bir çadır dikkatimi çekiyor ve doğruca bu çadıra yöneliyorum. Çadırın etrafına biriken gençlerle sohbet etmeye başlıyoruz. Bu çadır Tenef Kampı’nda kalanlara bakkal hizmeti veriyormuş. Gençler her şeye rağmen kampta yaşamın sürdüğünü, kampın içinde zaman zaman düğün, eğlence gibi etkinliklerin gerçekleştirildiğini söylüyorlar. Gençlerden ismi Ahmet Şerif olduğunu söyleyen bir genç yanıma yaklaşarak: “Yaşayacağız, düşmanlarımıza inat yaşayacağız. Biz yaşadığımız sürece Filistin’de yaşayacak” diyor. O gün Tenef Kampı’ndan ayrılırken en çok aklımda kalan Ahmet Şerif’in bu sözleri oluyor. 

(Haber: Adem Özköse / Gerçek Hayat)

YORUMLAR
Henüz Yorum Yok !