`Zulme karşı direnmek, her Müslümanın görevidir`
Kırbaşoğlu: Dünyada olan bitenler karşısında bir tavır takınmak, adaleti ikame etmek, zulme karşı direnmek her Müslümanın görevidir. Müslümanların bu duruşu batılı insanların yeryüzündeki hegemonik amaçları önünde bir engel teşkil ediyor. Bundan dolayı Batı, dünya kamuoyuna Müslümanları medeniyetten yoksun, önüne geleni öldüren, kelle kesen el kesen, harem kuran şeklinde yansıtıyor
Dünyada ve Türkiye'de İslamofobyanın dayandığı temeller neler? Hangi amaçla kullanılıyor? Bu doğrultuda İslam ve Müslümanlar üzerine oluşturulan yanlış imaj nasıl düzeltilir?
Dünyada ve Türkiye’de İslamofobyanın dayandığı temelleri, hangi amaçla kullanıldığını ve bu doğrultuda İslam ve Müslümanlar üzerinden oluşturulan yanlış imajın nasıl düzeltileceğini Prof. Dr. M. Hayri Kırbaşoğlu cevapladı...
* "Filistin’de çaresizlik içinde kalmış bir insanın, köşeye kıstırılmış kedi misali başka bir şey yapması mümkün değil. Bunun adına terör demek haksızlık olur. Aynı şekilde Afganistan’da memleketini savunanların, Irak’taki direnişçilerin terörist olarak nitelendirilmesi tamamen bu İslamofobya oyunun bir parçası. Batının terör olarak nitelendirdiği olayların büyük bir kısmı direniş hareketidir."
* "Batı, işgalci politikalarını meşrulaştırmak için İslamofobyaya sarıldı."
* "Türkiye’de İslamofobya, siyasi çıkarlar uğruna bir araç olarak kullanılıyor."
* "Öncelikle Amerika, İngiltere ve İsrail’in yeryüzünde bugüne kadar yaptığı terörlerin hesabını sormamız lazım."
* "Türkiye’de “yaşasın şeriat” diyen de, “kahrolsun şeriat” diyen de şeriatın ne olduğunu bilmiyor."
İşte "Dünden Yarına" belgeselinin yapımcılarından Ayşe Selcan Sever'in, İslamofobya konusunda Prof. Dr. Mehmet Hayri Kırbaşoğlu ile yaptığı röportaj:
İslamofobya’nın ortaya çıkışını tetikleyen sebepler nelerdir?
İslamofobya, Demirperde bloğunun yıkılmasından sonra Batı’nın başka bir “öteki”ye ihtiyaç duyması ve bu öteki olarak da İslam’ı seçmesi sonucunda ortaya çıkan bir kavram. Amerika’nın Afganistan ve Irak işgalleri; İsrail’in Filistin’deki politikaları dünyada büyük bir tepki çekiyor. Batı, buradaki işgalci, sömürgeci politikalarını meşrulaştırmak için bir “öteki”ye muhtaç.
İslamofobya kavramı hangi ihtiyacı karşılıyor?
İslamofobya yani İslam korkusu Batı tarafından ortaya atılan sanal bir kavram. İslamofobya, İslam dünyasını işgal eden, sömüren, insan hakları ihlallerine zemin hazırlayan, despotizmi destekleyen, insanların emeklerini sömüren yani kendi memleketlerinde yapamayacakları ne kadar kötülük varsa İslam dünyasında gerçekleştirmeye çalışan güçlerin, bunu kamufle etmek için ortaya attıkları bir kavram.
“Terör” mü, yoksa “direniş” mi?
Amerika’nın, İngiltere’nin ve İsrail’in işlediği devlet terörünü ele almadan bireysel veya grup terörünü tartışmak abes olur. Çünkü Filistin’de çaresizlik içinde kalmış bir insanın, köşeye kıstırılmış kedi misali başka bir şey yapması mümkün değil. Bunun adına terör demek haksızlık olur.
Aynı şekilde Afganistan’da memleketini savunanların, Irak’taki direnişçilerin terörist olarak nitelendirilmesi tamamen bu İslamofobya oyunun bir parçası.
Batının terör olarak nitelendirdiği olayların büyük bir kısmı direniş hareketidir. 150’ye yakın terör tanımı olduğunu, üzerinde ittifak edilen bir terör tanımı olmadığı, milletlerin veya çıkar gruplarının işlerine göre bazı hareketleri terör, bazılarını direniş olarak nitelendirdiği bilmek lazım. Burada çifte standart olduğunu bildiğimiz zaman İslam dünyasının ne kadar mağdur duruma düşürüldüğünü daha iyi görebiliriz. Öncelikle Amerika, İngiltere ve İsrail’in yeryüzünde bugüne kadar yaptığı terörlerin hesabını sormamız lazım. Sonra bizim de hatamız varsa, bunları değerlendiririz.
Batı, Müslümanları neden genelde şiddetle özdeş görüyor?
Dünyada olan bitenler karşısında bir tavır takınmak, adaleti ikame etmek, zulme karşı direnmek her Müslümanın görevidir. Müslümanların bu duruşu batılı insanların yeryüzündeki hegemonik amaçları önünde bir engel teşkil ediyor. Bundan dolayı Batı, dünya kamuoyuna Müslümanları medeniyetten yoksun, önüne geleni öldüren, kelle kesen el kesen, harem kuran şeklinde yansıtıyor.
Türkiye’de İslamofobya kavramı niçin kullanılıyor?
İslamofobya söylemini dışarıdan ilham alınarak, “aaa bu çok kullanışlı bir şey, politik pozisyonumuzu güçlendirmek için biz de bunu kullanalım” diyerek kullanan insanlar çok yaygın. İslamofobya, Türkiye’deki dindar insanların dinî hassasiyetlerini rencide edecek kadar kaba, çirkin bir biçimde kullanılmaktadır.
İslamofobya, siyasi çıkarlar uğruna bir araç olarak kullanılıyor. Bir takım insanlar “Bize rey vermezseniz İslamcılar, şeriatçılar gelir” şeklinde insanları korku politikalarıyla güderek, korkuları üzerinden siyasi saltanatı sürdürme çabası içerisindeler. Ama son günlerde yapılan anket çalışmalarının sonuçlarına bakıldığında Türkiye’de dinden kaynaklanan toplumsal, politik bir tehdit olmadığı çok açık bir biçimde görülüyor.
Peki, ülkemizdeki İslamofobyanın farklı alanlardaki tezahürleri hakkında neler söylemek istersiniz?
Türkiye’de çağdaşlaşmayı batılılaşma olarak algılayan algılayan bir grup, batının en kokuşmuş hayat tarzını kendisine yaşayış tarzı seçmiş, açılıp saçılmayı, orasını burasını göstermeyi, cinselliği kontrolsüz bir biçimde ortaya çıkarmayı veya toplumsal ahlakın kabul edemeyeceği bir takım ilişki biçimlerini yaygınlaştırmayı kendisine adeta din edinmiş.
Toplumun değerleriyle sosyolojik yapısıyla barışık olmayan bir kesim başörtüsünü bir tehdit olarak görüyor, batılı dünya görüşlerini ve yaşam tarzlarını topluma dayatmaya çalışıyorlar.
Batının yaşam tarzını olduğu gibi benimseyen bir toplum yaratma çabası var. Bugün yaşadığımız kavganın temelinde ise bu projenin akim kalması yatıyor. Toplum her türlü dayatmaya rağmen direnmiş ve öz kimliğine sahip çıkıyor. Bu toplum 1000 seneden beri gelen kimliğini yaşamak istiyor. Birileriyse bu kimliği yanlış, zararlı, kötü görmektedir. Bunların dışarıdaki oryantalistlerden veya İslamofobyayı bir araç olarak kullanmak isteyen batılıların düşüncesinden çok da farklı bir yanları yoktur. Hatta çoğu zaman batılılardan daha aşırı, garazkâr, din konusunda tarafgir tutumlar sergileyebilmektedirler.
Türk toplumunun sosyolojik yapısı ortadadır. Akıntıya karşı kürek çekmenin bir anlamı yok. İslam’la didişmekten, Müslümanlarla uğraşmaktan, onları bir öcü gibi göstermekten vazgeçilerek İslami değerlerin sadece inananlar için değil, inanmayan insanların da yararlanabileceği bir değerler manzumesi olarak bu topluma nasıl sunulabilir sorusunun cevabı üzerinde durulması lazım.
İslamofobyayla ve tüm dünyada Müslümanlara karşı sergilenen hoşgörüsüzlük, ayrımcılıkla mücadele etmek için neler yapılabilir?
Esas sorun dezenformasyon, bilgi kirlenmesi. İslam doğru bir biçimde öğrenilirse, herkes kendi yolunu bulacaktır.
Türkiye’de “yaşasın şeriat” diyen de, “kahrolsun şeriat” diyen de şeriatın ne olduğunu bilmiyor. Din konusunda ağzı olan herkes konuşuyor. Ama bu konunun bir uzmanlık alanı olduğu artık görülmeli. Din konusunda, bilgilerimizi sağlam temeller üzerine oturtmamız lazım. Televizyonlarda yayınlanan dini programlara toplumsal talebin güzel olmasıyla birlikte rating kaygısından dolayı İslam’a aykırı, hurafeci, yanlış bilgiler içeren programlar büyük bir yekûn tutuyor. Türkiye’deki egemen dini söylemin, dini bilgilerin gözden geçirilmesi gerekir. Çok iyi bildiğimizi zannettiğimiz Müslümanlığı öğrenmek için önümüzde çok uzun bir yol olduğunu görmemiz lazım. (Kanal A Haber)