Geliniz Laik Cumhurbaşkanı ile laiklik ilkesine göre faaliyet göstermek, İslam’ı ve Müslümanları laik devlet adına denetim altında tutmak üzere Genelkurmay Bakanlığıyla birlikte aynı yasa ile kurulmuş Diyanet’in Başkanı Ali Erbaş’ın Yargıtay binası ve yeni yargı yılının açılışında ve TSK’nın yeni yerleşkesiyle ilgili törenlerinde yaptıkları açıklama ve duanın içeriğine İslamî ilkelerimiz zaviyesinden bir daha bakalım.
Önce Laik Cumhurbaşkanının Sözlerini İslamî İlkeler Çerçevesinde Değerlendirmeye Çalışalım
“Devletin Dini Adalettir” Sözü Doğru Anlaşılmadığı Gibi, Yanlış Amaçlara Hizmet İçin İstismar Edilmektedir
Laik Kemalist devletin, laik olmakla kalmayıp “laiklik İslam ile bağdaşır” iftira ve tahriflerini de yapmaktan çekinmeyen Tayyip Erdoğan söz konusu açılışta şunları söylüyor: “Kiminin Hazreti Ömer’e, kiminin Hazreti Ali’ye izafe ettiği bir sözle özetleyecek olursak, ‘Devletin dini adalettir.’ Eğer bir devlette adalet yoksa onun hangi sistemle yönetildiğinin, kim tarafından idare edildiğinin, vatandaşlarının hangi inanca veya milliyete sahip olduğunun bir önemi kalmaz, orada sadece zulüm hüküm sürer.”
Peki, adalet nedir ve ölçüsünü belirleme yetkisi nihaî anlamda kime aittir? Heva ve hevese göre yapılmış laik yasalarla bütüncül ve kuşatıcı bir adalet üretilebilir mi? Allah’ın, hayatın bütün alanlarını düzenleyen Şer’i hükümlerini reddeden ve hatta tehdit ve düşman sayan bir beşerî hukuk sistemi ne kadar âdil olabilir? Fahşa ve münkeri meşru sayıp Allah’ın emri olan Hak, ma’ruf ve iyi olanı dışlayan laik bir hukukla hükmeden laik yargının açılışında “Hz. Ömer ve Hz. Ali’ye” ve onların İslamî adalet anlayışına atıf yapmak, hem İslam’a hem de onlara hakaret değil midir?
Rasûlullah (s) zamanında Habeşistan’da insanlara zulmetmeyen bir hükümdar vardı. Bu sebeple, ilk hicret oraya gerçekleştirilmişti. Habeşistan Devletinin başında bir Hıristiyan olan Ashame bulunuyor ve başka ülkelerin yöneticilerine nazaran görece “adil” bir hükümdar olarak biliniyordu. İnsanlara fiilî zulüm yapmayan görece “adil” tutum o devletin “adalet devleti” olması için yeterli olsaydı, Hz Peygamber Medine’de devlet kurduktan sonra, Hicri 6. yılda tüm devlet başkanlarına İslam’a davet mektubu gönderirken, “Habeşistan Necaşi’si zaten ‘adil’ bir hükümdar” deyip ona davet mektubu göndermemesi gerekirdi. Hâlbuki Rasûlullah, onu da Allah’a, İslam’a ve Rasûl olarak kendisine tâbi olmaya davet etti.
Necaşi’ye gönderdiği mektupta Rasûlullah (s); “Seni tek olan Allah’a çağırıyorum ki onun hiç bir ortağı yoktur. O’na itaat konusunda karşılıklı yardıma (çağırıyorum); beni takip et, bana uy, bana gelen şeye iman et. Zira ben Allah’ın Elçisiyim. Bu duruma göre seni ve etrafındaki askerlerini Kaadir ve Azim olan Allah’a davet ediyorum. Nasihat ve sözlerimi kabul etmenizi tavsiye ederim.” diyordu.
Mehmet Pamak'ın makalesinin devamını okumak için tıklayın...