24-04-2007 18:50

Manşetlerin ötesindeki Ortadoğu 

Manşetlerin ötesindeki Orta Doğu, bizim de meçhulumuz. Oysa bölge ile tarihsel ve kültürel bağlarımız öylesine derin ki! Bu derinliği manşetlerin ötesine taşıyabilmek sorumluluğumuz var.

Manşetlerin ötesindeki Ortadoğu 

Manşetlerin ötesindeki Ortadoğu 

Sefer Turan  
 
Manşetlerin ötesindeki Orta Doğu, bizim de meçhulumuz. Oysa bölge ile tarihsel ve kültürel bağlarımız öylesine derin ki! Bu derinliği manşetlerin ötesine taşıyabilmek sorumluluğumuz var.

Medya'nın sorunları Katar'ın başkenti Doha'da masaya yatırıldı. Dünya çapında tanınan yüzlerce gazeteci ve basın yöneticisi El Cezire Televizyonu tarafından düzenlenen “Üçüncü El Cezire Forumu'nda” buluştu. Geçen yıl da katıldığım ikinci form gibi bu da “başarılı bir organizasyon” olarak dikkatimi çekti. En küçük ayrıntılar gözden ırak tutulmamış. Tartışmaların yapıldığı iki gün boyunca ön görülen programa, ciddiyet içerisinde uyuldu. Panellerin yöneticileri, tanınan sürelerin aşılamamasında hiç taviz vermeyince planlanan gerçekleştirilmiş oldu.


Davetlilerden bazıları: Amerikalı ünlü gazeteci Seymour Hersh, Stanford Hukuk fakültesinden Prof. Lawrance Lessig, Mısırlı ünlü gazeteci ve yazar Fehmi Hüveydi, Vietnam'dan Bosna ya savaş takip eden BBC eski muhabiri ve Unesco büyük elçisi Martin Bell, The İntarnational Herald Tribune Editörü Michael Oreskes, Londra'da Arapça yayınlanan Kudsül Arabi Gazetesi Genel Yayın Yönetmeni Abdul Bari Atvan. Tabiiki El Cezire Genel Müdürü Vaddah Hanfer ve El Cezire'nin -Arapça ve İngilizce'nin- önemli isimleri de ev sahibi olarak formdaydı. Yani Doğu'dan ve Batı 'dan akademisyen ve mesleğin içinden gelen uzman isimler bir araya geldi.

Türkiye'den ise Kanal 7 Yönetim Kurulu Başkanı Zekeriya Karaman, Kanal 7 Haber Dairesi Başkanı Nazmiye Yılmaz , CNN Türk Haber Koordinatörü Gürkan Zengin, Marmara Üniversitesinden Yard. Doç. Dr. Burhan Köroğlu ve ben katıldım. Bu seneki Form'un ana başlığı “Manşetlerin ötesinde Medya ve Orta Doğu” idi. Medyanın, Ortadoğu gibi dünyanın en sıcak bölgesinin olaylarını ele alış biçimi gündeme alındı. Katılımcıların ortak olarak altını çizdikleri nokta şu oldu: Batı medyası Ortadoğu olaylarını takip ederken bölgenin kültürel farklılığını, bölge insanın hassasiyetlerini, bugünkü sorunların tarihsel köklerini göz ardı ediyor. Yani olayların tarihi arka planlarına inmeksizin, sadece görünen kısmını haberin odağına konuyor. Nitekim bir konuşmacı, Irak savaşında bombardıman uçaklarının tüm ayrıntıları ekrana yansırken, bombanın düştüğü yerde neler olduğunun çoğu zaman göz ardı edildiğini söyledi: Bu yaklaşım tartışmalarda “paraşüt gazeteciliği” veya “Yüzeysel gazetecilik” olarak adlandırıldı. El Cezire Genel Müdürü Vaddah Hanfer açılış konuşmasında, son yıllarda sıcak olay mahallinden yapılan canlı yayınlar sonucu ortaya çıkan yeni bir gazetecilik türünü hatırlattı: “An gazeteciliği”. Hanfer “an gazeteciliği” nin çoğu zaman siyasilerin kararlarını da etkilediğini, karar ve tavırlarını değiştirme fırsatı doğurduğunu belirtti. Ancak “An gazeteciliği”nin derinlikten uzak, yüzeysel kaldığını, bununla birlikte alanda “derin” gazetecilik yapma gayreti içinde bulunanların da olduğunu söyledi.

YEREL MUHABİRLER

Sıcak olayların patlak verdiği mekanlardan yapılan canlı yayınlar sırasında yüzeysellikten nasıl kurtulunur? sorusuna ise bir konuşmacı şu teklifi getirdi: “Muhabirler bölge insanı olmalıdır. Çünkü yabancılar bölgenin kültürüne ve olaylarına da yabancı kaldığı için yüzeysel kalıyorlar."

Burada dil bilmemezliğin de yüzeyselliğin bir başka nedeni olarak karşımıza çıktığını söyleyebiliriz. (Nitekim Forma katılan bir dostum bana bu tartışmalar yapılırken “Türkiye'de nice dil bilmezlerin kendilerini bölge uzmanı olarak lanse ettiklerini, Batıda bölgenin dilini bilmeyen bir kimsenin kendini asla bölgenin uzmanı olarak görmediğini hatırlattı.) Vietnamdan Ebu Gureyb'e kadar bir çok önemli olayın aydınlatılmasına imza atmış olan Seymour Hers ise 11 Eylül den sonra “yüzeysel gazeteciliğin “ yaygınlaştığını anlattı. Hers “yüzeyselliğin” karşısında “derin gazeteciliğin” görevini üstlenmesi çağrısı yaptı ve şunu söyledi: “Batı medyası olayların öteki yüzünü göstermiyor. Örneğin batılı izleyicilerin büyük kısmı Lübnan Hizbullah Lideri Hasan Nasrullah'ın kim olduğunu bilmez. Hatta Lübnan'ın haritadaki yerini bile bilenler azdır”. Ancak Hers İnternet gazeteciliğinin olayların arka planına inilmesinde yani derin gazeteciliğin yaygınlaşmasında olumlu katkı sağlayacağını, ancak bunun zaman alacağını belirtti.

Peki bu karmaşa içinde Batı ve Doğu birbirini doğrudan ve doğru biçimde tanıma fırsatı bulabilecek mi? Hers bu konuda karamsar: Çünkü “ yakın bir gelecekte ufukta böyle bir durum görünmüyor!” Martin Bell, Irak konusunda batı medyasının yüzeysel kaldığını belirtirken Mısırlı Fehmi Hüveydi, basının bugün genel olarak yüzeysel olduğunu, üstüne üstelik hükümetlerin terörizmle mücadele adı altında medya üzerinde etkin bir baskısı olduğunu belirtti. Hüveydi buna örnek olarak Darfur da olup bitenlerin ne olduğunun bir türlü anlaşılmadığını gösterdi. El Cezire'nin bu sene sonunda yayınlamayı planladığı “El Cezire İnternational” gazetesinin yayın yönetmeni Lübnanlı gazeteci Abdul Vahhab Bedirhan ise “yüzeysellikte batı ve doğu medyasının aynı durumda olduğunun altını çizdi.Bedirhan, Amerikan hükümetinin Arap yönetimleri gibi basına baskı uyguladığını, bilgilendirmeye sınırlama getirdiğini ve bunun sonucunda da Amerikan halkının Irak'ta olup bitenden habersiz kaldığını söyledi.

Durum böyle olunca basın- iktidar ilişkisi Formun önemli gündem maddelerinden biri oldu. El Cezire'nin tanınmış gazetecilerinden Faysal Kasım, batı medyasının kendi sorunları karşısında 4. kuvvet, başka ülkelerin sorunlarını ele alırken tahakkümcü kuvvet olduğunu ileri sürdü. Kasım şu can alıcı soruyu yöneltti konuşmasında: Irak petrollerini gasp eden kurumların kontrolündeki televizyon kanalları, Körfez sorunlarını ele alırsa onlardan ne beklenir ki!”

Filistinli entelektüel Azmi Beşare ise Batı Medyasının Filistin konusundaki tutumunu eleştirdi. Beşare, batı medyasının Filistin olaylarını ele alırken İsrail işgalini devamlı göz ardı etmesine atıfta bulunarak; “Eşit olmayan iki taraf arasında eşit davranmak, tarafsızlık değildir” diye konuştu.

Toplantıların en fazla tartışılan konularından biri ise bazı Avrupa ülkelerinde Arapça yayın yapacak televizyon kanalları meselesiydi. Nitekim toplantıların yapıldığı sırada - geçtiğimiz Pazar günü- Fransa Arapça haber kanalı yayın hayatına sokarken İngiltere, Almanya ve Rusya'da Arapça haber kanalı için bir hazırlık içindeydi. Acaba Avrupa ülkelerinin Arapça haber televizyonu kurma yarışına girme nedenleri neydi? Bu soru Forma şöyle yansıdı: bu kanallar Doğu ile Batı arasında köprü mü olacak duvar mı?

Burada iki eğilim çıktı ortaya: Arap katılımcıların bir kısmı bu kanalları “İslam dünyasının kimliği ve kültürünü hedef alan modern emperyalist saldırı” olarak değerlendirerek şiddetle karşı çıkarlarken, ikinci kısım bunun salt bir habercilik yarışı olduğu görüşündeydiler. Sonuçta her iki görüş de dillendirildi. Ancak tartışmalar sırasında El Kudsül Arabi Gazetesi Genel yayın Yönetmeni Abdul Bari Atvan; “Bu televizyonların ortak noktası şu: Her biri Ortadoğu da ki sorunlarla bağlantısı ve bölgede stratejik çıkarları olan hükümetlerin televizyonları olması” diyerek şu soruyu yöneltti: Örneğin BBC neden Çince veya bir Afrika dilinde yayın yapan bir televizyon kanalı kurmuyor da Arapça televizyon kanalı kuruyor?” Atvan bu kanalların Arap ortak aklını hedef aldığını söyledi.

Tartışmalara baktığımız zaman şunu gördük: Arap insanı yabancıların Arapça televizyon kanallarına en azından kuşku ile bakıyor. Onu kabul edecek gibi değil. Zaten Pentagon'un Irak savaşı sırasında kurduğu Arapça El Hurra Televizyonu bunun çarpıcı bir örneğiydi. Amerikan Savunma Bakanlığının onca harcamasına rağmen bu televizyon Arap dünyasında kabul görmedi. İnsanlar kuşku ile baktılar el Hurra'ya. Dolayısıyla yeni kurulacak televizyonların da aynı akibeti paylaşacağı eğilimi vardı salonda. Ancak tartışmalar sırasında BBC Strateji sorumlusu Daniel Dod, şu itirafta bulundu: “Biz Orta Doğu'da anket yaptırdık BBC bölge halkı nezdinde güvenilirlik bakımından El Cezire ve el Arabiya 'dan sonra üçüncü sıraya düştü!” Dod BBC Arapça televizyonunun yıl sonunda yayına başlayacağını belirtti. Yani duvar değil köprü olacağız diyordu! Şunu rahatlıkla söyleyebiliriz ki aslında İngiltere ve Fransa El Cezire'nin Arap dünyasında elde ettiği prestijinden yeterince etkilenmiş: Açıktan söylemeseler de El Cezire'ye rakip olması için Arapça kanallar kurdukları görülüyor. Rusya ise bölgedeki yeni olaylar karşısında daha etkili bir rol oynamak politikasının bir parçası olarak Arapça televizyona hazırlanıyor.

EL CEZİRE EN ETKİLİ KANAL

Sonuçta tüm dünya Arap ülkelerine daha fazla ilgi göstermeye başladı. Ancak El Cezire'nin Orta Doğu'da tahtını sallamak için artık çok geç. Çünkü çok iyi bir kadrosu var. Üstelik maddi sorunları yok, kurumsallaşmasını bitirmiş dünyanın en iyi markalarından biri olmuş ve dev bir medya gücü haline gelmek üzere. Ve en önemlisi kullandığı dili itibariyle bölge insanın duygularına tercümanlık yapıyor hala. Bunun da bedelini ödüyor. Amerikan savaş uçakları tarafından Kabil ve Bağdat büroları bombalandı. Bağdat muhabiri Tarık Eyyub bu saldırıda öldürüldü. Kameraman Sami El Hac hala Guantanamo'da esir tutuluyor. Kabil Muhabiri Teysir Alyuni İspanya'da ev hapsinde. El Cezire binasının girişi bir müzeye dönüştürülmüş ve Teysir Alyuni 'ni Kabil'deki kıyafetleri, Bağdat ve Kabil bürolarındaki bombardımandan geriye kalanlar sergileniyordu. Ve Oturumların sonunda Madrid'deki evinden canlı bağlantı ile tartışmalar katılan Alyuni “Terörizmle mücadele” adı altında gazetecilerin özgürlüğünü kısıtlayan yeni kurallar hayata geçirildi.”diye konuştu.

Katılımcılar toplu olarak, savaş gazetecilerinin yaşamlarının korunma altına alınması için önlem alınması çağrısı yapıldı. Bunun için de Hükümetleri ifade özgürlüğüne saygılı olmaya zorlayacak uluslar arası yasalar konması istendi! Doğrusunu söylemek gerekirse bu tartışmaların bizi de ne kadar ilgilendirdiğini hissettim. Bir defa gitmediğimiz ülkelerin, dilini bilmediğimiz bölgelerin uzmanları değilmiyiz! O bölgeler hakkında Televizyonlarda ahkam kesmiyor muyuz? Manşetlerin ötesindeki Orta Doğu, maalesef bizim de meçhulumuz. Maalesef diyorum çünkü o bölge ile tarihsel ve kültürel bağlarımız öylesine derin ki! Ama bu derinlik tarihte kaldı. Galiba bu derinliği manşetlerin ötesine taşıyabilmek sorumluluğumuz var.


Kaynak: Yeni Şafak
 

YORUMLAR
Henüz Yorum Yok !