05-09-2009 10:47

İktibas`tan `Kürt açılımı`na farklı yaklaşım

İktibas Dergisi, Eylül sayısında `Kürt Açılımı`nı kapağına taşımış. Bu tarz açılımları yapmaya sistemin mecbur kaldığının altı çizilmiş.

İktibas`tan `Kürt açılımı`na farklı yaklaşım

İslam ve Hayat

İktibas Dergisi, Eylül sayısında  "Kürt Açılımı" ya da bazı çevrelerce "Demokratik Açılım" diye gündeme getirilen tartışmaları kapağına taşımış. Bu tarz açılımları yapmaya sistemin mecbur kaldığının altı çizilmiş.

 

"Kürt açılımı" denilen projenin Kürt halkını doğrudan ilgilendirmesi sebebiyle bu konu hakkında bazı önerilerde bulunulmuş ve şu yorumda bulunuşmuş:

 

"Kürt açılımı" denilen proje elbette ki Kürt halkını doğrudan alakadar etmektedir. Fakat Müslüman Kürt kardeşlerimizin ‘açılım’ adı altındaki bu tür politikalara temkinli yaklaşmalarını salık veriyoruz. Açılımın yaklaşık bir asırdır süren ‘Türk’ versiyonundan ne hayır görüldüyse, Kürt versiyonundan da ondan fazlası görülmeyecektir. Irkı, kavim ve kabilesi ne olursa olsun bütün Müslümanlar bilmelidir ki, her bir ‘açılım’, daha sofistike yöntemlerle toplumun İslam’a olan bağlılığını sulandırmak, temel tevhidi kavramları sulandırmak, kısacası İslam'ın halk nazarındaki sarsılmaz ulviyetini tartışılır hale getirmek amacına matuf olmaktadır. Sadece Kürdün ve Türk’ün değil, yeryüzünün bütün ırklarının, bütün kavim ve kabilelerin kurtuluşları ancak ve sadece İslam'dadır, İslam iledir. Aynı şekilde Kürt olmayan diğer Müslümanların da bu meseleye mutlak surette Müslüman gözüyle, Kur'an zaviyesinden bakmalarını, heyecanlı, hamasi, ırkçılığı körükleyici söylemlerden uzak durmalarını öneririz.’’

 

Derginin bu sayısında yorum bölümünde ‘Kürt açılımı’nı tartışılmış ama meselenin ‘Kürt açılımı’ olarak adlandırılmasının ve buna indirgenmesinin yanlışlığına dikkat çekilmiş.. Ayrıca yorum sayfalarında, bölgenin ve Türkiye'nin siyasî dengelerini belirlemedeki en önemli faktörlerden biri olan enerji hatları konusunu işlenmiş. Kavram olarak kibir konusunu işlenmiş. Kibrin Müslüman davranışı olamayacağına dikkat çekilmiş ve esas olarak kibrin şirkle bağıntısını açıklamaya çalışılmış.

 

Ayrıca derginin bu sayısında Muhterem Atasoy Müftüoğlu Bey, Mehmed Durmuş, Muhammed Celil, Muzaffer Koçer, Hikmet Ertürk, Mustafa Atav, Mustafa Bozacıoğlu ve Aykut Akça kardeşlerimiz yazılarıyla katkıda bulunmuşlar. Elinizdeki dergide, Mehmed Durmuş’un Prof. Dr. Said Şimşek’le Kur'an ayı Ramazan vesilesiyle Kur'an üzerine yaptığı bir mülakatı okuyacaksınız. Kur'an'ın anlaşılması ve yorumlanması, bugün bizler için ne ifade ettiği hususlarındaki soruların cevabını bu mülakatta bulabilirsiniz. Sanat sayfasında da Nasrullah Galip Bayık’tan Umre notlarını ve gündem bölümümüzde, ilgiyle okuyacağınız yazılar bulabilirsiniz.

Son olarak İktibas Dergisi şu günlerde yaşadığımız Ramazan ayı ile ilgili şu açıklamalarda bulunmuş:

"Değerli okuyucularımız!

Ramazan ayının Kur’an ayı olmasını sadece söylemde bırakmamalıyız. Bu ay sadece sabahtan akşama kadar aç ve susuz kalmakla kulluğumuzu yapmış olamayız. Ramazan ayını kalplerimizin incelmesi, Allah'ı anınca kalplerimizin titremesi ve benliğimizin imanla dopdolu olması için bir mektep olarak değerlendirmeliyiz. Nefislerimizin bencilliklerine, şeytanın saptırıcı vesveselerine, her türlü ahlaki zaaflarımıza Ramazan ayında neşter atabiliriz. Okuduğumuz Kur'an ayetleri dillerimizden gönüllerimize, kalplerimize ve zihnimize gitmeli, tefekkür, iman ve salih amel olarak ortaya çıkmalıdır. Ayrıca ramazan ayı, anlamsız, gereksiz ve izah edilemez küslüklerimizin sona erdirilmesi için de kaçırılmaz bir fırsat sunmaktadır. Müminler olarak saflarımızı daha da sıklaştırmanın, şekilsel görüntülerin ötesinde gerçek İslam cemaati, yeni bir Kur'an nesli olmanın tam zamanıdır. Kısacası Ramazan ayı, Müslümanlığımızı söylemden eyleme geçirmek için iyi bir fırsattır.

Bir sonraki sayımızda buluşmak üzere hepinizi Allah’a emanet ediyor, hayırlı Ramazanlar diliyoruz.’’

 

 

İrtibat:

 

www.iktibas.org
 
Tel: (0312) 435 37 60

[email protected]

YORUMLAR
  • HUSEYİN SASMAZ   07-09-2009 01:16

    ABD'NİN YAYILMA METODU KUZEY IRAK MESELESİ VE KÜRT AÇILIMI 21. yüzyılda, dünya siyasetinde tek süper güç olarak varlığını barizleştirmeye çalışan ABD'nin dünya siyasetine sunduğu "Yeni Dünya Düzeni" politikasını araştıran her akli selim kimse görmektedir ki; ABD İdeolojik bir devlet olma hasebiyle, diğer devletlerarasında siyasi ortamlar oluşturmakta ve siyasi çevre farklılıkları neşet etmektedir. Böylece ideolojisi doğrultusunda hareket ederek, kendisini siyasi bazda barizleştirip siyasi ortamlara sahip olsun ki ideolojisinin gereklerine göre etrafındaki diğer devletleri şekillendirip kontrol edebilsin. Bu minvalde kullandığı diplomasi ile planlarını mayalandıracak uygun ortamlar oluşturur. Misal; Filistin'de iki devletli çözüm, Suriye-İsrail arasındaki arabuluculuk girişimleri, Türkiye'yi Ortadoğu'da denge politikasında kullanması, Irak siyaseti vb.gibi. Aynı doğrultuda oluşturduğu siyasi çevre ile hadaratını korumak ve yaymak için, etki etmek istediği devletlerin nüfuslarına sahip olmakta ve kendi siyaseti çevresinde şekillenecek yönetimleri oluşturmaktadır. Örnek; Pakistan, Türkiye, Suudi Arabistan, Mısır, Suriye, Irak gibi. Çünkü ideolojik devlet; yayılma metodu ile kendi ideolojisini hayat nizamında belirgin kılan devlettir. Devletin en alt kademesinden en üst kademesine kadar olan yapılanması, eğitim, ekonomi, medya, ordu, yargı, iç siyaset, dış siyaset, yani devleti hareket ettiren bütün azaların, sahip olunan ideolojinin yayılma metoduna göre hareket etme esasına dayalı olması gerekmektedir. Aksi taktirde devletin dünya siyasetinde lider devlet olma hedefi ütopyadan öteye geçmeyecektir. İdeoloji [el-mebda المَبْدَأُ]; kendisinden bir nizâm kaynaklanan Aklî Akîdedir. Akîde; kâinat, insan ve hayat hakkında, dünya hayatının öncesindeki ve sonrasındaki hakkında ve (dünya hayatının) öncesindeki ve sonrasındaki ile olan alâkası hakkında küllî bir fikirdir. Akîdeden kaynaklanan nizam ise; insanın sorunlarına yönelik çözümler ile bu çözümleri tatbik, koruma ve akideyi yayma keyfiyetinin infazıdır. Metod [tarika طَـرِيقَة] ise; Tenfîz (tatbik), muhâfaza (koruma) ve taşıma keyfiyetinin beyânıdır. Akîde ve çözümler Fikirdir [fikre فِكْـرَة].Tatbik-koruma-yayma ise Metottur. Buradan İdeoloji yani Fikir ve Metodun mezcedilmesi ile ortaya çıkmaktadır. Bu doğrultuda Fikir; bizatihi kendisi(insan-hayat-kâinat) için istenendir, metod ise; fikre hizmet içindir. Metod da bu doğrultuda bizatihi talep değil, bir şeye hizmet için taleb edilen değişmeyen keyfiyettir. (yani düşüncenin korunması, düşüncenin tatbik edilmesi ve düşüncenin yayılması içindir. Bariz bir hakikattir ki; ABD'leri Kapitalizm akidesi üzerine kaimdir. Bu akide ancak Dînin hayattan ayrılması [Laiklik] esâsı üzere bina edilerek orta yolu seyretmeyi esas almaktadır. (Hayat bir yatıcının hükmü ile başlar-başlamaz, hayatın sonu bir yaratıcının hükmü ile son bulur-bulmaz önemli değildir. Yaratıcı insanoğlunun hayat nizamına hüküm koyamaz. Hüküm insanoğluna aittir.) Bu hayat görüşüne binâen insan, hayattaki nizâmına hüküm koyandır. Kapitalist akidenin fertlere sunduğu gaye; insanoğlu dünya hayatında isteklerini ve ihtiyaçlarını tatmin etmek için vardır. Topluma sunduğu hedef ise; toplum menfaatleri doğrultusunda hareket etmelidir. Ölçüsü ise; fayda ve zarardır. Evet, ABD'leri devlet ideolojisini kapitalist akidenin hayat görüşü ve esasları üzerine temellendirerek kapitalist akidenin yayılma metodu olan sömürgeciliği de bir yayılma metodu olarak benimsedi ve tatbik etmeye başladı. Ve bu doğrultuda üsluplar, planlar, araçlar oluşturmaya başladı. Bilindiği üzere ABD 1776'da kendisine bu işi öğreten sömürgeci kafir devletlerin piri olan İngiltere'den bağımsızlığını kazanınca, benimsediği Kapitalist akide ile kendisi de sömürgeciliğe başladı. İlk olarak Güney ve orta Amerika'da sömürgecilik ile elde ettiği maddi gücün lezzetini almaya başladı. İkinci Dünya savaşından sonra Avrupa daki gelişmeler bekasını tedirgin etmeye ve Avrupa'nın bu savaşta maddi çöküşe sürüklenmesiyle Sovyet Birliğinin Batı Avrupa'yı tamamen alma riskini, sonrada kendi bekasına yöneleceğini gördü. Bu doğrultuda kabuğunu kırarak yani yeni dünyasından çıkıp eski dünyada yayılmaya ve nüfuz sahibi olmaya karar verdi. Böylece siyasi ortamlar oluşturmaya başladı ve siyasi çevre farklılıkları ortaya çıkardı. Ve karşısındaki ilk gücü yani S.S.C.B ni yıktı, İngiltere, Fransa, Almanya gibi devletleri sömürdükleri bölgelerde etkisiz hale getirdi. Çin'i revize etmekte (komünist yapıyı değiştirmekte) yani kısacası yayılma metoduyla, ortaya koyduğu plan ve üsluplar ile Afrika ve Asya'daki sömürgeci kafir Batı devletlerinin nüfuzunu yok edip onların yerine geçmeyi başardı. Amerikanın dış siyasetinin temeli belirttiğimiz gibi kapitalist akidenin yayıma metodu olan sömürgeciliğe dayalıdır. Kapitalist kafir devlet ABD yayılma metodunun esası, kendi ideolojisini ve hayata bakış açısını halkları ve ümmetleri sömürmek yoluyla yaymaktır. (hayat bir yatıcının hükmü ile başlar-başlamaz, hayatın sonu bir yaratıcının hükmü ile son bulur-bulmaz önemli değildir. Yaratıcı insanoğlunun hayat nizamına egemen olamaz-hüküm koyamaz. Hüküm ve egemenlik insanoğluna aittir.) ABD'lerinin yayılma metodunu anlamaya çalışırken şunu iyice düşünüp, gerçeği kavramamız gerekir: Bu metod, zamanla birlikte gelişmektedir ve bu gelişmenin tamamı, kendi üslûbunda (Liberal Demokrasi) meydana gelen değişmelerdir. Plan ve üsluplarında değişme-gelişme olabilir ama yayılma metodu olan sömürgecilikte asla bir değişiklik olmaz. Aksi taktir de devlet, ideolojisini siyasi hayatta barizleşmesini ortadan kaldırmış olur. (Demokrasinin elcisi olarak atfedilen ABD Başkanı Obama'nın vizyonu buna güzel örnek teşkil etmektedir ve feraset sahibi müminler tarafindan dikkatlice etüd edilmeyi istemektedir. Ayrıca sözlerinde ve davranışlarından bu metodun, onlar için bir metod olmaktan öte bir hedef olmaya başladığı görülmektedir.) Ortadoğu ve Orta Asya üzerinde hâkim güç olan ABD'nin bölgeye olan ilgisi de, yine bugün Türkiye kamuoyunda neşet etmeye çalıştığı Kürt Açılımı diye isimlendirilen politik ortamın nihayi noktası da Ortadoğu ve Orta Asya da ABD yayılma metodunun üslupları ve planları içerisinde incelenmelidir. Bugün Türkiye Cumhuriyeti'nin Kürt sorununu ele almaya mecburiyeti Kürt Halkına karşı merhametli olmasından, hatalarını düzeltmek istemesinden, Kürtleri de devletin bağrına basma isteğinden değildir. Aynı zamanda yine Kürt Sorunu bölgenin ekonomik yönden geri kalmışlık sorunu da değildir. Sadece kültürel kimlik sorunu da değildir. Bir terör sorunu da değildir. Yazımızın başında da belirttiğimiz gibi ABD ideolojik bir devlettir. İdeolojisi de bir yayılma metoduna sahiptir. Bu minvalde bölgede siyasi ortamlar oluşturmakta ve siyasi çevre farklılıkları neşet etmektedir. Türkiye'de, Irak'ta bölgede isteklerinin gerçekleştirebilmek için kullandığı siyasi varlıklardan biridir. ABD bölgede izlediği siyasi planlarını bu esaslar üzerine bina etmektedir. ABD'nin bölgedeki gelişmeler doğrultusunda resmi makamların şuana kadar yaptığı açıklamalar incelendiğinde, Türk ve Iraklı yetkilerin demeçleri incelendiğinde, bölgedeki siyasi kurumların davranışları gözlendiğinde ve kamuoyunu hazırlamaya çalışan sivil toplum örgütleri ve medya takip edildiğinde ABD'nin yayılma metodunun bölgede neleri planladığı daha da barizleşmektedir. Aynı zamanda bazı siyasi çevrelerin (AB ve Rusya gibi kafir devletlere ait) Türkiye'nin bölüneceği, Irak'ın parçalanacağı doğrultusunda oluşturdukları vatancı-milliyetçi ve İslami kamuoyu ile bölgede etkili olan ABD nin siyasi nüfusuna ve çevresine saldırmakta olduğu, yine ABD nin bölge devletleri üzerinde başarı sağladığı kurum siyaseti planını, iç unsurları kullanarak etkisiz hale getirip Bölgenin kaynakları üzerinde kendileri ile masaya oturtmaya razı etmeye çalıştığı da görülmektedir. Bu siyasi rant çatışmasından ortaya çıkan haberleri ve vehimleri de ayıkladıktan sonra Kafir ABD nin bölgede yapmaya çalıştığı siyasi hamleler daha da aydınlanacaktır. Evet, bugün önlerine getirilen kürt açılımını okumaya çalışan Müslümanların partileri, sivil toplum örgütleri, aydınları-kanaat önderleri, ABD'lerinin ideolojisini ve yayılma metodunu anlamadan, bugün kamuoyunda oluşturulmaya çalışılan realiteyi okumaya çalışarak, tarih deki emsallerinin yaptıkları milliyetçilik hatasının bir benzerini demokratikleşerek yapmaktadırlar. Tarihte'deki emselleri gibi Osmanlı Hilafet Devleti'nin gerileme ve yıkılma dönemlerinde sorunu yanlış temelden ele almaları sonucu İslam ümmetinin kalkanının parçalanmasına, Ümmet-i Muhammed'in ayrı-ayrı devletlere bölünerek millet unsurlarını siyasileştirmesine, ayrı bayrak ve ayrı ulus anlayışlarının inşa edilmesine sebebiyet vermişlerdir. Böylece İslam'ın emrettiği kardeşlik-ümmet bilinci, birlik ve beraberlik, yerini ulus devlet yapılarına, siyasal etnik unsurlara ve parçalanmalara, kardeşkanı dökmeye ya da dökülmesine razı olmaya bıraktı. Evet bugün ise; Müslümanların kurduğu siyasi partiler, sivil toplum örgütleri ve itibar ettiği aydınlar-kanaat önderleri sorunu yanlış temel (demokrasi-demokratik yapı) üzerinden ele almalarından dolayı hatalı fikir ve görüşler beyan ederek Müslüman halkları bozuk-küfür devlet sistemlerine daha da çok sarılmalarını, Müslümanların Akideleri gereği kaldıramayacakları küfür hayat nizamlarını omuzlarına yükleyerek kaldırmalarını sağlatmaktadırlar. Ve en nihayetinde bozuk fikir-metod ve devlet anlayışları ile İslam Ümmetinin arasında ve Müslümanlar ile birlikte ümmetin İslâm'ı kendisine dâvâ edinmesini, Hilâfet'i ve Allah'ın indirdiğiyle hükmetmeyi/yönetmeyi tekrar varlık sahasına geri getirmesini, ümmete önderlik etmek için çalışan samimi Müslümanların önlerini kesmeyi bilinçli veya bilinçsiz oluşturdukları kamuoyu ile sağlamaktadırlar. Kafir sömürgeci devlet ABD'leri için bu devletin adının veya yapısının artık önemi yoktur. İster ulus devlet olsun ister federatif yapı olsun isterse halkların istekleri doğrultusunda oluşturacakları bir yapı olsun onlar için hiç fark etmez. Onun için bölgede bir bölünmeden ziyade var olan devlet yapılarının Müslüman halklar tarafından sahiplenmesini sağlamaktır. Bu doğrultuda Müslümanların yaşadığı devletler hızla demokratikleşerek bölgede yaşayan Müslüman halkların bozuk küfür devlet sistemlerini benimsemeleri ve onların koruyucusu olmalarını sağlamak istemektedirler. Böylece Müslümanlar akideleri gereğince düşünüp akidelerinden fışkıran bir hayat nizamı (Raşid-i Hilafet) sahiplenmesin ve onun kurulması için bir çalışmaya destek vermesinler. Ki ABD'lerinin ve ideolojisinin hükümranlığı son bulmasın. Kamuoyundaki sert gelişmeler karşısında Müslümanlar olarak sarılmamız gereken tek hakikat şudur ki; İslam kendisine imanda, tüm İslâm memleketlerinde yaşayan Müslüman halkı tek bir ümmet olmasını, İslam akidesinden fışkıran İslâm nizamı da Müslümanları birbiriyle bağlayan tek bağın İslam kardeşliği olmasını farz kılmıştır. İslam Akidesi söz konusu vakıayı bu esas üzerinden çözüme kavuşturmuş olmasına rağmen Müslümanların kurduğu siyasi partiler, sivil toplum örgütleri ve itibar ettiği aydınlar-kanaat önderleri maalesef toplumsal hayatta Kapitalist akide üzerine kaim olan ABD'lerinin zehirli devlet modeli fikrini yapılandırmaya çalışmaktadırlar. Bu gaflet içinde olanlar yada İslam akidesi eksenli siyaset oluşturmakta acziyet gösterenler bilmelidirler ki; bu yapı İster federal bir devlet olsun, ister konfederasyon yapı olsun, ister uniter ayrı bir devlet yapısı olsun, isterse bölgenin kendi toplusal yapısına uygun olacağı düşünülen bir model osun, hizmet edeceği tek bir yer vardır ki o da ABD'lerinin akidesini yaymak için kullandığı sömürgecilik metoduna sağlayacağı katkıdır. Ve onun bölgede en önemli planı olan medeni, milli ve dil farklılıklarını belirginleştirerek Müslümanların siyasi birliğini sağlayacak, İslâm memleketlerinde tekrar kurulması için çalışılan Raşid bir Hilafet Nizamı'nın kurulmasını engellemeye çalışmaktadır. İslam memleketlerinde yapılmaya çalışılan bu vb fikirler-görüşler, metodlar, hareketler, kamuoyular karşısında Raşid-i Hilafeti Kurmak için çalışan samimi Müslümanlar da; İslâmî hayatı yeniden başlatmak ve İslâm Davasını âleme yaymak için yaşadığı İslâm ülkelerinde, içinde hayatın bütün işlerinin şer'î hükümlere uygun olarak yürütüldüğü ve hayata bakışın helâl ve harama uygun olduğu bir İslâmî toplumu yani Raşid olan Hilâfet Devleti gölgesinde bir İslâmî yaşantıyı yaşamaya Müslümanları tekrar döndürmeye çalışmalıdırlar. O İslâm Devleti ki, içinde Allah'ın Kitabı ve Rasulullah'ın Sünneti üzerine dinleyip-itaat etmek üzere, İslâm'ı davet ve cihad yoluyla bütün dünyaya yaymak üzere biat ederek Müslümanların seçtiği bir halifenin bulunduğu devlettir. Bunun için aydın fikirle, doğru bir kalkınmayla ümmeti kalkındırmayı hedef edinmelidirler. Bütün zorluklar karşısında Ümmeti geçmişteki izzet ve şerefine yeniden ulaştırmaya çaba sarf etmelidirler. Böylece ümmet, geçmişte olduğu gibi İslâm hükümlerine göre yönetilsin, diğer devletlerden ve halklardan süratle ilerleme dizginlerini söküp almak suretiyle yeniden birinci devlet konumuna gelebilsin. Ki beşeriyetin hidayeti ve İslâm yeryüzünü kaplayıncaya kadar; küfürle, küfür fikirleri ve nizamlarıyla çarpışmak için İslâm ümmetini harekete geçirmeye çalışın ki Hak Tela'nın rızasına nail olabilsin. "De ki: Ey ehl-i kitap! (Gerçeği) görüp bildiğiniz halde niçin Allah'ın yolunu eğri göstermeye yeltenerek müminleri Allah yolundan çevirmeye kalkışıyorsunuz? Allah yaptıklarınızdan habersiz değildir."(Ali İmran 98-99) "Ey iman edenler! Kendilerine kitap verilenlerden bir guruba uyarsanız imanınızdan sonra sizi yeniden inkarcılığa sevkederler." (Ali İmran 100) "Size Allah'ın ayetleri okunurken, üstelik Allah Resulü de aranızda iken nasıl inkara saparsınız? Her kim Allah'a bağlanırsa kesinlikle doğru yola iletilmiştir." (Ali İmran 101) "Ey iman edenler! Allah'tan, O'na yaraşır şekilde korkun ve ancak müslümanlar olarak can verin."(Ali İmran 102) "Hep birlikte Allah'ın ipine (İslam'a) sımsıkı yapışın; parçalanmayın. Allah'ın size olan nimetini hatırlayın: Hani siz birbirinize düşman kişileridiniz de O, gönüllerinizi birleştirmişti ve O'nun nimeti sayesinde kardeş kimseler olmuştunuz. Yine siz bir ateş çukurunun tam kenarında iken oradan da sizi O kurtarmıştı. İşte Allah size ayetlerini böyle açıklar ki doğru yolu bulasınız." (Ali İmran 103) "Sizden, hayra çağıran, iyiliği emredip kötülüğü meneden bir topluluk bulunsun. İşte onlar kurtuluşa erenlerdir." (Ali İmran 104)