Şükrü HÜSEYİNOĞLU
GANNUŞİ’DEN DEMOKRASİ VAAZI DİNLEMEK
Hilal Tv’deki aynı adlı programından mülhem Hamza Türkmen’in öncülük ettiği anlaşılan ve “Ulustan Ümmete Gezi Grubu” adı verilen 45 kişilik grup Tunus’a bir gezi düzenledi. Grup, Tunus’taki yeni iktidarın sahibi En Nahda Partisi ve lideri Raşid Gannuşi başta olmak üzere çeşitli siyasi parti ve kuruluş temsilcileriyle görüşmeler yaptı. Islah Cephesi, Emel Cephesi, Hizbut Tahrir, İşçi Partisi görüşülen siyasi çevreler olarak ilan edildi.
Doğrusu “Ulustan Ümmete” gibi bir başlık altında, son yıllarda değişim yaşayan İslam coğrafyalarına yönelik geziler düzenlenmesi ilk başta heyecan verici bir hadise olarak görünüyor. Ne var ki gerek söz konusu geziyi organize eden çevrenin son birkaç yıldır ortaya koyduğu muhafazakâr değişim süreçlerine ölçüsüz destek ve entegrasyon perspektifi, gerekse bu ziyaretle ilgili olarak bu çevrenin yayın organlarında yapılan haberlerin ve bu haberlerin altına yapılan yorumların içeriği, heyecanlanmaya hiç de hacet olmadığını, gezi grubuna verilen kimlik aşılayıcı ismin aksine, son dönemlerde bölgede yaşanan eklektik değişim süreçlerine yönelik bir farklı pencere açma çabası, tevhidi bir kimlik aşılama gibi bir gayretle yola çıkılmadığı, yaşanan demokratik değişim süreçlerinin ardı sıra yürümek, bu süreçlere tam destek verilmek gayesi güdüldüğü anlaşılıyor.
Zaten Tunus’taki ayaklanma ve iktidar değişimi sürecinde yayın organlarında yazdıkları yazılarda, Gannuşi’nin “İktidara geliş sürecinde kendimize Türkiye’deki AKP tecrübesini model alıyoruz” şeklindeki sözlerini övgüyle aktarıp “Türkiyeli Müslümanların Gannuşi’den öğrenecekleri çok şey var” diye yazan bir çevreden bundan başka bir şey de beklenmezdi. Onlar belli ki Gannuşi’den demokratikleşmenin ve bu yolda mücadelenin nasıllığını öğrenmek için bu yola revan olmuşlar. Bu arada, genel itibariyle bu perspektifi paylaşan isimlerden oluşan gezi ekibi içerisinde, tevhidi çizgiyi sürdüren birkaç isim de yer almış. Ki bizim bu yazıda asıl sözümüz ve sorularımız tevhidi perspektif ve iddialarını, cahiliyeden ayrışma ve yalnızca Allah’ın dininin egemenliği iddialarını terk etmemiş olan isimlere olacaktır.
Raşid Gannuşi’nin eklektik yaklaşımları yıllardır biliniyor. “Devrim”den sonra da, yıllardır savunduğu “demokratikleşme” perspektifini savunuyor ve bunu fiiliyata döküyor, bu çerçevede Türkiye’deki AKP modelini esas aldıklarını söylüyor. Gannuşi, SETA Vakfı’nın Arapça dergisi “Ru’ye Turkiye”’nin 19-20 Ekim 2012 tarihleri arasında Tunus’ta düzenlediği “Ortadoğu’da Yeni Toplumsal Sözleşme Arayışı” konferansında bu yaklaşımı şu şekilde güncellemişti:
“Laiklik vurgusu baskın bir anayasa istemiyoruz. Öte yandan biliyoruz ki bir anayasanın ihtiyacı İslam hukukuna referans yapıp yapmaması değil, demokratik olup olmamasıdır. 59. maddede Tunus’un dininin İslam olduğunu söyleyen bir madde bulunması, Burgiba’nın bir ramazan günü çıkıp bir bardak suyu içerek halka ‘Ben oruç tutmuyorum, siz de tutmayın’ demesine engel olmamıştı. Ve ne o madde ne de Burgiba’nın tavırları on yıllarca halkın kendi Müslümanlığını kendisinin yorumlamasının da, yaşamasının da önüne geçememiştir. Aslolan özgürlüktür. İslam ancak doğallık üzerine yaşandığı zaman hükmünü icra eder ve zamanına bir şey söyler. İslam hiçbir zaman devlete verilmiş bir emanet değildir. İslam, ümmete verilmiş bir emanettir. Demokratik bir toplum içinde bireyler kendi özgürlüklerine kavuştukları zaman İslam’ın mesajını alacaklar ve topluma karşı yerine getirmek durumunda oldukları sorumlulukları fark edeceklerdir. Bu nedenlerle anayasanın ilgilendiği asıl konu ‘İslam’a yer veriyor mu vermiyor mu?’ meselesi değil, yeterince demokratik olup olmadığı, özgürlükçü olup olmadığı meselesidir.”
İşte bu düşüncelerin sahibi Gannuşi, kendisini ziyaret eden “Ulustan Ümmete Gezi Ekibi”ne tam anlamıyla bir demokrasi vaazı vermiş! Gannuşi’nin “demokrasi vaazı”ndan bazı bölümleri, bir kısmını bold yaparak paylaşmak istiyorum:
“…İstanbul bütün ümmetin merkezidir ve hepimizin tarihidir. Ben İstanbul’a geldiğimde Sinan Paşa’nın kabrini buldum ve ona dua ettim. Çünkü Sinan Paşa Tunus’un Hristiyanlaşmasının önüne geçen bir şahsiyetti. Her iki ülke daha sonraki yıllarda yeni rejimleri ile de ilişkiyi sürdürdü. Burgiba Atatürk’ten etkilendi ve her iki devlette laik ve batıcı oldu. Ancak her şeye rağmen her iki ülkede de ıslah hareketleri vardı ve şimdi bu ıslah hareketleri başarıya ulaşarak 21. yüzyılda yeni dönemleri ile kardeşliklerini sürdürüyorlar.
Çok acılar çekildi. Çokça bedel ödendi. Zira her iki ülkede de İslam düşmanlığı vardı. Tunus’ta Burgiba döneminde Zeytuniye üniversitesi kapatıldı. Alimler katledildi. Dinle irtibat kesildi. Gençlik ile din arasına girildi. Sizde de aynı şey oldu. Fakat her şeye rağmen ıslah hareketleri başarıya ulaştı. Elbette bunlar demokrasi ile barışık bir şekilde ortaya çıktı. Ve Necmettin Erbakan da böyle bir hareketin başlatıcısı oldu. Ak Parti döneminde İslam’ın siyasi yönü ön plana çıktı. Türkiye hızlı bir şekilde gelişti. Şu andaki konumu ile de lider bir ülke durumunda. Dünya da sözü geçerli olan bir devlet haline geldi. Medya alanında çok ileri bir hale geldiniz. Özellikle Sivil Toplum Kurumlarınız aktif faaliyet içinde. Bu bütün Ortadoğu ve İslam dünyasını etkiledi…
Ayrıca devrimin halklara tehlike değil özgürlük getirdiğini gösterdik. Devrimden sonra halk kendini keşfetti. Her türlü basını serbest bıraktık. Tunus’ta demokratik bir değişim gerçekleştirdik. Herkes kendisini kolayca ve özgürce ifade edebiliyor artık. Bu devrim burada başarılı olursa diğer bölgeler için ise ilham kaynağı olacaktır. İnanıyoruz ki halk kendini keşfettikçe kendisi için daha iyi olanı da keşfedecektir…”
Türkiye’de küresel sermayeye ve faizciliğe dayalı kapitalist bir ekonomi yönetimi sürdüren, sosyal alanda, ulusal kumar, resmi fuhuş ve faiz kurumları gibi mevcut tüm münker ve ifsadatı sürdürmesinin yanında "İddaa" adlı kumar oyunu örneğinde olduğu gibi bunlara yenilerini de ekleyen AKP’yi “ıslah hareketi” olarak niteleyen ve tüm Müslümanlar için demokratik değişim süreçlerini model, ulaşılması gereken menzil olarak gösteren Gannuşi’nin konuşması, bu geziye öncülük eden çevrenin yayın organında hiçbir itirazi şerh konulmadan yayınlandığı gibi, konuşma sonrasında gezi grubunda bulunanlar tarafından bir eleştiriye tabi tutulduğuna dair bir ifade de yok. Habere yazılan yorumlar da kör bir alkıştan ibaret.
Bilindiği gibi söz konusu çevre, yaşanan eklektik değişim süreçlerini “merhale” ve “tedricilik” açısından yorumluyor ve bu sebeple olan-bitenin tamamen arkasında duruyor. Oysa perspektifin, duruşun merhalesi, tedriciliği olmaz. Tedricilik uygulamada, icraatta olur. İktidar olur olmaz Washington’a koşup “Demokrasiye ve NATO’yla işbirliğine önem veriyoruz” diye küresel istikbara, sahte ilahlara bağlılık mesajları veren Gannuşi’den İslami bir değişim süreci beklemek en hafif tabiriyle safdilliktir. Müslümanları yanıltmaktır.
Şimdi, koordinatörlüğünü Hamza Türkmen, Ahmet Ağırakça, Abdurrahman Dilipak ve Fuat Değer’in yaptığı ifade edilen söz konusu gezi grubunda yer alan tevhidi düşünce sahibi birkaç ağabeyimize, kardeşimize şunu sormak istiyoruz: Raşid Gannuşi’nin bu demokratik vaazı karşısında sizler ne yaptınız? Konuşma sonrasında itirazi şerhlerinizi kendisine ifade edip, hakkı tavsiye sorumluluğu çerçevesinde tevhidi istikamet hatırlatmasında bulundunuz mu? Yoksa bu demokrasi vaazını sessizce dinleyip sessizce geçiştirdiniz mi?
Sizleri yazılarıyla, mücadeleleriyle az – çok tanıdığına inanan bir kardeşiniz olarak bunu öğrenmek istiyorum ve bu soruları sormaya hakkımız olduğunu düşünüyorum. Tevhidi perspektif ve iddia sahibi insanlar olarak, kimi çevrelerin yaptığı gibi bölgedeki eklektik değişim süreçlerinin ardına takılan, onların propagandisti konumuna düşenler değil, onlara tevhidi istikameti hatırlatanlar olmamız gerektiğini düşündüğüm için, bu sorumluluğu yerine getirmenin hem onlara hem kendimize hem de tüm ümmet coğrafyası ve insanlığa merhamet etmenin gereği olduğunu düşündüğüm için bunları yazıyorum.
Şayet gerekli hatırlatma ve itirazları dillendirmemişseniz, mevcut eklektik, demokratik değişim süreçlerini ideal süreçler gibi propaganda edenlerin stratejileri içinde “tevhidi bir sos” durumuna düşmüş olduğunuzu, böyle bir görüntü verdiğinizi bilmenizi isterim. Buna karşılık, gerekli itirazi şerhlerinizi dillendirmiş, İslami perspektif ve istikameti hatırlatmışsanız, bunu kamuoyuyla paylaşmanızın faydalı olacağını düşünüyorum.