Adil şahitlerden olmak
Adil olan kişi her daim izzetlidir gücünü Allah’tan alır. En yakını olsa bile zerre kadar adaletten şaşmaz ve adil şahitlik yapar. Dünya bu adil şahitlik yapan kişiler ile dengede duruyor.
Hızır Yıldırım / İslam ve Hayat
Evet adil şahsiyet ve ahlâklı kişilik, Resüllahın en önemli iki vasfıdır.
Bunlar kişide olursa bir çok şey hallolur.
Adil şahitlik etmek demek; Allah arkanda sana desteği her zaman hazır demektir, kişinin arkasında Rabbi olunca sırtı yere gelir mi?
İslam toplumu bu iki vasfını kaybedince ne izzet kaldı ne de şeref.
Dürüst ve erdemli şahsiyet pahalı bir “mülk”tür herkeste bulunmaz.
Kişiliğini ve onurunu kaybeden her şeyini kaybetmiştir.
Adaletli olmak demek her daim dik duran demektir.
Kişi adil olunca zulmetmez, aşağılamaz, tekfir etmez, kınamaz yapıcı bir şekilde eleştirir, yıkıp dökmez her daim insan kazanır , kaybetmez.
Yaptığı her işte Rabbinin rızasını gözetir; kişiden herhangi bir teşekkür beklemez o zor günün hesabından korkup sakınır.
(Ve şöyle derler:) “Biz, sizi ancak Allah rızası için yediriyoruz. Sizden ne bir karşılık, ne de bir teşekkür bekliyoruz! Şüphesiz ki biz, asık suratlı ve çatık kaşlı bir günde Rabbimizden korkuyoruz. Allah da onları o günün şerrinden korur. Onlara bir parlaklık ve bir sevinç verir.” (İnsan Suresi 9-10-11)
Adil olan kişi her daim izzetlidir gücünü Allah’tan alır. En yakını olsa bile zerre kadar adaletten şaşmaz ve adil şahitlik yapar. Dünya bu adil şahitlik yapan kişiler ile dengede duruyor.
“Ey iman edenler, kendiniz, anne-babanız ve yakınlarınız aleyhine bile olsa, Allah için şahidler olarak adaleti ayakta tutun. (Onlar) ister zengin olsun, ister fakir olsun; çünkü Allah onlara daha yakındır. Öyleyse adaletten dönüp heva (tutkuları)nıza uymayın. Eğer dilinizi eğip büker (sözü geveler) ya da yüz çevirirseniz, şüphesiz Allah, yaptıklarınızdan haberi olandır.” (Nisa, 135)
Adil şahitlik yapan kişi kınayıcının kınamasından korkmaz özü ve sözü doğrudur. Yalan yere şahitlik yapmaz. Güvenilir emin şahsiyettir. Koruyup gözetir, şefkat kanatlarını indirir. Resülleri Resül yapan, bu vasıfları üstünde taşımalarıdır.
Şehadet âlemi yaptığımız her olaya şahittir.
Toplumsal günaha her daim dikkat etmemiz gerekir. Alenen yapılan günahta, o zorlu hesap gününde, o günaha şahitlik yapanda getirilir.
Kişinin üzerinden, siyasal partinin üzerinden, devlet başkanının üzerinden, sosyal grubun üzerinden, anne ve babanın, akrabanın ve buna benzer İslam dışı ideolojiler üzerinden adalet tesis edilemez, bunların hepsini kapsayan Allah (c.c.) emrettiği yerden yani Kur’an’dan adalet tesis edilir.
Mevcut batıl düzenler kanunlar yapar, bu kanunlarla insanlığı kısa ve uzun vadede mutlu ve huzurlu edemezler. Sürekli kanunları değiştirirler bir türlü insanlığa faydasına olacak düzenlemeyi ve adaleti sağlayamazlar. İnsan fıtratını bilen “yüce Allah” insanın fıtratına göre nasıl yaşayacağını bilir. Resülller önderliğinde hukuku, adaleti, eğitimi, ve daha nice meseleyi açık bir şekilde öğretmiştir. Allah (c.c.) ancak emrettiği adaleti uygulayan insanı, hem dünyada hem de ahirette mutmain kılar.
Şehadet âleminde her şey konuşur: dağlar, ormanlar, nebatat âlemi, taşlar, toprak, yer üstü, yer altı tüm canlılar, yıldızlar, güneş ve ay, meleküt âlemi, gündüz ve gece konuşur.…
Yeryüzü adil şahitlerini bekliyor, meleküt âlemi de bekliyor. Biz müminler bu adil şahitlik görevini üstlenmek zorundayız.
“Merhamet edenlere, Allah da merhamet eder. Siz yeryüzündekilere merhamet edin ki, göktekiler de size merhamet etsin. “ (Ebû Dâvûd, Edeb, 58; Tirmizî, Birr, 16)
Allah uğrunda hakkıyla cihâd edin. O, sizi seçti. Atanız İbrahim’in dini olan bu dinde size bir zorluk kılmadı. Allah daha önce de, bunda da (Kur’ân’da da) sizi “Müslümanlar” diye isimlendirdi ki böylece peygamber size karşı şahit olsun, siz de insanlara karşı şahitler olasınız. O halde namazı dosdoğru kılın, zekâtı verin ve Allah’a sımsıkı sarılın. O, sizin dostunuzdur. O, ne güzel dosttur ne güzel yardımcıdır. (Hacc Suresi, 78)
Evet mü’minlerin gerçek dostu Allah’tır. O’nun melekleri de mü’minlere böyle güzel adil şahitlik yapanlara en içten dua ve niyazda bulunuyor.
Arşı taşıyanlar ve onun etrafında bulunanlar (melekler) hamd ile Rablerini tesbih ederler. O’na iman ederler ve iman edenlerin affedilmelerini dileyerek (şöyle derler:) “Ey Rabb’imiz! Sen her şeyi rahmetin ve ilminle kuşatmışsındır. O halde tevbe edenleri ve yoluna tâbi olanları affet. Onları cehennem azâbından koru.” (Mü’min Suresi, 7)
“Yeryüzü Allah’ındır O’nun arzında kulluk edecek, yakınlarına, uzaktakilere adil şahitlik edecek yiğit mü’minlere ihtiyaç var. Hutbede bu sürekli hatırlatılır da kimse dikkate almaz.
“Şüphesiz ki Allah, adaleti, iyilik yapmayı ve akrabaya vermeyi emreder. Hayâsızlığı, kötülüğü ve azgınlığı yasaklar. Allah, düşünüp ibret alasınız diye size öğüt verir.” (Nahl Suresi, 90)
İslam her daim üst kimliktir. Renklerimiz, kabilemiz, soyumuz, dillerimiz, kavmimiz bizim için tanışma ve kaynaşma sebebi ve güzel renkliliğimizdir. “Asla üst kimliğimiz değildir.”
“Ey iman edenler! Allah için hakkı ayakta tutanlar ve adaletle şahitlik yapanlar olun. Bir kavme olan kininiz, sizi adaletsizliğe sevk etmesin. Adaletli olun. O, takvâya daha yakındır. Allah’tan korkun. Şüphesiz ki Allah, yaptıklarınızdan hakkı ile haberdardır.” (Maide Suresi, 8)
“Eğer üzerinize Habeşî ve burnu kulağı kesik bir köle, emir tayin edilse, sizi Allah’ın Kitabı ile sevk ve idare ettiği sürece, onun emirlerini dinleyiniz ve itaat ediniz.” (İbn Mâce, Cihad, 39; Buhârî, Ahkâm, 4)
Bizim için önemli olan insanın kimliği değil Allah’ın kitabı ile hükmetmesidir. “Ne güzel hükmedici.”