Kazım ŞENSALTIK
GELİN KUR’AN’IN İSTEDİĞİ YURDU İNŞA EDELİM!
Allah yoktan ver ettiği kullarından yeryüzünü inşa etmelerini istiyor. Hz. Âdem (a.s.)’dan son peygamber, Hz. Muhammed (s.a.s.)’e kadar, gelen bütün Peygamberler bu temel amaç için mücadele etmişler. Yeryüzünde, yeryüzünü, var eden rabbin istediği düzeni inşa etmek, yaratıcı ve hüküm koyucu olarak tek ilah olan Allah’ın yasalarının uygulandığı toplumu inşa etmek. Bizim toplumda ise Allah’ın kitabı sadece ibadetleri ve sevap toplamaya hizmet eden bir kitap olmuş. Oysa okuduğumuz kitap bizden temel bir amaç istiyor, kendi hükümlerinin uygulandığı bir toplum inşa etmemizi istiyor. Kitabı bir bütün olarak ele alırsak bize bir yaşam modeli, toplum modeli sunuyor. Biz bu kitabın sadece ibadetler kısmını almışız, kitabı bundan ibaret sayıyoruz. Oysa bu kitap, bizden ibadetten önce nasıl bir insan olmamız gerektiğini, yani ahlak alanını inşa etmemizi istiyor. Allah’ın istediği ve razı olduğu temel ahlakı kuşanırsak arkasından bize yol göstereceğini söylüyor. Bu temel ahlaka sahip olursak vahyiyle bize yol göstereceğini söylüyor.
Bunu Hz. Peygamber (s.a.s.) üzerinden bize öğretiyor. Hz. Muhammed (s.a.v.), Peygamberlik öncesi; ne kitap var, ne vahiy, cahiliye döneminde, o berbat toplumun içinde herkesin gıpta ettiği bir ahlaka sahipti. Onun künyesi “el-emin” idi. Allah mesajını kendi toplumunda emin kişi olarak tanınan kişi üzerinden topluma gönderecek, o emin kişiye yol gösterecektir. Bu temel ahlakın üzerine “taç” olarak “La ilahe illallah’ı” koyacak. Bu tacın altında bir toplum nasıl inşa ediliri öğretiliyor.
Şunu sakın unutmayın; o toplumda bir “El-Emin” vardı, birde “Ebu’l-Hakem” vardı. Vahiy yoksa toplumun Ebu’l-Hakem dediği kişilik, vahiy sonrası Ebu Cehil olacaktır. Amma “El-Emin” vahyin kılavuzluğunda toplumu inşa edecek. Toplumu Allah’ın istediği yurdu inşa etmeye başlamış olacaktır. Vahiy öncesi Ebu’l-hakem olan vahiyle Ebu cehil oluyordu, bugün bizim toplumda kendine emin diyenler, Ebu’l-Hakem’e dönüşüyor. Unutmayalım vahiy, Ebu’l-hakemlerin Ebu Cehil olduklarını söylüyor topluma.
Allah resulleri kendisine inen ayetlerle yol buluyor, onların ışığında Allah’ın kendilerinden istediği yurdu inşa etmeye başlıyorlar. Allah’ın kitabı bundan sonraki toplumlara bir mesaj veriyordu. Sizde bu kitabı kendinize kılavuz yapın ve Allah’ın istediği yurdu inşa edin diyor. Biz yaşadığımız toplumda Allah’ın bizden istediği yurdu inşa etmeyi çoktan unutmuşuz. Bu kitabı okuyup bir toplum inşa eden peygamberden, kitabı sadece ibadetler için okuyan bir ümmet oluverdik.
Ortada büyük bir problem var! ya peygamber anlamadı, biz daha doğru anladık, yâda biz ne Peygamber’i neden kitabı anlayabildik. Eğer Peygamber yanlış yapsaydı Allah onu uyarır ve düzeltirdi, böyle bir şey yok. Biz yanlış yapıyorsak bizi kim uyaracak yâda düzeltecek?
Gelin birkaç soru soralım kendimize Allah bu kitabı ve peygamberi bize ibadetleri öğretsin diye mi gönderdi? Kesinlikle hayır ibadetler kitabın sadece ufak bir kısmı. Allah bizden kitabında yapın ediği ibadetleri özgür ve rahat yapacağımız bir yurt, bir toplum istiyor öncelikle.
Allah bu kitabı okuyanlara sadece helal ve haramları öğrenelim diye mi gönderdi? Bu helal ve haramları okuyalım öğrenelim amma uymayalım!!!
Allah bu kitabı okuyanlara nasıl evlenip nasıl boşanmalarını öğretmek için mi gönderdi?
Allah bu kitabı okuyanlara miras nasıl taksim edilir bilelim diye mi gönderdi?
Sorular sorun ve soruları çoğaltın amma bu soruların cevaplarını da gönülden bulun ve yanıtlayın. Bu kitabı okuyanlar şu hakikati görecekler, bu kitap bir toplum modeli sunuyor insanlığa. Bu kitabın sunduğu modeli oluşturamayan toplum da kargaşa, terör, zulüm olur. Dönüp çevremize baktığımızda bunların her türlüsünü görüyoruz. Herkes bir çare arıyor, amma kimse kendilerini yaradan rablerinin ne dediğine dönüp bakmıyor bile. Allah bizden sadece ibadet etmemizi, sadece sevap kazanmamızı istemiyor. Bunları melekler zaten yapıyorlar, bizden istediği çok daha temel bir görev var, Allah’ın istediği toplum modelini Allah’ın razı olduğu ve Peygamber’in örnekliğinde inşa etmemizi istiyor. Tıpkı Hz. Peygamber’in kendi toplumunda uygulayarak yaptığı gibi, onlar vahyin rehberliğinde Allah’ın istediği toplum modelini inşa ettiler. Bize de kendi toplumumuza bu örnekliği okuyup onun örnekliğini model alarak uygulamamızı istiyor. Biz buna “Kur’an’ın Yurdu”nu inşa etmek diyelim. Kur’an’ın bizden istediği yurdu, toplumu inşa etmemizi istiyor desek yanlış olmaz. İşte bizim toplum bu temel ve asıl olan ödevi unutunca, fırkalara, cemaatlere, meşreplere bölündük. Kur’an’ın yurduna insanlığı çağırmayı unuttuk, kendi cemaat, meşrep ve hocalarımıza çağırmaya başladık. Her yapı kendini Allah’ın yurdu burası diye tarif etmeye başladı. Oysa bunların hepsi toplumu Kur’an’ın yurduna çağırmalıydı. Ortada böyle bir yurt kalmayınca, her yapı kendini Kur’an’ın yurdu olarak tarif etmeye başladı.
Gelin biraz açalım konuyu, vahiy öncesi Mekke toplumuna gidelim, o toplumda üstünlük yarışına giren kabileler vardı. Kendilerini en üstün en faziletli gören bu amaç için yarışan kabileler. O kabileler ve toplum da, hac var, kurban var, zekât var, farklıda olsa oruç var. Yani bugün bizim toplumda olduğu gibi. Bugün kabilelerin yerini cemaatler almış hepimiz üstünlük yarışındayız. Cennet satanımızdan, yanmayan kefen pazarlayanımıza varana kadar. O toplumda böyle değil miydi?
İnsanlık tarihi bize şu hakikati hatırlatıyor, Kitaba sırtını dönenler hep kaybettiler, kitaba tabi olanlar kazandılar. Bugün bizim toplumda bir karar veriyor kitaba sırtını dönüyor ve kaybediyor. Kurtuluşun kitaba tabi olmakla olacağını topluma anlatmak zorundayız. Bunu topluma anlatacağız amma kim ve nasıl olacak? Bunu da Allah bize rahmet edip öğretmiş. Toplumun emin olduğu kişilikler oluşturacağız, o emin kişi veya kişiler topluma mesajı götürecekler ki, toplum dinlesin kulak versin. Bunu Mekke toplumunda Allah bize modellemiş önümüze koymuş başlamamız gereken yer burası. Bakın bugün toplum Müslümanlara güvenmiyor, hatta hırsız, devleti soyan, yolsuzluk yapan olarak görüyor. Mekke toplumu da biraz böyleydi desek yanlış olmaz. Başlamamız gereken yeri çok ama çok iyi bilmeliyiz. Geçmişte bu toplumda kendini topluma emin olarak tanıtan kişilikler vardı, bir yorgan bir hırka diyenler, malı mülkü olmayanların reklamı yapılıyordu bu toplumda. Günün sonunda bu kişiliklerin nasıl bir servete hükmettiklerini hep beraber izledik ve izliyoruz. Burada sorun olan onların servetleri değil bir hırka bir yorgan muhabbeti yapıp toplumu buna inandıran, insanların birer yalancı oldukları. Bu algının toplumda yerleşmesini ve insanların bütün Müslümanlara bu algıyla bakmalarını sağlamaktır problem. Oysa bu oyunu iyi görmeliydik bu tuzağa düşmemeliydik, bu algıyı oluşturmak isteyenlere fırsat vermemeliydik.
Bakın bugün ibretle izliyoruz tahrif edilmiş de olsa kendi kitabının veya kutsalının etrafında toplanan bir avuç Yahudi, dünyayı sallıyor insanlığı ve bütün insani değerleri yok ediyor, karşısına çıkıp dur diyecek bir toplum olmuyor. Çünkü onların kötülüklerine karşı duracak hak kitabın mensupları kendi kitaplarına çoktan sırtlarını dönmüşler. Kitaba, vahye sırtını dönenler hep kaybediyor ve edecekler. Mekkeli müşrikler vahye, kitaba sırtını döndüler ve kaybettiler. Firavunlar, Nemrutlar, Calutlar kitaba, vahye sırtını döndüler ve kaybettiler. Bizim atalar, yani Türkler kitaba yüzünü döndüklerinde dünyevi nasıl bir başarı elde ettiklerini okuyoruz. Bugün sırtlarını kitaba döndükleri için nasıl bir zillet içinde olduğumuzu yaşayarak görüyoruz. Kur’an’ı okuyup onun istediği yurdu inşa etmek için yola çıkanlar dünyaya hükmettiler. Bugün aynı toplum Kur’an’ı sevap kazanmak için okuyor, nasıl bir zillet içinde ibretle izliyoruz.
Konuyu şöyle toparlayalım, bizim artık asıl amaca ve asıl hedefe odaklanmamız, Allah’ın bizden istediği yurdu insanlık için inşa etme hedefine kilitlenmeliyiz. Topluma önderlik edecek emin kişilikleri oluşturmalıyız, tıpkı peygamberlik öncesi Mekke toplumunda oluşan el emin kişilik gibi. Vahiy öncesi Mekke toplumu bir kişiliğe “El-emin” künyesi vermişti. Allah toplumun “El-Emin” dediği kişiliğe şunu söyleyecektir. “Senin üstün ahlakın Tevhit ile birleşince anlam kazanacak ve Allah’ın razı olduğu bir kişilik olacak”.
Kelimeyi tevhit sancağı altında anlam kazanacak ahlakı kuşanmalıyız. İçimizdeki kirlenmiş bu temel ahlaki değerleri kuşanamamış önderleri, kişileri temizlemekle işe başlamalıyız. Toplum çaresizlik içinde kendilerini bu haksızlıktan, sömürüden kurtaracak eminleri bekliyor. Bütün Müslümanlara çağrımız olsun! Allah rızası için bu eminlik vasfına sahip olmayanlar ceketlerini alsın çekilsinler. İki hayra hizmet etmiş olsunlar, bir Allah’ın dinine kendileri üzerinden gelen kötülükleri kessinler. İkincisi de emin kişilere yol açsınlar. Toplum İslam’ın nuruyla tanışmış olsun. Artık fırkaları, cemaatleri terk edip hep beraber Allah’ın bizden istediği yurdu inşa etmeye başlayalım.
Hepimizin görevi ve sorumluluğu Kur’an’ın yurdunu insanlığa armağan etmek olması duasıyla!