Hızır YILDIRIM

01 Eylül 2021

GERÇEK SEVGİ

Sevmek; ama! nasıl, neden, hangi ölçüde?

Allah sevgisi dışındaki sevgiler, o sevginin bir gereği, parçası olmazsa sevgi israfıdır.

Sevmek ama nasıl sevmek? Kişi kendini sever, eşini sever, anne babasını sever, kardeşini sever, dostunu sever, malını sever, servetini sever, evini arabasını sever. Velhasıl sever de sever.

Benim sevdiğim yok olmamalı!, kalıcı olmalı, gitmemeli, bitmemeli, sevdiklerim beni hayal kırıklığına uğratmamalı. 

Kişi parasını sever, malını sever, dünyayı sever, bunlar kalıcı değil ahir'de işine yaramaz. Kişi hanımını, hanım kocasını, veya hocası, müdürü, lideri gideceğim cennet menzilinde bunlar yok ise, bu sevgiler de beyhude, yani anlamsızdır. 

Öyle bir sevgi olmalı ki! Hiç onunla sıkılmamalı, ebedi olmalı. Bu sevgi ise Allah rızası için birbirlerini sevenler, Peygamber, şehidler, sıddıklar ise! ALLAH sevgisi, ki bu sevgi sonsuzdur ve kişi asla pişman olmaz.

Aslında sevmek demek gönülden sevmek, içten sevmek, şartsız sevmek, menfaatsiz sevmektir ve bu sevgiler cennete taşınmalıdır.

Sevdiklerin bir bakmışsın cehennem yolcusu olmuşlar, kişi sevdiğini tanımalı, fedakarlık etmeli, seni yarı yolda bırakmamalı, sana zarar vermemeli, 'kara' sevda olmamalı, ak sevgi olmalı. Yani aklı yerinde olmalı, deli divane olmamalı. Sigara sevgisi bu deli divane sınıfına girmektedir.

Kişi sevdiğiyle beraberdir.

Ben şu kardeşimi seviyorum.

Kalbimiz Hüseyin'le, kılıcımız Yezid'le diyerek, Hz. Hüseyin'i sevdiğini iddia eden kişişinin sevgisi fasid, yalancı sevgidir, iki tarafa da bir şey kazandırmaz. Kişi sevdiğini öldürmemeli, onu sevgi ile diriltmeli ve kucaklamalıdır.

Aşk, tutku, kara sevda kişide akıl bırakmaz, oysa akıl nimeti biz insana verilen en güzel nimettir.

Aile, sevgiyle ayakta durur.

Annenin sevgisi her zaman samimi sevgidir, aşırıya kaçmadığı müddetçe. 

Bebekler sevgi ile büyür gelişir.

Kendisinden dünyaya gelen bebeğe karşı anneler sevgi ile donatılmışlardır. Yoksa insan nesli nasıl çoğalacaktı? Hayvan yavruları da sevimlidir. Hayvanlar yavrusunu sevgi ve itina ile büyütür ve büyüdüğünü anladığı anda kendinden uzaklaştırır. Kendi rızkını kazansın diye herhalde.

Allah bir kulunu severse, onu yalnız ve çaresiz bırakır mı! Kul da bu sevgiye layık olacak ve güzel amellerle Allah'a yol bulacak. "İşte bu sevgi, bedel ister." Fedakarlık yapacaksın, zamanından vereceksin, malından vereceksin, yeri geldiğinde bedel ödeyeceksin ki! Allah'ın sevgisine mazhar olabilesin.

Müminin yüreği öyle geniş ki, sevgisi tâ Adem (a.s.)'a dayanıyor. Bir müminin kalbi, tüm mü'minleri kalbine sığdıracak genişliktedir.

Sevdiklerini Allah için sever, buğz etti mi Allah için buğz eder. Herhangi bir menfaat bekleyişi içinde olmaz, kin güdmez, zor anında yalnız bırakmaz, ihtiyacını giderir, isteklerini kardeşi ile paylaşır, yük alır yük vermez; böyle bir kardeşlik İslam'ın dışında nerede mevcut?  Başka yerde arama bulamazsın, İslam kardeşliği ebedi olandır.

İşte mü'minlerin sevgisi zirve noktadır. Hatta göçüp gitmiş kardeşlerine sürekli dua ile merhamet üzere hatırlar.

"Bunların arkasından gelenler şöyle derler: Rabbimiz! Bizi ve bizden önce gelip geçmiş imanlı kardeşlerimizi bağışla; kalplerimizde, iman edenlere karşı hiçbir kin bırakma! Rabbimiz! Şüphesiz ki sen çok şefkatli, çok merhametlisin!"  Haşr 10.

Kadınların çocuk üzerindeki sevgisi aşırılığının ötesine kaçmaktadır. Bazen kocasına söylemediği sevgi sözcüklerini evladına söylemektedir. Bir tanem, aşkım, hayatımsın, ömrümsün, sevdamsın vs. Aslında bu kelimelerin bazısı çok ağırdır, hiç bir kula söylenmesi uygun değildir. İçinde şirk barındıran kelimelerden, uzak durulmalıdır.

Kadın bunları belki de eşinden yeterli ilgi duymadığından söylemektedir.

Eşler arasındaki bağ, sevgi ve saygıdır. Bu ikisi güçlü olursa evlilik ve aile, huzuru yakalar. Anne bazen çocuğuna, kızgınlıkla olumsuzluğun ötesinde kelimeler kullanabiliyor. Bunun başında beddua, zıkkımın kökünü ye vs. Beddua çocuğa olumsuz enerji yüklenmesi yapar farkında olmayarak. Büyüdüğü zaman bu olumsuz bedduanın zararını görür. Zıkkım, zakkum cehennemde cehennemliklerin yiyeceği şeytan başlarına benzeyen yiyecektir (Günümüzdeki zakkum çiçeği değildir Allahualem). Halbuki, Rahman suresinde bildirdiği gibi, Allah sana iki cennet versin dese daha iyi olmaz mı? Bunu yaparken çocuğun geleceğine yatırım yapar, annesi veya babası. 

Sevgisizlik; bataklığa saplanmış birine benzer, çırpındıkça batar. Halbuki Allah için sevdikleri olsa, onu bataklıktan çıkarır ve ikisi de mutlu olur.

Vereceğim hiç birşey yoktur diyen sahabiye, Resul (as) "Tebessümünde mi yok?  Tebessüm de sadakadır" demiştir.

Müslüman, sevgisini Allah'tan alır, Allah bir kulunu sevdi mi, tam sever ve onu yalnız bırakmaz.

Bir gün Hz. Peygamber (s.a.v.), Hz. Ali’ye (r.a.) sorar: – Ya Ali! Allah’ı seviyor musun? Ali (r.a) cevap verir: – Evet, Ya Rasulullah. Rasulullah tekrar sorar: – Peki, Beni seviyor musun? – Evet, Ya Rasulullah – Peki, eşini seviyor musun? … – Evet, Ya Rasulullah – Peki, çocuklarını seviyor musun? – Evet, Ya Rasulullah – Peki, bu kadar sevgiyi bir kalbe nasıl sığdırıyorsun? diye sorunca, Hz. Ali bu beklemediği soru karşısında şaşırmış ve cevap verememişti. 

Bunu düşünmem gerek, deyip oradan ayrılmıştı. Hz. Ali düşünceli bir şekilde dolaşırken, eşi Hz. Fatıma annemiz düşünceli olduğunu fark edip kendisine sorar: -“Nedir bu hal ya Ali?”. "Eğer bu düşünceliliğin dünyevi kaygılardan dolayı ise sana yakışmaz, bırak gitsin. Yok, bu halin, Rahmani kaygılardan dolayı ise, anlat birlikte çözüm bulmaya çalışalım” der. 

Hz. Ali, Rasulullah ile geçen diyaloğunu bir bir Hz. Fatıma’ya anlatır. Hz. Fatıma durumu öğrenince tebessüm eder. Hz. Ali’ye der ki; – Ya Ali! Babama git ve de ki, kişi Allah'ı (cc) aklıyla ve ruhuyla sever, Peygamberimizi (sav) kalbiyle sever, eşini nefsiyle sever, çocuklarını ise şefkatiyle sever.

Hz. Ali aldığı bu cevap karşısında memnun olur ve hemen Rasulullah'ın yanına gelir. Hz. Fatıma annemizden öğrendiklerini Rasulullah'a anlatır. Rasulullah cevabı alınca tebessüm eder ve - Ya Ali! Bu bana getirdiğin gül, nübüvvet ağacından koparılmıştır” buyururlar. 

Kulun kula sevgisi sınırlı olmalıdır. Ne çok sevmeli, ne de az sevmeli, olur bir gün nefret edersin veya nefret ettiğini seversin. Sevgi dengeli olmalı, ölüme kadar hatta ölümden sonraki hayatta da sevmelisin; işte mümin sevgisi.

Kul en çok Allah'ı sevmeli. Hiç bir kulu, Allah'ı sever gibi sevmemeli. Yoksa sevgide şirke düşebilir. Yemeği pişirmek, tuzunu, yağını kararda koymak... kısaca her şeyde bir denge olmalı. Dengeli hayat her zaman iyidir.

Kullar da aciz varlıklardır. Cennet, cehennem yok değil ve insanlar da ölümsüz değillerdir. Aksine cennet, cehennem var ve  insanlar da ölümlüdür.  Hem çok basit bir ağrı, hem de bir afet karşısında insanlar acizdirler, ne kendisinden bir parçayı, ne de kainatı yönetemezler. Allahu azimuşşanın verdiği bilgi dışında, hiç bir şey de ortaya çıkaramazlar.