24-03-2008 10:42

`Firavun`un sarayındaki Mümin kıssası, imandan yana net tavır almanın mesajıdır`

`Ne `Firavun`un sarayında imanını gizleyen Mümin` kıssası, ne de Hz. Yusuf`un kıssası, bugün batıl sistemlerle içli dışlı olmaya dayalı, sistem içi konumlarını korumak için inandıklarını eğip bükmekten kaçınmayan, batılın kutsallarına tazim ve bağlılık gösterileri sunan yöntemlere dayanak teşkil edecek bir mahiyete sahiptir. Tam tersine bu kıssalar bize, hangi konumda olursak olalım imamızla asla çelişmemeyi, onun gereğini yapmaktan kaçınmamayı öğretmektedir.`

`Firavun`un sarayındaki Mümin kıssası, imandan yana net tavır almanın mesajıdır`

Özgür-Der Bursa Şubesi'nin düzenlediği aylık eğitim seminerlerinde bu ay "Firavunun Sarayında İmanını Gizleyen Adam" kıssası konu edildi. Kur'an-ı Kerim'de, Mümin Suresi 28-45. ayetler arasında konu edilen bu kıssanın mesajı ve günümüz sosyal ve siyasal işleyişinde Müslümanlar için taşıdığı anlam üzerinde duran Şükrü Hüseyinoğlu, "Firavun'un sarayında imanını gizleyen Mümin kıssası, bizlere imanın gizlenmesinin fıkhını anlatmaktadır. İman nereye kadar gizlenebilir, böyle bir tutumun meşruiyeti nereye kadardır? Bu kıssa bize bunun cevabını vermektedir" diye konuştu.

 

Mümin Suresi'nde söz konusu edilen “Firavunun sarayında imanını gizleyen Mümin” kıssasının mesajının bazı kesimler tarafından ters yüz edildiğini kaydeden Hüseyinoğlu, "Bu kıssa, bazı çevrelerce, Kitab'a uymak yerine kitabına uydurmak olarak niteleyebileceğimiz, Kur’an’a parçacı yaklaşım ve onun mesajlarına tabi olmak yerine, sahip olunan mevcut anlayış ve tutumlara Kur'an'dan dayanak bulmak çabasına muhatap kılınan Kur’an mesajlarından biridir. Bu kıssada sözkonusu edilen ve kaynaklarda, adı Harbil veya Hazkil olup, Firavun'un sarayında Hazinedar olarak görev yaptığı belirtilen "İmanını gizleyen Mümin", bazı kesimler tarafından sistem içi mücadele ve takiyye konusunda dayanak olarak öne sürülebilmektedir. Bu kıssada anlatılan Müminin durumu ve Hz. Yusuf'un Mısır'da yönetici olması, bugün "kaleyi içten fethetme" adına batıl sistemlerle içli dışlı olan, egemenlere yaranmak gayesiyle doğruları eğip büken, batıl sistemlerin kutsallarına bağlılık gösterileri yapıp tazimde bulunanlar tarafından, bu yaptıklarına dayanak ve meşruiyet kaynağı olarak gösterilmeye çalışılmaktadır. Oysa bu yaklaşım, söz konusu Kur'an mesajlarını çarpıtmaktan başka değildir. Zira bu kıssada söz konusu edilen Mümin, imanını bir süre gizlemiş fakat imanını açıkça ortaya koyması ve onun gerektirdiği tavrı takınması kaçınılmaz olan ilk anda imanının gereğini yapmıştır. Hz. Musa'yı öldürmek için kabineden karar çıkarmak isteyen Firavun'a itiraz edip, kendisinin de Hz. Musa gibi yalnızca alemlerin Rabbi yüce Allah'ı Rabb olarak kabul ettiğini dile getirmiştir. Bunun sonucu olarak da Firavun tarafından zindana atılmıştır. Bu kıssada verilen mesaj, imanı gizlemek değil, imanın gerektirdiği bir tavırla sınanıldığında, ertelemeden imandan yana net tavır almaktır."

 

Hz. Yusuf kıssasının da, batıl sistemlerin işleyişine dahil olmaya dayalı yöntemlere dayanak olamayacağını ifade eden Hüseyinoğlu,  sözlerini şöyle sürdürdü: "Hz. Yusuf'la ilgili olarak Kur'an'da Yusuf Suresi 56. ayette şu önemli bilgi verilmektedir: 'Ve böylece Yusuf'a orada dilediği gibi hareket etmek üzere ülke içinde yetki verdik. Biz dilediğimiz kimseye rahmetimizi eriştiririz. Ve güzel davrananların mükâfatını zayi etmeyiz.' Dolayısıyla ne "Firavun'un sarayında imanını gizleyen Mümin" kıssası, ne de Hz. Yusuf'un kıssası, bugün batıl sistemlerle içli dışlı olmaya dayalı, sistem içi konumlarını korumak için inandıklarını eğip bükmekten kaçınmayan, batılın kutsallarına tazim ve bağlılık gösterileri sunan yöntemlere dayanak teşkil edecek bir mahiyete sahiptir. Tam tersine bu kıssalar bize, hangi konumda olursak olalım imamızla asla çelişmemeyi, onun gereğini yapmaktan kaçınmamayı öğretmektedir."

 

Hüseyinoğlu şöyle devam etti:

 

"Bu kıssada sözü edilen ve kaynaklarda Firavunun hazine bakanı Harbil ya da Hazkil adındaki kişi olduğu belirtilen “İmanını gizleyen Mümin” konusunda şu temel hususları zikredebiliriz:

 

-   Söz konusu kıssa, imanı gizlemenin fıkhını bildirmekte/öğretmektedir. Şayet bir kimse inanmış ve bunu bir süre açıklamamışsa, imanının gerektirdiği bir tavır takınması kaçınılmaz olduğunda bu tavrı ortaya koyması gerektiği mesajı verilmektedir bu kıssayla.

 

- Kıssada söz konusu edilen Mümin, Hz. Musa’nın Firavun'a ve kabinesine daveti esnasında iman etmiş, fakat o anda imanını açıklamayıp gizlemiştir. Bu gizleme durumu Firavun'un Hz. Musa ve iman edenlere karşı alacağı tedbirleri görüşmek üzere topladığı ilk kabine toplantısına kadar sürmüştür. İlk sınavda imanının gereğini açıkça ortaya koymuş, Hakkı açıkça savunmuştur.

 

-   söz konusu Mümin kişi, bugün bazı kesimlerin bütün enerjilerini harcadıkları “kaleyi içten fethetme” gibi bir anlayışla imanını gizlemiş değildir. Ferdi bir kararla bir süre imanını açığa vurmamış, fakat açığa vurmak kaçınılmaz olduğunda da bunda tereddüt etmemiştir. Kaldı ki bugün yapılan imanı gizlemek değil, imanı batıl söylemlerle sentezlemek, hakkı batıla bulamak, imana zulüm karıştırmak, onu eğip bükmek, onu batıl ideolojilerin kavram ve tabularıyla kirletmektir.

 

- Bu kıssada verilen mesaj, imanı gizlemek gibi bir yola gidildiğinde, bunun nereye ve hangi hale kadar meşru olacağı, imanın nereye kadar gizlenebileceği hususudur.

 

- Önemli bir husus da, bu Müminin, Firavun'un sarayında iken, Hz. Musa’nın davetini işitip orda iman etmiş olmasıdır. Yani saraya imanı olduğu halde girip imanını gizlemiş değildir.

 

- Burada söz konusu olan, imanın ferdi bir kararla ve sonu gelmez bir tutum olarak değil bir süreliğine gizlenmesidir. Burada bir cemaat tavrı söz konusu değildir. İmanın batılla bulandırılması, imana zulüm karıştırılması da söz konusu değildir. Bugün imanını dile getirip, sonra da çağdaş Firavunların sarayında imanını eğip bükenler, onu batıl ideolojilerle sentez edenler, onların kutsalları önünde eğilenlerin durumu çok farklıdır.

 

- Firavun'un sarayında imanını gizleyen Mümin, sorumlulukla ilk karşılaştığında, gizlediği imanının gereğini yapmış, zalime karşı koymuş, mazlumu açıkça savunmuştur. Bugün imanını gizlemediği halde zalimleri memnun etmek çabasına girişip onların zulümlerine ses çıkarmayanların yaptığı, imanı gizlemek değil imana ihanet etmektir.

 

- Bu kıssa takiyye anlayışına asla dayanak kılınamaz. Zira burada buradaki durum ile takiyye arasında hiçbir benzerlik yoktur. Zira takiyye, bir baskı ve zorlama durumu karşısında iman sahibi olunduğunu inkar etmek, yani inandığı halde inanmadığı söylemek halidir. Burada ise böyle bir durum olmamıştır."

 

Seminerin sonunda, Şükrü Hüseyinoğlu dinleyicilerden gelen soruları cevapladı.

 

 

YORUMLAR
Henüz Yorum Yok !