Şükrü HÜSEYİNOĞLU
GÜNCELE VE SÂBİTELERE DAİR
İnternetteki paylaşım sayfamda son bir ay içerisindeki çeşitli güncel gelişmeler ve sâbitelerimize dair yorumlarımı toplu şekilde dikkatlerinize sunuyorum:
Türkiye'de gazete yok, çeşitli bültenler var.
Partilerin, holdinglerin, farklı kesimlerin bültenleri.
Gazete ve gazetecilik çok farklı bir şey.
...
Köleliğin 20. asırla birlikte tarih olduğuna inananlardan iseniz şu satırları dikkatlice okuyun:
"Amerika merkezli e-ticaret şirketi Amazon’un İngiltere’nin Staffordshire şehrinde bulunan deposuna çalışan gibi giren bir yazar, çalışma ortamını İngiliz The Sun Gazetesi’ne şöyle anlatmış;
Saatte 120 ürün paketlemek zorunda bırakılıyorlar. İşlerini kaybetmekten korkan insanlar tuvaletlerini şişelere yapıyor."
...
Başbakan ferman buyurdu; geçmişte Endülüs Müslümanlarını toptan yok eden ve günümüzde de Irak ve Afganistan işgallerinde büyük şeytan ABD'nin başat ortaklarından olan İspanyollarla birbirimizi sevecekmişiz ve radikal düşüncelerden uzak duracakmışız.
Ferman padişahın, "Ey iman edenler! Mü'minleri bırakıp da kâfirleri dost edinmeyin, (bunu yaparak) Allah'a, aleyhinizde apaçık bir delil mi vermek istiyorsunuz?" (Nisâ, 144) emr-i ilahisi bizimdir.
dır.
...
Hep söylüyoruz, Fetö gitti ve fakat anlayışı yürürlükte diye.
TRT'nin haberlerinde Bulgaristan'daki ve Pakistan'daki Türkiye büyükelçiliklerinde düzenlenen 23 Nisan kutlamalarından kesitler gösterildi.
Aman Allahım. Bulgaristan'daki Türkiye büyükelçiliğinde dekolte kıyafetler giydirilmiş küçücük kızcağızlar akranları erkeklerle dans ettiriliyorlar. Pakistan'daki büyükelçilikte ise Türkiyeli ve Pakistanlı çocuklara Kemalistlerin İzmir marşı söyletiliyor.
Fetö de aynı işleri yapıyordu zaten. Türkçe Olimpiyatlarında kızlı-erkekli danslar yapılıyordu, Pakistan'daki Pak-
Türk okulunda Pakistanlı çocuklara Onuncu Yıl marşı söyletiliyordu.
O dönemde "Pakistanlı Çocuklara Onuncu Yıl Marşı: Bu Nasıl Bir 'Hizmet'tir" başlıklı makalemde bu durumu eleştirmiştim. Şimdi aynı işleri AKP iktidarı yapıyor maalesef. Fetö gitti, ne değişti peki?
...
Havalar biraz ısındı, daha şimdiden İstanbul'da dişilikler ve erillikler fora, kişilikler ayaklar altında.
Rabbimizin tesettür emrine (ki bu emir takva elbisesi ile fiziki elbise bütünlüğünde anlamlıdır) riayet ederek kişiliklerini öne çıkaran muttakilere selam olsun.
...
İran Cumhurbaşkanı Hasan Ruhani'nin Yardımcısı Ali Yunusi'nin "Azeriler Türkçe konuşan Farstır" sözleri bana hiç yabancı gelmedi.
Hık demiş bizdeki milliyetçilerin "Türkiye'de yaşayan herkes Türktür" türü tanımlamalarının burnundan düşmüş.
...
Ulusalcı-Kemalist şeysi D.Perinçek, TBMM'nin erken seçim kararı almasıyla ilgili demiş ki; "Gazi Meclis bu kararla şehit Meclis olmuştur."
İslami kavramları hep muhafazakâr demokratlar mı istismar edecekti.
Bu arada şu hakkını teslim etmeliyim ki hakikaten çok komiksin be Perinçek.
...
16 yıllık AKP döneminde haramların, fısk-fücur ve münkeratın daha da yaygınlaştığını kim inkâr edebilir?
Mesela bugünlerde İstanbul caddelerinde reklam panolarında halka "İddaa heyecanı bambaşka" propagandası yaparak insanları kumara teşvik ve dâvet eden bizzat AKP iktidarının kendisi.
Durum bu kadar açık ve aleni, adamlar fısk ve fücurun tarafında olduklarını gizlemiyorlar bile. Dönemlerinde içki fabrikalarının artışından gururla söz edecek kadar da asgari dini duyarlılıklar bile umurlarında değil.
Hal böyleyken dünün muvahhidlerinin bile gözleri ampul ışığında öylesine kamaşmış ki kimse bu gerçekleri ya görmüyor ya da görmek istemiyor.
Muhtemelen birçok kimse tüm bu gerçeklerle Hesap Günü yüzleşmek zorunda kalacak ve tabii ki o gün iş işten geçmiş olacak.
...
AKP döneminin bir özeti de şu:
"Müslümanlar" kazandı, bireysel dini yaşantılarında rahat ettiler, derneklerinde daha rahat çalışma imkânına kavuştular, fakat İslam açısından bakıldığında kazanç bir tarafa devasa kayıplar söz konusu.
Her şeyden önce, İslam'ın bâtıl düzen için araçsallaştırılması ve payandalaştırılmasında zirve bir dönem oldu.
Hakla bâtıl alabildiğine birbirine karıştırıldı, bâtıla hak elbisesi giydirilme noktasında hoyratça davranılan bir dönem oldu.
İslam'ın özgünlüğü, bütüncüllüğü, hükümranlık iddiası gündemden düşürüldü.
Bir yerde İslam kazanmıyor da, "Müslümanlar" kazanıyorsa, orada İslam'la Müslümanlar arasındaki mesafe epey açılmış demektir.
...
Gâvurdan dost olmayacağını halen anlamayanlara, Allah'a dayanıp izzeti ancak O'nun yanında aramak gibi dünyada da âhirette de kazandıracak Mü'mince duruş yerine, şeytanlar arası tercihlerde bulunmayı siyaset zannedenlere,
Piton'un dışişleri şeysi Lavrov'un son açıklaması tam bir kapak niteliğinde.
Bu suratsız katil diyor ki; "Suriye'ye saldırı öncesi ABD'ye bizim kırmızı çizgilerimizi bildirmiştik. Görülen o ki onlar da bu kırmızı çizgilerimize dikkat ettiler."
Kısacası diyor ki bize ve bizim çıkarlarımıza dokunmayın da ne yaparsanız yapın, Esed veya İran bizim umurumuzda değil.
...
Bütün mesele şu:
Hak, onu kavrayan ve onda sebat edenlerce toplumsal bir temsiliyetle ortaya konulmadığı için çeşitli varyantlarıyla bâtılın sesi güçlü çıkmaya, sözü geçer akçe olmaya devam ediyor.
Zira hak gelince bâtıl zail olur, buzun güneşte erimesi misali eriyip gider.
...
"Ulu önder", "Gavs", "Kutub", "Efendi hazretleri", "Asrın müceddidi"...
"Bunlar, sizin ve atalarınızın isimlendirdiğiniz isimlerden başka bir şey değildir. Allah, bunlarla ilgili hiçbir delil indirmemiştir. Onlar, yalnızca zanna ve hevâlarına uyuyorlar. Oysa andolsun ki onlara Rablerinden yol gösterici gelmiştir." (Necm Sûresi, 23)
...
A Haber kanalı, Yunanistan Başbakanı Çipras'ın başbakan olmadan önce Ege yalnızca balıkların denizidir dediği halde şimdi Türkiye'ye karşı milliyetçi politikalar izlediğinden yakınıyor.
Demek ki devletin politikacıları dönüştürmesi ve kendi çizgis"İslami" yapının, bu niteliklere haiz liderlerin aktif destekçisi durumuna düşmüş olmalarıdır.
...
Adamın ismine boşuna "Devlet" dememişler. Yüzde 7 oyla tıkır tıkır devlet yönetiyor. 28 Şubat döneminin de şimdinin de "devlet"i o.
...
Türkiye'deki mevcut ekonomi-politiğin özeti, şu son medya devri olayında da açığa çıktığı üzere "Tencere dibin kara, seninki benden kara" çürümüşlüğünden ibarettir.
CHP'liler, kafadarları Doğan medyanın Demirören grubuna satışının Ziraat Bankası'ndan kıyak çekilen kredi ile gerçekleştiğini, Ziraat Bankası'nın bunun karşılığında Avrupalı bankalardan yüklü miktarda kredi almak zorunda kaldığını iddia ediyor, bir AKP'li köşe yazarı ise bu iddiaya cevap vermek yerine siz de 28 Şubat sürecinde İş Bankası'ndan Aydın Doğan'a az peşkeş çekmediniz, Dışbank'ı, Petrol Ofisi'ni aynı yöntemlerle ona verdiniz şeklinde cevap veriyor.
Kısacası al birini vur ötekine.
...
Ah ah. Müslümanların devleti olacaktı da, İ. YK adlı o şerefsiz zübbe şarkıcı tesettürü beş paralık eden bir klip yapıp yayınlayabilecekti öyle mi?
Bu yaptığın alçaklığı unutacağımızı zannetme zamane zübbesi. Elbet dünyada da sorulur hesabı.
...
İktidar partisinin medya ve halka ilişkiler uzmanları şunu hiç düşünmüyorlar mı:
Aşırı dozda propaganda ve dayatma boyutuna varan görünürlülük ters tepme riski taşır. Bir noktadan sonra insanlara yeter kardeşim bıktık dedirtebilir.
Sabah, öğlen, akşam televizyonda, radyoda sürekli Erdoğan ve Yıldırım'ın şu meydandaki, bu kongredeki konuşmalarının saatlerce canlı yayını bu tür bir etki yapabilir.
...
Türkiyeli Müslümanların,
Mazlum Suriye halkına yönelik kâfir Esed diktası ve hâmileri Rusya ve İran'ın 7 yıldır devam eden acımasız katliamlarını görmezden gelip, bu diktanın bazı askeri üsleri ABD ve müttefiklerince göstermelik olarak vurulduğunda zırlayanlar ile,
"Bu füzeler içimizi ferahlatmadı, çünkü yetersiz" sözünü söyleyebilecek bir konumsuzluğa, duruşsuzluğa düşmüş anlayış arasında sıkışmış olması esef vericidir.
Âlemlerin Rabbine dayanma bilincine ulaşamayanlar hep böyle zâlimlerden zâlim beğenmeye mahkûmdurlar.
...
Türkiye'de yargının 28 Şubat davası, Suriye'de ise NATO emperyalizminin operasyon tiyatroları aynı güne denk geldi.
28 Şubatçı 21 zâlime müebbet cezası verildi fakat bu ceza fiilen uygulamada olan değil sanal bir ceza.
ABD-İngiltere-Fransa şeytan üçlüsü ise, Esed diktasının birkaç boş üssünü bombaladı ve böylece bu alçak diktaya emperyalizm mağduru rolü oynama imkânı sağlamış oldu.
...
Son yıllardaki reddiyelerimizin özeti:
- İslam'ın, hükümranlık niteliği ve iddiası yok sayılarak bâtıl düzenlerin dekoratif unsuru haline getirilmeye çalışılmasına,
- Hayatı Allah'a secde/itaat ekseninde inşa etmek ve küfre, şirke ve sömürüye karşı bir duruş olarak yüksek sembolik değeri bulunan namazın, hayattan bağı koparılmış bir ritüele indirgenmesine,
- İslam dâvetinin/dâvasının karargâhları, yeryüzünü mescid (Allah'a itaat/secde mekânı) kılma mücadelesinin merkezleri olması gereken câmilerin/mescidlerin, laik rejimlerin propaganda merkezlerine dönüştürülmesine ve kapitalizmin mabedleri durumundaki AVM'ler bünyesinde lütfen yer verilen edilgen mekânlar haline getirilmesine,
- Rabbimizin apaçık emri ve Müslüman kadının kimliği durumundaki tesettürün, İslami hayat tasavvuru ve bütünlüğünden koparılarak bir aksesuara indirgenmeye çalışılmasına,
- Rabbimizin bütün kulları için var ettiği zenginliklerin belirli ellerde tekelleştirilmesine, yani biriktirme ve mutaffifîn ekonomisine karşılık paylaşım ekonomisini öngören İslam'ın infak mefhumu ve insani yardım çalışmalarının kapitalist yağma ve yığma karşıtı İslami mücadelenin bir parçası olmaktan çıkartılıp kapitalizmin vicdanına indirgenmesine,
LÂ diyoruz ve inşallah demeye devam edeceğiz, dönemsel rüzgârlara göre sözünü ve duruşunu değiştirenlerden olmayacağız.
...
- Kanka biliyor musun ben deist oldum.
- Anlamadım ne ist oldun?
- Deist be kanka, sen de hiçbir şey bilmiyon he.
- Peki deist olmadan önce ne idin kanka?
- Müslümandım ya, ne olacaktım. Annem babam Müslüman, ben de doğal olarak Müslümandım yani.
- Hımm. Peki deist olunca hayatında ne değişti? Merak ettim bak şimdi.
- Bir şey değişmesi mi gerekiyor kanka. Müslümandım deist oldum o kadar.
- Bence sen git ateist ol kanka. Hatta satanist filan ol, bak bu daha fiyakalı. Nasıl olsa bir şey değişmiyor.
...
Hadis kaynaklarının tedvini öncesindeki boşluk sürecinde, Müslümanların Allah ve Peygamber tasavvurlarını, hayat telakkileri ve ibâdet anlayışlarını tahrif etmek ve İslami değerleri tahfif etmek için kasten üretilmiş olan "miraç yolculuğu" benzeri Yahudi-Hıristiyan-Zerdüşt masallarına inananların, bugün cübbeli-cübbesiz din tüccarlarının uydurduğu nevzuhur masalları reddetmesi tutarsızlıktır.
Bir masal, salt sened tenkidinin esas alındığı, her şeyin Kur'an'la sağlamasının yapılması gereğini ifade eden metin tenkidi devre dışı bırakıldığı için çeşitli hadis kaynaklarına alındı diye masal olmaktan çıkmaz.
Kur'an'ın inşa ettiği "Allah'ın insana şah damarından da yakın olduğu" (Kaf 16, Bakara 186) tasavvur ve akidesini yerle yeksan eden Miraç rivayetlerindeki "namaz vakitleri pazarlığı"nın verdiği mesaj da çok açıktır:
"Ey Müslümanlar! Hz. Musa olmasaydı, o sizi düşünüp de namazı 50 vakitten 5 vakte indirmeye vesile olmasaydı haliniz nice olurdu."
Kullarının 50 vakit namazı kaldıramayacaklarını haşa düşünemeyen bir ilah ve bu emri almış ümmetine getirirken bir başka peygamberin ikazı üzerine o peygamberle Allah arasında haşa mekik dokuyup nihayet emri 5 vakit olarak hafifletmeyi başaran bir peygamber tasavvuru.
Rabbimizin apaçık Kitabı ortada dururken masallarla inşa olunan bir din anlayışı ve onun devasa çelişkileri...
...
Diyanet Başkanı mesaj yayınlamış "Mescid-i Aksa özgür değilse Müslümanların gönül özgürlüğü de yok demektir" diye.
Çok güzel, de kendisine şu soruyu sormak gerekir:
Peki Türkiye'deki camiler özgür mü, yoksa bizatihi başında bulunduğunuz kurum eliyle laik devletin vesayet ve tasallutu altında mı?
...
Ateisti "Ateist olduğumu Allah'ın bilmesi yeterli. Başka kimseye ispatlamak zorunda değilim" diye tivit atan bir ülkenin deisti de en fazla namazda huşuyu tam yakalayamamaktan yakınır.
Kısacası suni gündemlere kendimizi çok kaptırmayalım.
...
Koç'ların Opet'i trendi iyi yakalamış.
Bu firmanın son reklam filmi baştan sona vatan-millet istismarına dayalı. Opet'i sevmek aslında vatanı sevmekmiş de
haberimiz yokmuş. Koçum benim!
...
Toplumlar genelde balık hafızalı olsa da, Allah'ın gerçekleri unutmayan ve Hakka şahitlik eden kulları her zaman vardır.
Önce emperyalist ABD ile birlikte "Suriye'nin Dostları" tiyatrosu oynayıp, hem Suriye halkının kâfir Esed diktasına karşı haklı direnişini kirlettiniz hem de emperyalist kâfirlerin bölgeye yerleşmesine zemin hazırladınız.
Bu durumun Türkiye de dahil tüm bölgeyi tehdit ettiğini ve ABD'nin PKK-PYD'ye taşeron devlet kurdurma gayesi güttüğünü anladığınızda bu defa önceki yanlışınızı telafi etmek için eş büyük şeytan işgalci Rusya'yla işbirliğine mahkum oldunuz.
Bu yanlışlarınızın bedelini ise tüm bölge halkları ödemek durumunda kalıyor ve siz her durumda haklı çıkma becerisi göstererek günü kurtarıyorsunuz.
...
Geç gelen adalet adalet olmadığı gibi, vakti zamanında yapılmayan doğru tesbitler de doğru tesbit olma özelliğine haiz olmazlar. Basra harab olduktan sonra niçin harab olduğunu izah yerine, harab olma yoluna girildiğinde bunu görüp tesbit etmek ve gerekli tavrı takınmak gerekir.
Bugünkü Yeni Şafak'ta Özlem Albayrak'ın yazısını okuyunca bunları yazma gereği duydum. Bizlerin kaç yıldır söylemeye çalıştığımız, "durun kalabalıklar bu cadde çıkmaz sokak" deyip durduğumuz ve fakat maalesef en yakınımızdaki dünkü dâvâ arkadaşlarımızca bile kaale alınmayan hususları, Basra harab olduktan sonra bugün itiraf niteliğinde gazetelerde okumak doğrusu dramatik bir durum.
Son günlerin köpürtülen gündemlerinden olan deizm konusuna değinmiş bahse konu yazar, doğru bir tesbitle dindar kesimlerde yaşanan sorunun deizm değil sekülerleşme olduğunu belirtmiş ve demiş ki:
"Cumhuriyet ideolojisinin belirleyici ve karar verici olduğu tüm o yıllar boyunca dini cemaatler, alttan alta çok canlı ve faal kaldı. Ne zamanki AK Parti iktidarı, eski ideolojinin tüm kutsallarını kıra kıra iktidara geldi ve zamanla onları yok etti; dindarlar için refleks gösterilecek baskı ortadan kalkmış oldu.
Eh zaten 80’lerden itibaren Türkiye küreselleşmenin etkilerine önceki yıllara oranla daha açıktı, dindarlar da küreselleşmenin hayran olunası etiketiyle sunduğu yaşam tarzına kayıtsız kalamadı. Bu ilgi, sözünü ettiğim zincirlerinden boşanmış rahatlamayla birleşince “eylediğimiz işlere İslam ne der?” kaygısı, arada buhar olup uçtu gitti."
Dedim ya, Basra harab olduktan sonra bu doğru tesbitlerin bir işlevi yok artık. Allah'a ve O'nun dinine/ölçülerine tâbi olmayan, aksine onu kendisine tâbi kılmaya çalışan bir düzenin başına dindar yöneticiler gelmesi çelişkisini ve bu çelişkinin toplum üzerindeki ifsad edici niteliğini görüp bu konuda kesin bir tavır almadığınız sürece bu tür yazıları daha çok yazarsınız Özlem Hanım. Geçmiş olsun.
...
Bir yerde okudum, hoşuma gitti. Kâl ile olmasa bile hal diliyle bugün her daim yaşanmakta olan bir diyalog:
"-Oğlum internetin dışında da bir dünya var, biraz da orada vakit geçir.
-Ciddi misin baba, linkini atsana."
...
Bugünkü (10 Nisan 2018) gazetelerden bir haber:
"Başbakan Yıldırım, Afganistan'daki NATO üssünde inşa edilen Şehit Bülent Aydın Camii'ni açtı."
At izinin it izine karışmasının küresel bir misali.
NATO emperyalist küfrün savaş ve işgal gücü, Afganistan'da işgalci durumunda ve bu kâfir işgalci şebekenin üssünde, Türkiye'nin görevli askerleri için inşa ettiği bir cami.
Nereden baksan tutarsızlık, nereden baksan ahmakça.
...
Put kıran İbrahim (a.s.) değil de, put diken/çizen Azer olduktan sonra ister İmam-Hatipli ol, ister düz liseli.
İster başı açık ol, ister mütesettir, ne fark eder ki?
İstanbul'da bir İHL'nin duvarlarına İHL öğrencilerince çizilmekte olan M.Kemal figürü...
Figürü çizen öğrencinin tesettürü imrenilecek düzeyde, fakat inanç ve yaşayışının temelinde Kur'ani akide olmayınca o tesettürle put yapan bir kişi oluyorsun işte maalesef.
...
Resmi-ulusal kumar oyunu piyangonun her yılbaşı çekilişi sonrası gazetelerde "İkramiyenin büyüğü yine devlete" diye bir ifade yer alır ya.
İşte Türkiye'deki işleyiş hep böyledir. Burada piyangoda-kumarda olduğu gibi, aşkta da kazanan neticede hep devlet olur.
Şöyle ki: Bu toplum Menderes'e aşık olup ardından koşturur, Demirel'e, Ecevit'e, Türkeş'e, Erbakan'a, Baykal'a, Erdoğan'a aşık olup ardlarından koşturur (Kılıçdaroğlu'na demiyorum zira toplumun aşık olacağı bir özelliği yok adamın), Fetullah'a, Gavsa-mavsa, şuraya buraya aşık olup ardları sıra gider ve günün sonunda kazanan hep devlet olur.
Zira hep bu aşklardır toplumu sürüleştiren, devletin köhne-bâtıl paradigmasının farkına varmaktan alıkoyan ve neticede insanları bu bâtıl düzene bağlayan.
...
İttifak mittifak derken Erdoğan milliyetçi söylemlere kendini iyice kaptırdı. Almanya'da PKK yandaşlarına tepki gösterirken gözaltına alınan Yusuf Ünsal'a telefonda söylediği şu: "Bir Türkün nelere bedel olduğunu gösterdin."
Gömleği çıkardın anladık da, hiç değilse şu köhnemiş ırkçılık gömleğine sarılmayaydın. "Milliyetçilik ayaklarımın altındadır" diyeli şunun şurasında henüz üç-dört yıl oldu.
...
Rusya ve İran'ın himayesindeki kâfir Esed diktasının Duma'daki kimyasal katliamını gerekçe gösterip savaş imasında bile bulunan ABD'nin, diğer taraftan finosu Afgan hükümetiyle birlikte geçtiğimiz hafta Kunduz'da hafızların mezuniyet törenine saldırarak gerçekleştirdiği katliam konusunda basın toplantılarında sorulan soruları ısrarla cevapsız bırakması dünyadaki mevcut işleyişin mahiyetini gösteriyor.
Duma'da katledilen mazlumların cesetlerini emperyalist politikalarının malzemesi yapmak yerine sen Kunduz'un hesabını ver alçak ABD. Rakka, Musul ve geriye doğru onbinlerce insanlık suçunun da hesabı birgün elbet sorulacaktır.
...
Bu eleştiri ve sitemim toplumun ekseriyetinedir:
Birçok arıtma işleminden geçtiği halde musluğunuzdan geçen Terkos vb baraj sularını içmiyorsunuz, içmek için ya kaynak suyu satın alıyor ya da evinize su arıtma makinası alıyorsunuz değil mi?
Peki, asırlardır birçok toplumun kültürüyle karışmış, nice bid'at ve hurafelerle kirlenmiş mevcut din anlayışlarını niçin arıtma işleminden geçirme ihtiyacı duymadan alıp yaşatıyorsunuz?
Sebebi açık: Allah'ın dinini ve âhireti önemsemiyorsunuz ki, onu arı-duru anlama ve yaşama gibi bir derdiniz-dâvânız olsun.
...
Müslümanlar mevcut ulus-devletlerden (Türkiye'si, Suud'u, İran'ı, Mısır'ı, Pakistan'ı vs) akidevi olarak zihnen ve kalben kesin olarak teberri etmedikçe, gerçek bir İslami alternatif ortaya çıkarma imkânına hiçbir zaman kavuşamayacaklardır.
Bunun yerine, bugüne kadar olduğu gibi ulus-devletlerin kendi bâtıl gündemlerinde oyalanacaklar, ulus-devletlere İslami anlamlar yüklemeye kalkışan saptırıcı Samirilerin peşinde sürüklenip, hem dünyalarını hem âhiretlerini kaybetmeye devam edeceklerdir maalesef.
...
Eskişehir Osmangazi Üniversitesi'ndeki katliamla ilgili çok şey konuşuldu fakat asıl konu yine gündeme getirilmedi. İlginçtir, Müslümanlar bile artık egemenlerin ve onların egemen medyalarının gündemleriyle sınırlı kalıyor, asıl konuları gündeme getirme özgünlüğünü göstermiyorlar.
Dört insan, evet dile kolay dört insan bir psikopat tarafından katledildi ve o psikopat en çok 5-10 yıl cezaevinde kalacak ve sonra dışarı çıkacak.
Şimdi şu asli soruyu soralım:
Bu caniye karşı maktuller ve onların acılı yakınlarının haklarını koruyacak yegane uygulama olan Rabbimizin kısas hükmünü icra etmeyen yöneticiler bu durumda ne olmaktadır?
Kim ne dersi desin, Kur'an'ın "Allah'ın hükmüyle hükmetmeyenler kâfirlerin, zâlimlerin ve fâsıkların ta kendileridir" (Mâide, 44, 45, 47) açık beyanlarına göre fâsık, zâlim ve kâfir olmaktadırlar.
Şimdi Rabbimizin bu apaçık beyanları ortadayken, biz ne yapalım? Birilerinin yaptığı gibi, yöneticilerin hatırına Allah'ın ayetlerini mi eğip bükelim, yoksa yöneticilere Rabbimizin bu apaçık ayetlerini hatırlatıp onları Hakka mı dâvet edelim?
...
Veliaht prensle birlikte hızlı bir gâvurlaşma sürecine giren Suud'da iskambil turnuvası düzenlenmesine bizdeki muhafazakâr medya çok bozulmuş.
Vay sizi gidi gâvur Suudlular,
Kumar, fuhuş, faiz gibi tüm haramların yasak olduğu Türkiye gibi haza Müslüman bir ülke olmak varken gidip Amerikan gâvuruna özeniyorsunuz. Tüh size.
...
Diyanet, bu yılki Fıtır sadakası miktarını 19 TL olarak açıklamış.
Bankaları, holdingleri yüzde 200-300 oranında kârlar açıklarken, milyonlarca ailenin asgari ücretle köleliğe mahkûm edildiği laik-kapitalist bir düzenin din kurumundan da zaten bu sömürü düzenini ve onun çarklarını sorgulayacak açıklamalar beklemezdik.
Allah Rasulü (a.s.)'ın getirdiği tevhid ve adalet dinini bırakıp, Emevi ve Abbasilerin peydahladığı zulüm ve sömürüyle uyumlu saray dinine tâbi olanlara, ona omuz verenlere yazıklar olsun.
...
Bir taraftan peşine taktığı dindar kesimi sağcılık, milliyetçilik, kapitalizm gibi çağın ilhad ideolojilerine sürükleyen AKP, diğer yandan faiz, kumar gibi haramları resmi imkânlarla daha da çeşitlendirip cazip hale getirerek toplumsal ifsadı artırmaktadır.
Son günlerde medyada ve İstanbul caddelerinde herkesin gözüne sokulan AKP döneminin resmi kumarı İddaa reklamları bu ifsadın sadece bir parçasıdır.
"Merhale fıkhı" gibi argümanlarla bu müfsidlere İslami açıdan meşruiyet peydahlamaya kalkışan dünün muvahhidi bugünün ise Samirilerine ithaf olunur.
...
Âlemlerin Rabbi'ne ve O'nun emir ve yasaklarına karşı toplumda zaten geçmişte de var olan duyarsızlık ve laubaliliğin son dönemde daha da yaygınlaşmış olmasının sebeplerinden biri de, Müslümanların mevcut bâtıl düzen karşısındaki akidevi duruşlarını terk etmiş ve dolayısıyla onun ifsadına karşı gardlarını düşürmüş olmalarıdır.
Bu düzenin bâtıl anayasasının revizyonu başta olmak üzere, restorasyonu ve aynı bâtıl temeli üzerine kimi dekoratif değişimlerle yeniden inşası konusunda destekleri istendiğinde İslami kesimler akidelerini (Rabbimizle lâ ve illa üzerine yaptıkları akidleşmeyi) unutarak desteğe koşmak yerine, Yusuf (a.s.)'ın şu tutumunu örnek alsalardı bugünkü ifsad ve çürüme yaşanmazdı:
"Rabbim! Bana zindan, bunların benden istediklerinden daha iyidir. Eğer onların hilelerini benden çevirmezsen, onlara meyleder ve cahillerden olurum, dedi." (Yusuf, 33. ayet)
...
Hükümette CHP olsaydı ve Suriye'deki katliamın başat failleri Rusya ve İran liderleriyle dünkü gibi ileri derecede dostluk mesaj ve pozları verilseydi yer yerinden oynardı.
Vallahi yatacak yeriniz yok ey Müslümanımsılar. AKP'nin ampulu bu kadar mı kamaştırdı gözlerinizi?
Kur'an'ın deyimiyle gözlerin dehşetle bakakalacağı o çetin hesap gününden önce gözlerinizi ampulun illizyonundan kurtarsanız iyi olacak.
...
A'raf Suresi 179. ayette yer alan "hayvandan da aşağı olan insanlar" tanımlamasının güncel bir yansıması olarak yaygınlaşan çıplaklık, teşhircilik ve ayağa düşen cinselliği gösterebiliriz.
Mesela kendisine kur yapan erkek güvercinlerden sürekli kaçan dişi güvercinler, belgesellerde gösterilen diğer birçok hayvan türünde gözlenen aynı durum, hayvanlar dünyasında bile cinselliğin ayağa düşen bir durum olmadığını, bir şerefinin, belli kurallara bağlı bir işleyişinin olduğunu gösteriyor.
Oysa modernizm adı verilen tuğyanla birlikte insanlık aleminde tüm değerler gibi cinsellik de olabildiğince ayağa düşürülmüş durumda ve ortalık dişi güvercinler kadar bile şerefini bilmeyen kadınlarla ve aynı düzeydeki erkeklerle dolmuş halde.
Şehid Abdullah Azzam'ın tanımlaması ne kadar yerinde: "Onlar kadının özgürlüğü derken kadına kolay ulaşma özgürlüğünü kastediyorlar."
İslam'ın belirleyici olmadığı bir hayatın kendilerini hayvanlardan da aşağı kıldığını insanlara anlatamamak ne acı.
...
Doğu Guta'da en son sığınaklarda napalm bombalarıyla katledilen mazlumları ve onların katili liderleri aynı anda kucaklayabilmek, AKP'yi AKP yapan kıvraklığın son eseri.
Bu kıvraklık bu dünyada iş yapar fakat ahirette ateşten başka getirisi olmaz.
...
Erdoğan-Piton-Ruhani'nin basın toplantısında aynı dili kullanmaları, birbirlerini iltifatlara boğmaları, terörist tanımı üzerinden ayrım yapmadan Suriye'deki tüm örgüt ve direniş gruplarını mahkûm edip, Esed rejimi ve destekçileri Rusya ve İran'ın işgalini meşrulaştırmaları umarım birilerini utandırır.
Tam da Esed şebbihası ulusalcı şeysi D.Perinçek'in ağzına layık bir basın toplantısıydı. Tadından doyamamıştır.
...
Alpaslan Türkeş'in toplum ve devlet yönetimine dair inandığı ölçüleri dile getirdiği, yani hayat rehberi olarak yazıp öne sürdüğü kitabı "Dokuz Işık" kitabıydı. Yaşadığı sürece insanları bu kitapta dile getirdiği kendi ölçülerine çağırdı.
İnsanlar yaşadıkları sürece neyi yüceltiyorlar ve insanları neye çağırıyordularsa öldükten sonra da onunla anılmalıdır.
Yaşarken "Dokuz Işık" kitabı, ölümünden sonra kabri başında Kur'an, dürüst bir yaklaşım değil.
Bir hayat nizamı olan İslam ve onun kaynağı olan Rabbani hayat rehberi Kur'an, bu muameleyi asla kabul etmez.
...
Bir dükkanda "Kilo ile halı" reklamı gördüm, garipsemedim.
Niçin mi?
Yanmayan kefenden güllü Yasin kitaplarına din ticaretinin alıp başını gittiği ve neredeyse kiloyla din satılacak bir duruma gelindiği bir ülkede kiloyla halı satılmış çok mu?
...
Afganistan'da bir medreseye hafızlık eğitimi mezuniyeti töreni sırasında yapılan hunharca hava saldırısı sonucu onlarca (toplam maktul sayısı en az 101) hafız yavrumuzun katledilmiş olması, bu Ümmetin dünyada bir kalesinin, bir devletinin olmadığını bir kez daha acı şekilde bize hatırlatmıştır.
Ümmetin kalesini/devletini inşa etme mücadelesi her Müslümana farz-ı ayındır.
...
İşte bir Furkan Günü daha.
Önceliği ve dolayısıyla davası Türkiye olanlar Rusya'nın inşa edeceği nükleer santralin temel atma töreninden ötürü gururlular,
Önceliği İslam ve dolayısıyla davası İslam olanlar ise, yüzbinlerce Müslümanın kanına giren Piton'un ülkeye girişini engelleyecek güçleri olmadığı için üzgün ve utançlılar.
Fakat şunu biliyoruz ki, Hesap Günü işler değişecek, bugün gururlu olanlar orada pişman, bugün üzgün olanlar orada mesut olacak inşallah.
...
Küreselci oldunuz, liberal oldunuz, laik oldunuz, Avrasyacı oldunuz, ulusalcı oldunuz, milliyetçi oldunuz, kapitalist oldunuz.
Bir Müslüman olamadınız be arkadaş.
...
CHP hükümette olsaydı (iktidarda demiyorum zira değiştirilmesi teklif bile edilemeyen 6 oklarıyla zaten iktidardalar), önce Çeçenistan, Kafkasya ve şimdi de Suriye'de onbinlerce Müslümanı hunharca katleden Piton adlı katil bir tesis açılışı için Türkiye'ye gelecek olsaydı yer yerinden oynardı, İstanbul'da Beyazıt Camii başta olmak üzere şehirlerin büyük camileri önünde ses getiren protesto gösterileri düzenlenirdi.
AKP söz konusu olunca ve onlar yapınca her şey meşru (!) oluyor değil mi? Hey gidinin Müslümanları (!)
...
Gençler, gençler!
Kur'an'ı evet laik bir partinin kongresinde okumayın, fakat onların dediği gibi kabirlerde de okumayın.
Bizatihi hayat alanlarında okuyun. Zira;
"Bu Kur'an, diri olanları uyarmak ve kâfirlerin üzerine sözün hak olması için indirilmiştir." (Yâsîn, 70. ayet)
...
Hani Macron garip garip şeyler söyleyince Erdoğan yüksek frekanstan kendisine tepki göstermiş ya.
Düne kadar aynı akideyi paylaştığımız ve fakat şimdilerde muhafazakâr demokratlaştırılanlardan oluveren bazı arkadaşlar rahatsız olsalar da bizim yaptığımız da,
Erdoğan "İslam'la laiklik bağdaşır", "Paranın dini imanı olmaz", "Kur'an'ı kabirlerde okuyun" gibi garip garip konuşmalar yaptığında bunlara karşı üstelik frekansı yükseltmeden akidemizin emrettiği reddiye ve itirazı dile getirmekten ibarettir.
...
Ölüme methiye:
Sen varsın da ey ölüm
İnsan bu kadar cehul ve zelum
Ya sen olmasaydın ne olurdu
İnsan denen dizginlenmez bu zalim
Sen varsın da ey ölüm
İnsan biriktirmekle malum ve malul
Ya sen olmasaydın tutulur muydu
Doymak bilmez had tanımaz bunca kul
Sen varsın da ey ölüm
İnsanda dağlar boyu bir kibir
Ya sen olmasaydın eyvah
Yeryüzü dolup taşardı müstekbir
...
Her inancın/dünya görüşünün kendisini ifade ettiği, fert ve toplum hayatında kendisini temsil eden sembolleri vardır.
Bu sembollerden biri de el işaretleridir. Dünya görüşleri, onları sahiplenen mensuplarınca temel değer yargısını ifade eden el işaretleriyle sembolize edilegelmişlerdir.
Rasulullah (a.s.)'dan bugüne İslam'ın tevhid öğretisinin işaret parmağıyla sembolize edilmesini bu cümleden olarak ifade edebiliriz.
Diğer birçok dünya görüşünün de mensupları tarafından el işaretleriyle sembolize edildiği vakidir. Mesela Türk milliyetçiliği ideolojisi, kendisini kurt başını sembolize eden el işaretiyle ifade etmektedir. Zira Türk milliyetçiliği için temel değer Türklüktür, "Her şey Türk için, Türke göre ve Türk tarafından"dır.
Temel değeri Türklük olduğu için de milliyetçilik ideolojisi kendisini Türkleri sembolize ettiği düşünülen kurt işaretiyle ifade etmiştir.
Görüldüğü üzere insanlar en çok neye değer veriyorlarsa kendilerini her alanda onunla ifade etmektedirler.
Dava ve hayat nizamı olarak tevhid akidesini seçmişlerse hayatlarındaki semboller de o seçime uygun oluyor, başka bir dünya görüşünü seçmişlerse onun sembollerini benimsiyorlar.
Bu ikisinin arasını bulmaya çalışmak ise sentezciliktir ve İslam, bütüncül bir dünya görüşü ve hayat nizamı olarak her türlü sentezciliği temelden reddetmiştir.
...
Müslümanın söylem ve eylemleri tepkiselliğe değil bizatihi İslam'ın ölçü ve öğretilerine dayanmalı.
Zira tepkisellik her zaman insanı hak ve adaletten uzaklaştırma riski taşır.
Tepkiselliğin nasıl yanlış sonuçlar doğurduğuna bir misal olarak "Ne mutlu Müslümanım diyene" sözünü verebiliriz.
1930'ların Alman nazizmi ve İtalyan faşizminin akıl ve iz'an dışı öğreti ve sloganlarının buraya uyarlanmış bir versiyonu olan "Ne mutlu Türküm diyene" sloganına tepki olarak bazı Müslümanların dile getirmekte olduğu işbu "Ne mutlu Müslümanım diyene" sloganı kulağa hoş gelse de Kur'an'la açıkça çelişen bir slogandır.
Zira Kur'an'da Rabbimiz, dünya ve âhiret mutluluğunu Müslümanım diyenlere değil bizatihi Müslüman olanlara vadetmekte, "İman ettim, Müslümanım" demekle, bu iddialarında sınanmadan insanlar için kurtuluşun/ebedi saadetin olmayacağını bildirmektedir.