Gülden Sönmez: Mavi Marmara için hâlâ bir umut var
Hükümetin siyonist işgal rejimiyle 9 Aralık 2016’da imzaladığı ‘ilişkilerin normalleştirilmesi’ anlaşması kapsamında düşürülen Mavi Marmara davasına ilişkin Avukat Gülden Sönmez, “Umarım burada hatadan dönülür ve yargılama yeniden devam eder. Bu imkân hâlâ mevcuttur.” dedi.
İşgalci siyonist rejimin Mavi Marmara gemisine yönelik uluslararası sularda gerçekleştirdiği saldırının üzerinden on bir yıl geçti. Geçtiğimiz hafta Mavi Marmara davasının düşürülmesinin yıl dönümünü barındırırken hatırlanacağı üzere İsrail’le normalleşme anlaşması kapsamında İstanbul 7. Ağır Ceza Mahkemesi, Mavi Marmara katliamına ilişkin, aralarında dönemin İsrail Genelkurmay Başkanı Rau Aluf Gabiel Ashknazi’nin de yer aldığı 4 katilin yargılandığı davayı düşürmüştü. İsrail rejimine derin bir nefes aldıran karara rağmen Mavi Marmara davası vicdanlarda yol almaya devam ederken Mavi Marmara mağdurlarının avukatlarından olan Gülden Sönmez, Milli Gazete’den Bekir Şahin’e açıklamalarda bulundu.
Mavi Marmara mücadelesinin İslam ümmeti için önemi nedir?
Mavi Marmara, Gazze ablukasının kırılması ve savaş zamanı dahi hukuken engellenemeyecek olan insani yardımın Gazze’deki mağdur ve muhtaçlara ulaştırılması için yola çıkmıştı. İsrail’in tüm hukuk kurallarını ihlal ederek Akdeniz’de ve Gazze topraklarındaki işgaline hayır denmiş ve dünyanın ortak vicdanı adına ölümcül sonuçları olan ablukanın bitmesi için bir çaba ortaya konmuştu. 100 yıllık sivil organizasyonlara bakarsanız bu kadar çok sayıda dini, kültürü, ırkı temsil eden insanları dünyanın dört bir tarafından bir araya getirip de, insani bir amaçla böyle bir ortaklaşmanın sağlandığı başka bir projenin örnekliğine rastlayamazsınız. Bu anlamıyla da dünyanın ilgisini çekti. Barışçıl ve insani amaçlarına hiçbir gölge düşürmeden bu birlikteliği korudular. İlk defa bütün dünya İsrail’in yapmış olduğu hukuksuzluğa karşı bir birliktelik oluşturdu. İlk defa fiili olarak ve dünyanın dört bir yanından destek alınarak yapılan bu organizasyon İsrail’i ciddi şekilde korkuttu. Hatta saldırı sonrasında yürütülen hukuk mücadelesi de İsrail’e çok ciddi korku oluşturdu. İlk defa hesap verme, yargılanma, yaptırıma muhatap olma gibi bir durum ile karşılaştılar. 2011 yılında tekrar gidecek olan gemiler ve davalar engellenmeseydi bugün Filistin ve Kudüs mücadelesi çok farklı bir yerde olacaktı.
Mavi Marmara katliamının üzerinden 11 yıl, davanın düşürülmesinin üzerinden altı yıl geçmesine rağmen Mavi Marmara vicdanlardaki yolculuğuna devam ediyor. Mavi Marmara davasına yönelik bilincin toplumumuzda halen yaşıyor olmasını neye bağlıyorsunuz?
Bu, Filistin mücadelesinin ve davasının bilinciyle alakalıdır. Filistin davası, Türkiye halkı her görüş ve fikirden insanıyla halkın %95’inden fazlasının desteklediği ve hassasiyet taşıdığı bir mücadeledir. Toplumun kahir ekseriyeti İsrail işgaline ve işgalle gelen tüm hukuksuzluklarına karşı tavır içerisindedir. Mavi Marmara süreci ile birlikte tüm dünyanın desteği ile de güçlenmiştir. Ancak sonrasında süreç halkların ve sivil toplumun gündemi olmaktan çok siyasetin yalnızca iç siyasetin gündemi olmaya evrilmiş olmakla dönemsel bir durgunluk sürecine girilmiştir.
Mavi Marmara şehitlerine layık olma ve onların aziz davasını sürdürme adına toplumumuza düşen vazifeler nelerdir?
Öncelikle Türkiye ile İsrail arasında imzalanan ve TBMM’nin onayıyla yürürlüğe giren anlaşmanın feshedilmesi ve bundan kaynaklı sonuçların ortadan kaldırılması için mücadele verilmelidir. Bu anlaşma apaçık hukuksuzluktur ve utanç kaynağıdır. İçeriği hiçbir şekilde kabul edemeyeceğimiz bir düzenleme içermekte ve katilleri affetmektedir. Anlaşmanın İsrail tarafı için Kudüs’ü başkent gibi lanse etmesi ise başka büyük bir faciadır. Usul yönünden de, içerik yönünden de bu anlaşmanın varlığı sadece gemide saldırıya uğrayan mağdurlar için değil, Türkiye halkı ve devleti için kabul edilemez içeriktedir. Yargılamalar kaldığı yerden devam etmeli, Mavi Marmara gemisinde katledilenler, yaralananlar ve hapsedilenler için adalet yerini bulmalıdır. Mavi Marmara davaları Filistin halkının da davasıdır. İsrail’in saldırısı ve katliamları dolayısıyla Mavi Marmara davaları ve soruşturmaları birçok ülke mahkemelerinde ve Uluslararası Ceza Mahkemesinde sürdürülmüştür. Mavi Marmara davaları, sadece gemilerde işlenen suçların hesabı sorulsun diye değil, Gazze ablukası kaldırılsın, Filistin’deki sivil katliamları son bulsun, her Türkiyeli gemi ve yolcusu Akdeniz’de ve uluslararası sularda güvenle seyahat etsin, herkes hukuka uysun diye yürütülen davalardır. Türkiye ya da ilgili diğer 37 devlet vatandaşları sadece şehitlerin ve kendilerinin hakları açısından değil, mazlum Filistin halkının geleceği için de bu davalara siyaseten müdahale edilmemeliydi. Geldiğimiz noktada İstanbul 7. Ağır Ceza Mahkemesinde görülmekte iken Türkiye ile İsrail anlaşması gerekçe gösterilerek düşürülen davaya şehit aileleri dahil mağdurlar avukatları eliyle itiraz etmiş ve maalesef istinaf süreci de geçtiğimiz günlerde ret ile sonuçlanmıştır. Şimdi süreç temyiz aşamasındadır. İtirazlarımız devam etmektedir. Umarım burada hatadan dönülür ve yargılama yeniden devam eder. Bu imkân hâlâ mevcuttur. Öte yandan 80-90 yaşındaki Nazi subayını onlarca yıl sonra bulup yargılayıp ceza veren İsrail, Mavi Marmara’daki katiller için aynı kararlılığın bizde olduğunu iyi bilmektedir. Halen bu saldırıya katılan askerler hukuki takibimiz altındadır. Bugün Türkiye savcıları ve mahkemeleri bu konuda geri dursa da biz bu talepten vazgeçmeyeceğiz.
İsrail’i uluslararası kamuoyunda zor durumda bırakma adına devletler ve halklar nezdinde ne yapılmalıdır?
Gazze’de yaşayan Filistin halkı hâlâ abluka altındadır ve içinde bulundukları sıkıntılar fazlasıyla sürmektedir. Üstelik dünya kamuoyu farklı kriz alanları ile uğraşırken, Batı Şeria ve Gazze’ye yönelik haksız uygulamaları sebebiyle halen eleştiri bile almayan İsrail işgal rejimi, artık Mescid-i Aksa’ya yönelik saldırganlığını da hızlandırmıştır. Dünyanın sessizliğini kendisi için “onay” olarak gören Siyonistler, her geçen gün yerleşimciler eliyle bir yandan işgali genişletmekte, bir yandan her gün Filistinlilere yönelik yaralama, öldürme ve hapsetme suçlarını işlemeye devam etmektedir. Mevcut durumda yapılacak olan şey dünya halklarının vicdani ve insani dayanışmasının Filistin halkına yardım olarak dönmesi ve işgalin son bulması için eylemliliğin artmasıdır. Bu olduğu takdirde devletler ve uluslararası mekanizmalar da gereğini yapmak zorunda kalacaktır.
Mavi Marmara davası düşmemiş olsaydı bugün hangi merhalede olunacaktı? Dava, İsrail’in aleyhine nasıl bir tablo oluşturacaktı?
Öncelikle İsrail davaların oluşturduğu kıskaçtan kurtulmak adına ciddi tavizler vermek zorunda kalacaktı. Türkiye ile ilişkiler ülkemiz lehine devam edecekti. Doğu Akdeniz üzerinde istediği gibi top oynayamayacaktı. Birçok İsrailli siyasi ve askeri sorumlu seyahat edememeye devam edecekti. Bildiğiniz üzere hakkında mahkemece İnterpol vasıtası ile kırmızı bülten ile yakalama kararı çıkan suçlulardan eski genelkurmay başkanı Gabi Ashkenazi İsrail’den çıkamaz ve tamamen bu karar sebebiyle etkisizleşmişken dava düştükten sonra üzerindeki yasak kalkmış ve İsrail dışişleri bakanı olmuştur.
Öncelikle Türkiye ile İsrail arasında imzalanan ve TBMM’nin onayıyla yürürlüğe giren anlaşma feshedilmeli ve bundan kaynaklı sonuçların ortadan kaldırılması için mücadele verilmelidir. Bu anlaşma apaçık hukuksuzluktur ve utanç kaynağıdır.
İçeriği hiçbir şekilde kabul edemeyeceğimiz bir düzenleme içermekte ve katilleri affetmektedir. Anlaşmanın İsrail tarafı için Kudüs’ü başkent gibi lanse etmesi ise başka büyük bir faciadır. Usul yönünden de, içerik yönünden de bu anlaşmanın varlığı sadece gemide saldırıya uğrayan mağdurlar için değil, Türkiye halkı ve devleti için kabul edilemez içeriktedir.
(Bekir Şahin/Milli Gazete)