19-02-2009 13:49

Guantanamo gardiyanı: Namazla dalga geçerdik

ABD`nin “terörle savaş” teranesiyle dünyanın her köşesinden meşum Guantanamo’ya topladığı Müslümanlara yaptığı işkencenin boyutları ortaya çıkıyor.

Guantanamo gardiyanı: Namazla dalga geçerdik

Brandon Neely, o ve gardiyan arkadaşlarının meşum Guantanamo kampında zayıf, umarsız mahpuslara uyguladığı zalim davranışlar ve sürekli tacizlerin suçluluğu ve utancını taşıyor.

Guantanomo’da 6 ay çalışan Neely, The Independent’a yaptığı açıklamada şunları söyledi: “Masum, suçlu, siyah, beyaz, Müslüman ya da Yahudi, ne olursa olsun ben ve diğerlerinin yaptığı şekilde davranmak için hiçbir bahane yok. Tamamen yanlış ve düpedüz bu bir suç ve tamamıyla Amerika Birleşik Devletleri oluşturan her şeye karşı”.

Guantanamo’daki tacizleri anlatan ilk ifadelerin sahibi Neely, esirlere fiziksel ve psikolojik acı verecek en sert uygulamaların olduğunu söyledi.

Odaktaki Giantamano

Dövme, sözle taciz ve aşağılama, esirler meşum toplama kampına ayak bastıkları gün başlıyormuş. Neely şöyle anlattı: “Vardıkları an, tüm süreç boyunca tutuklular çığlık çığlıyaydı. Esirler ülkelerine atom bombası atıldığını ve geriye bir şey kalmadığı, ailelerin öldüğü söylenirdi. Bazı gardiyanların esirlere her an idam edilebileceklerini bile söylediklerini hatırlıyorum”.

Neely aynı zamanda Müslümanların namaz vakitlerine rastlayan özel aşağılama uygulamalarını hatırlıyor: “Ezan sırasında birçok asker esirlere gülüp dalga geçerdi. Birçoğu da ezanla birlikte şarkı söylerdi. Bazıları namaz sırasında esirleri suyla ıslatırdı”.

Bush Yönetimi’nin “terörle savaş” teranesini bahane ederek 2002’de açtığı Guantanomo’da yüzlerce esiri tutuyordu. ABD, esirlerin yasal haklardan mahrum etmek için onlara düşman savaşçıları diye adlandırıyordu.

Meşum toplama kampı Amerika insan hakları tarihinde dünya tarafından lanetlenen kara bir leke olarak biliniyor.

Dünyanın en tehlikelileri (!) 

Houston’da polis olarak görev yapan Neely, Guantanamo’nun dünyanın en kötü ve en tehlikeli teröristlerini tuttuğu iddiasıyla dalga geçiyor: “Hatırlıyorum dünyanın yetiştirdiği en kötü insanlarla yüz yüze geleceğimiz bize söylemişti. Bunların 9/11 planlayıcıları olduğu anlatılıyordu. Dünyanın en tehlikeli adamlarıyla karşılaşmaya hazırdım. Bu teröristler ülkemde binlerce insanı öldürmüştü”.

Fakat esirler vardığında durum hiç de anlatıldığı gibi olmamış: “Geldikleri gün, yani ‘dünyanın en tehlikeli’ adamları vardığında, hiç de beklediğim gibi değildi. Birçoğu zayıf, aşırı korkmuş ver yaralıydı. Bu insanların canavarlar şekilde tahayyül ediyordum”.

Tutuklular hakkındaki yanlış ve kasıtlı iddialar ortaya çıktıkça Neely de, esirlerle konuşmaya ve onlarla iletişime geçmiş. Neely, artık esirleri gerçek insanlar gibi görmeye başlamış.

Afganistan’da kaçırılan Avustralyalı Müslüman David Hicks’le de zaman geçirmiş. Neely şöyle anlatıyor: “Hicks, hiç de bize anlatıldığı gibi soğuk kanlı bir katil değildi. Sıradan bir insandı. Orada oturur, şaka yapar ve havadan sudan konuşurdu. Tıpkı normal bir insanın yapacağı gibi”.

Neely aynı zamanda yaşıtı İngiliz tutuklu Ruhal Ahmed’le birlikte müzik dinlediğini ve onun her gün gördüğü, konuştuğu sıradan insanlardan farkı olmadığını belirtiyor.

Neely Guantanamo’da geçen zamanın Müslümanlar hakkında ona çok şey öğrettiğini belirtti: “Bu insanların dinlerine ne kadar bağlı olduğuna inanamadım. Sürekli Kur’an okuyorlar ve ibadet ediyorlardı. Bunu artık Amerika’da çok göremezsiniz”.

(Kaynak: Timeturk)

YORUMLAR
  • HUSEYIN SASMAZ   19-02-2009 14:54

    Amerika, Yeni Başkanı ile Haçlı Savaşını Sürdürmekte Israr Ediyor 21 Ocak 2009'da Pakistan Devlet Başkanı Âsıf Zerdarî ve Hükümeti, yeni Amerikan Başkanı Barack Hüseyin Obama hakkında Pakistan için yeni bir umut olduğu şeklinde propaganda yapmaya başladı. Zîra Zerdarî şöyle diyordu: "Yeni Başkan'ın Amerika'nın değerleri için çizdiği mükemmel portre, insanlar için dünyada daha iyi bir geleceğe yönelik ümidi güçlendirmektedir." Bu açıklama, Amerikan ajanlığını ve bağlılığını haklı göstermek için Hükümetin yürüttüğü medya kampanyasının birkaç gün sonrasında yapıldı. Her zaman olduğu gibi Hükümet, İslâm ile Müslümanların lehine çalıştıklarını iddia eden siyasîlerle aynı telden çalmaktadır. Tabii ki hakikat bunun tam tersidir. Zîra onlar, ne İslâm'ı ne de Müslümanları umursamaktadırlar. Hükümet, tıpkı geçmişte yolsuzluğun yayılması ve nizâmın çökmesi sebebine, Pakistan Devlet Başkanının değişimini gerekçe gösterdiği gibi Amerika'ya dostluğuna yeni bir başkanın gelmesini gerekçe göstermeye çalışmaktadır. Sanki mesele, kişilerle alakalı olup nizamlarla alakalı değildir. Amerikan Başkanının değişmesi, Amerika'nın Müslümanlara dönük politikasından hiçbir şeyi değiştirmeyecektir. Çünkü Obama ile Bush, aynı paranın iki yüzüdür. Zîra 20 Ocak 2009'da Obama'nın Merkez Komutanlığı Başkanı -Bush yönetiminde çalışan- General David Petreaus, Pakistanlı siyasî ve askerî liderler ile bir araya gelerek, -Amerikan kuvvetlerini koruyan- Afganistan-Pakistan arasını ayıran sınır üzerinde bulunan Batı bölgelerindeki Pakistan ordusunu çekip Pakistan'a yönelik Hint tehdidini caydırmak amacıyla Hint sınırına göndermemelerini talep etti. 21 Ocak 2009'da ise Obama, Afganistan'a ek Amerikan kuvveti gönderilmesi vurgusunu içeren dış politikasının özelliklerini açıklayarak Afganistan ile Pakistan'daki durumu, "Güvenliğimiz için en büyük tehdit" olarak tanımladı. Ve şöyle ekledi: "Afganistan sınırındaki güvenliği sağlama sorumluluğu, Pakistanlılara aittir." Obama'nın açıklamalarından onun, kabîleler bölgesindeki kardeşleriyle savaşta binlerce Müslüman askerin yok olduğu Bush'un savaşını sürdürmeye niyetli olduğunu söylemeye gerek yoktur. Yine 22 Ocak 2009'da Barack Obama, Pakistan ile Afganistan'a yeni özel bir temsilci atayarak Pakistan ile Afganistan'daki durumu, "Çatışmamızın merkezindeki baş cephe" olarak tanımladı. Son olarak 23 Ocak 2009'da projeleri altına kanlı bir çizgi çizmek için yönetimi, ölü ve yaralı olmak üzere birçok Müslümanı kurban eden Pakistan'a yönelik yeni bir saldırı başlattı. Tüm bunların yanı sıra Amerikan Batı Hadâratı, dünyadaki diğer hadâratlara egemen olacaktır diyerek dinleri hususunda Müslümanlara meydan okuduğu 20 Ocak 2009'da Amerika'ya Başkan olarak atanması konuşmasında Obama şöyle diyordu: "Bizler, yaşam tarzımızdan dolayı özür dilemeyeceğimiz gibi savunma pozisyonunda da olmayacağız. Terörizmi dayatmak isteyenlere deriz ki... Onlara deriz ki artık azmimiz güçlüdür, kırılmayacaktır, bizleri hezimete uğratamayacaksınız ve sizleri mağlup edeceğiz." Bu da hiç garip değildir. Zîra Obama, kokuşmuş Batı özgürlüğünü insanlara dayatması için askerî müdahale de dahil farklı yöntemlerle Amerika'nın başkalarının işlerine müdahale etmesini meşruu kılan "özgür müdahale" okuluna mensuptur. Obama, Amerika'nın haçlı savaşını durdurmayacaktır. Çünkü Amerika, Afganistan bataklığına bulaşmıştır. Dolayısıyla Amerika, NATO kuvvetlerinden otuz bin (30.000) asker olmasına rağmen Afganistan'da istikrarı sağlamaya muktedir değildir. Kezâ müttefiklerinin Afganistan'a ek asker göndermeyi reddetmesiyle Amerika iyice bataklığa saplanmış ve Amerika'nın sürekli talep etmesine rağmen az da olsa asker gönderme niyetleri olduğuna dair en ufak bir açıklama dahi yapmamışlardır. Aksine Amerika'nın komşusu Kanada gibi Amerika'nın müttefiklerinden bazıları, kuvvetlerini Afganistan'dan geri çekme niyetinde olduklarını ifade etmişlerdir. Nitekim Afganistan'daki İngiliz Kuvvetlerinin Komutanı Peter Wall, Afganistan'da zafer kazanılmasını imkânsız görerek Amerika'nın ek kuvvet gönderilmesi kararını "saptırıcı" bir plan olarak değerlendirmiştir. Yine Alman Hükümeti, kuvvet kapasitesini azaltma niyetinde olduğunu açıklarken, Alman Hükümetindeki iktidar partisi de 22 Ocak 2009'da Afganistan'daki savaşın sona erdirilmesi hakkında bir plan açıklamıştır. NATO kuvvetlerine katılan diğer Batılı devletlerin durumu da aynıdır. Bu nedenle Obama, Afganistan'a yönelik haçlı saldırısını tamamlamak ve Amerika'nın dünyada yıkılan heybetini kurtarmak amacıyla Pakistan ordusunu kullanma uğraşısı için çalışacaktır. Diğer taraftan Amerikan başkanları arasında diğer milletlere yönelik Amerikan vahşî saldırısını durdurmaya hazır olan birisi olmamıştır. Çünkü onlardan her biri, halkları sömürerek beslenen Sömürgeci bir politikaya sahip Kapitalist bir millettin başını çekmektedir. Zîra İkinci Dünya Savaşı'ndan sonra Amerika'yı uzletinden çıkaran işte bu politikadır. Böylece kapitalistlerin zenginleşmesi için çok uluslu şirketler vasıtasıyla dünyanın servetlerini yutan yırtıcı bir canavar olmuştur. Dolayısıyla böylesi bir politika, Cumhuriyetçi veya Demokrat veya mevcut Obama yönetimi gibi ikisinin karışımından oluşan karma bir yönetim olması bir yana onu uygulamayı sürdürecek birisine muhtaçtır. O halde sorarız: Eğer Sömürgeci Kapitalist Amerika, ekonomik refah ve bolluk zamanlarında aç gözlü ise, fiilen çökmemiş olsa da çökmeye başladığı böylesi bir zamanda hali ve ekonomisi ne olur Allah bilir?! Ey Pakistan'daki Müslümanlar! Rasul [SallAllahu Aleyhi ve Sellem] şöyle buyurarak bizleri sakındırmıştır: لا يُلْدَغُ الْمُؤْمِنُ مِنْ جُحْرٍ وَاحِدٍ مَرَّتَيْنِ "Mü'min, bir delikten iki kez sokulmaz." Oysa sizler, geçen altmış sene boyunca Kâfir Amerika tarafından defalarca sokuldunuz. Kâfirler, bu Ümmet'in hayrını istemezler ve onlara güvenmemeliyiz. Bunun yanı sıra onlarla işbirliği yapılmamalıdır. Zîra Kâfirler, bu Ümmet'in hayrını istemezler. Çünkü onlar, şeytanın yolunda savaşmaktalar, İslâmî Ümmet'e tuzak kurmaktalar ve başınıza belaların geleceği günü gözlemekteler. Hatta kendisine müttefik olanlara bile Amerika'nın hiçbir faydası dokunmayacaktır. Zîra rolleri biter bitmez Amerika onları kaldırıp atacaktır. Evet, Amerika'ya güvenmek, şeytana güvenmek gibidir ve ona itimat etmek, asıl düşmanlığı İslâmî Ümmet'e olan kindar bir düşmana itimat etmektir. Mahlukatın yaratıcısı Allahu [Subhânehu ve Te'alâ] şöyle buyurmaktadır: كَيْفَ وَإِن يَظْهَرُوا عَلَيْكُمْ لاَ يَرْقُبُواْ فِيكُمْ إِلاًّ وَلاَ ذِمَّةً يُرْضُونَكُم بِأَفْوَاهِهِمْ وَتَأْبَى قُلُوبُهُمْ وَأَكْثَرُهُمْ فَاسِقُونَ "Nasıl olabilir ki? Onlar size gâlip gelselerdi, sizin hakkınızda ne bir ahit ne de bir antlaşma gözetirlerdi. Onlar sizi ağızlarıyla râzı ediyorlar, oysa kalpleri (buna) karşı çıkıyor. Çünkü onların çoğu fâsıktır." [et-Tevbe 8] Ve şöyle buyurmaktadır: إِنْ يَثْقَفُوكُمْ يَكُونُوا لَكُمْ أَعْدَاءً وَيَبْسُطُوا إِلَيْكُمْ أَيْدِيَهُمْ وَأَلْسِنَتَهُمْ بِالسُّوءِ وَوَدُّوا لَوْ تَكْفُرُونَ "Eğer onlar sizi ele geçirecek olurlarsa, size düşman kesilirler de ellerini ve dillerini size kötülükle uzatırlar. Zaten onlar sizin küfre sapmanızı arzu ederler. " [el-Mumtehine 2] Allah [Tebarake ve Te'alâ]'ın düşman Kâfirler hakkındaki onca hak kavillerine, basar ve basiret sahibi herkes tarafından Amerika'nın düşmanlığı ortaya çıkmasına rağmen, Müslümanların ajan yöneticileri, Kâfir efendilerine boyun eğmede sizleri kendilerine katılmaya davet etmeyi sürdürmektedirler. Bunun için de Amerika'ya düşman olmak, helak olmaktır veya onların savaşı bizim savaşımızdır, onların barışı bizim barışımızdır veya demokratlar cumhuriyetçilerden daha hayırlıdır veya siyah bir başkan, beyazdan daha iyidir ve benzerleri gibi mazeret üzerine mazeret üretmektedirler. Ey Müslümanlar! Çözüm sizlerin ellerinde olup sizler açısından zor da değildir. Bu da Amerikan hegemonyasından kurtulmak, Allah'ın Kitâb'ı ve Nebîsi Muhammed [SallAllahu Aleyhi ve Sellem]'in Sünneti ile hükmedecek muhlis bir varlık ikame etmektir ki o, Hilâfet'tir. Zîra Amerika'nın nüfuzunu kökünden sökmeye ve şerlerinden ilelebet kurtarmaya muktedir güçlü bir devlet gölgesinde İslâm ile hükmedecek ve Müslümanların beldelerini birleştirecek olan ancak Hilâfet'tir. O halde sizleri terk edip sizlere hasım kesildikleri gibi sizler de Amerika'nın ajanlarını terk ediniz ve Ümmet'e sadık siyasî bir liderliğe kucak açınız ki onlar, Hilâfet Devleti'ni kuracak olan GENCLERIN şebâbıdır. Ey Silahlı Kuvvetlerdeki Müslümanlar! Artık top sizlerin sahasındadır. Zîra işte Amerika, boğulmakta, çökmekte ve bu, rötuşlamakla telafisi mümkün olmayan bir çöküştür. Zîra bunun nedeni, Kapitalizm yaşam tarzlarıdır. Kapitalizm ise, tüm dünyada insan cesetlerini dişleyen birer canavara dönüştürecek derecede onları alçaltmıştır. Hatta müttefiklerinden onu benimseyenlerin kalpleri düşmanlarına ve kurbanlarına karşı şek ve şüpheyle, kinle dolmuştur. İşte o, Amerikalı Kapitalistleri dünya milletlerinin, hatta ekonomilerinin çökmesine neden olan halklarının kanı üzerinden yaşamaya sevk eden tamahkâr Kapitalizmin bizzat kendisidir. Muhakkak ki sizler, zayıf değilsiniz ve elinize geçen bu altın fırsatı değerlendirirseniz İslâm ile daha güçlü olacaksınız. Zîra sizler, dünyanın yedinci büyük ordususunuz, üç yüz binden (300.000) fazla silah altında askeri ve beş yüz bin (500.000) yedek askeri olan nükleer silaha sahip İslâmî bir beldenin askerlerisiniz ve kendi saflarınızda savaşmak üzere birkaç ay içerisinde otuz milyon daha asker eğitme imkânına sahipsiniz. O halde Amerika'yı tercih edip onu omuzlarınızda taşıyarak dünyanın zilletine ve Allah [Subhânehu ve Te'alâ]'nın öfkesine maruz kalmaktansa, Afganistan'ı dünyanın dört bir tarafındaki İslâmî Ümmeti birleştirecek olan İslâmî Hilâfet'in irtikaz noktası haline çevirmek dinîniz ve dünyanız için daha hayırlı değil midir? Böylelikle o, dünyanın en büyük ve en güçlü devleti olmaz mı? Bu da günahınıza kefaret olup hesap günü yüzlerinizi aklatmaz mı? O halde Sömürgeci Kâfirle olan her türlü siyasî-askerî işbirliğini reddediniz, istihbarat bürolarını kapatınız, onları ve ajanlarını sınır dışı ediniz. Vallahi sizler İslâmî Hilâfet Devleti'ni kurarak hem buna muktedirsiniz, hem de Ümmetinizi kalkındırmaya muktedirsiniz. Hani imanda sizleri geçen Sa'd İbn-u Muâz [Radıyallhu Anh]'ı hatırlayınız. O ki Medîne'de ilk İslâmî Devleti'nin kurulmasında Rasulullaha yardım etmiştir. Zîra o, Allah'ın rahmetine kavuştuğunda annesi ağlayınca Rasulullah [SallAllahu Aleyhi ve Sellem]'in ona şöyle dediği rivayet edilmiştir: ليرقأ (لينقطع) دمعك، ويذهب حزنك، فإن ابنك أول من ضحك الله له واهتز له العرش "Elbette göz yaşın dinecek ve hüznün bitecektir. Zîra oğlun, Allah'ın kendisine güldüğü ve kendisi için arşı salladığı ilk kişidir." Bugün önünüzde böylesi bir fırsat vardır ki o, İslâm ile hükmedecek Hilâfet Devleti'ni kurması için GENCLEREe nusret vereceğiniz gündür. İşte o zaman Amerika, İngiltere ve müttefikleri gibi düşmanların karşısında engelleyici bir saf olarak duracak devletin gölgesinde Müslümanların tüm beldelerini birleştireceğiz. İşte sadece o zaman hem dünyaya liderlik edebilir, hem de İslâm'ı bir nûr ve adalet risâleti olarak taşıyabiliriz. el-Hak Tebarake ve Te'alâ şöyle buyurmaktadır: وَاللّهُ غَالِبٌ عَلَى أَمْرِهِ وَلَـكِنَّ أَكْثَرَ النَّاسِ لاَ يَعْلَمُونَ "Şüphesiz ki Allah, emrine gâlibdir, muktedirdir. Velâkin insanların çoğu bunu bilmezler!" [Yûsuf 21]

  • HUSEYIN SASMAZ   19-02-2009 14:50

    Muhyiddîn Ahmed, bir basın açıklaması yayınlayarak, "Müslümanların baş düşmanı" Amerika ile Ticaret ve Yatırım Anlaşması'nın imzalanmasının Bangladeş'e hıyânet olduğunu teyit etti. Zîra bu anlaşmanın imzalanması sonucunda Bangladeş-Amerikan ortaklığından oluşan ekonomik bir komisyon oluşturulacak ve bu komisyon sayesinde Amerika, Bangladeş ekonomisine ve ticaretine tahakküm edeceği hukukî bir varlığa sahip olacaktır. Dolayısıyla bu anlaşmanın maksadı, gümrük tarifeleri, fikrî mülkiyet hakları ve çevre kirliliği gibi engellemelere tabi olmaksızın yatırım yapması için Amerika'ya daimi imtiyazlar vermektir. Muhyiddîn Ahmed, Bangladeş ile maslahatlarına zarar veren anlaşmalar imzalanmasında ülkedeki hakim zümrenin kabarık bir sabıkasının olduğunu belirtti. Zîra 1996-2001 yılları arasındaki Şeyh Hasina'nın geçmiş yönetimi döneminde hükümet, Hindistan ile "Jangiz Su Anlaşması" imzaladı. Bu anlaşma ile Bangladeş'e sularda hak verileceği propagandasını yapmalarına rağmen gerçekte ise o günkü Hasina Hükümetinde Bangladeş Su Bakanı'nın, Bangladeş artık Hindistan'ın tedarik edeceği suyun insafına kalmıştır şeklindeki sözünden başka bir şey gerçekleşmedi. Muhyiddîn Ahmed, iktidarı devralır almaz sadece bir ay içerisinde yeni Hükümetin, Hindistan'a geçit koridoru vermesi, Güney Asya Güçleri Komitesi Anlaşması ve Amerika ile Ticaret ve Yatırım Anlaşması imzalaması gibi Bangladeş'in maslahatlarına zarar veren pek çok iş yaptığını ifade etti. Görünen o ki mevcut hükümet, Batılı Sömürgecinin çıkarlarına hizmet edip gözetme taahhüdü verdikten sonra otoriteye ulaşmıştır!