Şehadet kokan insanlar
Gazze Savaşı’nda Siyonist işgal uçaklarının evine attıkları bir tonluk bombayla şehadet şerbetini içen mücahit alim Nizar Reyyan’ın hayatında, ailesinde ve çocuklarında şehadetin bir hak ediş olduğunu görürüz.
“Allah’ım! Seni zikredebilmek ve sana şükredebilmek için bana yardım et.” Allah Rasulü sallallahu aleyhi ve sellem’in çokça yaptığı dualardan biridir bu... Çünkü Allah’ın dilemesi ve yardımı olmazsa, insan ne zikre ne de şükre muvaffak olabilir. Hiç şüphesiz şehadet de böyledir; Allah’ın nasibiyledir. Şehitlerin de ya şehadeti hak edecek örnek bir yaşantısı ve salih amelleri vardır ya da şehadeti yürekten istediği samimi bir duası...
Örneğin; Gazze Savaşı’nda Siyonist işgal uçaklarının evine attıkları bir tonluk bombayla şehadet şerbetini içen mücahit alim Nizar Reyyan’ın hayatında, ailesinde ve çocuklarında şehadetin bir hak ediş olduğunu görürüz. İlmiyle ve ameliyle şehit hayatı yaşayan ve çok arzuladığı şehadete nail olmak için Allah’a yakaran Kassam komutanının hayatının her anına damgasını vuran şehit olma arzusunun kabul edildiğine şahit oluruz.
Sadece Reyyan ailesi mi? Elbette değil... Gazze’nin geneline baktığımızda şehadete susamış bir halk ve her biri üçer beşer şehit vermiş aileler görürüz. Birkaç gündür işte bu ailelerin çocuklarıyla ve direnişin liderleriyle birlikte oldum. Hepsi birer şehit adayı, “potansiyel şehit” ve adeta şehadet kokan insanlar...
Bilal Reyyan ve Muhammed Ebu SilmiyyeBilal ve Bera, dört hanımı ve 12 çocuğuyla birlikte şehit olan Nizar Reyyan’ın geride kalan biri kız üçü erkek dört çocuğundan ikisi... İbrahim, Gazze Savaşı’nda evi bombalanmış ve babasını, annesini, kızkardeşini ve beş aylık hamile eşini kaybetmiş... Muhammed Ebu Silmiyye... Babası Dr. Nebil Ebu Silmiyye, annesi ve yedi kardeşi İsrail F-16 savaş uçağından evlerinin üzerine atılan bir ton ağırlığındaki bombayla şehit olmuş...
Musab Said Siyam ileHikayelerini dinlerken, Allah Rasulü sallallahu aleyhi ve sellem’in “Şehit, Kıyamet günü ailesinden yetmiş kişiye şefaat edecek” hadis-i şerifini hatırladım ve şehit çocuklarına gıpta ettim.
Uhud Şehitliği’nde bir başka şehidin oğluyla, Filistin İçişleri eski Bakanı Said Sıyam’ın oğlu Musab ve İsmail Heniyye başkanlığındaki Filistin Hükümeti sözcüsü Tahir En-Nunu ile karşılaştım. Tahir En-Nunu ile Okçular Tepesi’nin üzerinde ayaküstü sohbet edip fotoğraf çektirdik. Aşağıda karşılaştığım Musab ise yine neşeli, utangaç ve güleryüzlü...
Filistin Hükümeti sözcüsü Tahir en-Nunu ileBilal ve Bera ile daha önce telefonda ve internette konuşmuştum fakat yüzyüze görüşmek nasip olmamıştı. Allah’a hamdolsun; bu kez hem görüştük hem de uzun uzun konuştuk. Araplar, “Haze’ş-şiblu min zâke’l-esed” derler. “Bu aslan yavrusu şu aslandan” demektir. Bilal ve Bera; ikisi de maşaallah babalarının izinden yürüyen birer aslan... Filistin’i, Gazze’yi ve Türkiye’yi konuştuk. “Gazze Savaşı sırasında kendimizi Mısır’a değil de Türkiye’ye komşu gibi hissettik” dedi Bilal...
Fırsat buldukça Bilal ve Bera’dan babalarıyla ilgili anılarını anlatmalarını istedim. Daha çok Bera’dan dinledim hikayelerini... Bera’nın ifadesiyle, “Bilal, Reyyan ailesinin reisi, Bera ise ailenin sözcüsü”... Bilal ve Bera’nın şimdilik tek eşleri ve her birinin dört çocuğu varmış. Gazze’de kalan Muhammed’in üç ve kızkardeşlerinin de bir çocuğu varmış. Babalarının dört evli olduğunu hatırlatarak Bilal ve Bera’ya “Çok evlilikte de babanızın yolundan gidecek misiniz?” diye sordum; gülümseyerek “İnşaallah” dediler.
İbrahim’in şehadeti ve ailenin sevinci
Şeyh Nizar Reyyan’ın ikinci oğlu İbrahim, 2 Ekim 2001’de Kassam mücahitlerinden Abdullah Şaban ile birlikte Cebalya Mülteci Kampı’ndan çıkarak Beyt Lahya’nın kuzeyindeki Eli Sinai Yahudi Yerleşkesi’ne saldırı düzenler. Bu, Yahudi yerleşkelerine düzenlenen ilk saldırıdır. İki Kassam mücahidi Yahudi yerleşimciler ve Siyonist askerlerle çetin bir çatışmaya girerler. Yahudi yerleşkesi, savaş alanına döner ve birçok Siyonist askeri öldürür ve yaralarlar. Çatışmalar devam ederken Cebalya Mülteci Kampı’ından tekbir sesleri yükselmektedir. Akşama kadar süren çatışmaların ardından gece saat 12 sularında iki Kassam mücahidi şehit olur. O gün İbrahim, 17 yaşını doldurmasına bir ay kalan gencecik bir fidandır.
Bilal o günü şöyle anlattı: “O gün evin teras katına çıktık. Eylemin gerçekleştiği yeri uzaktan seyrediyor, bir yandan da İbrahim ve diğer Kassam mücahidine sabır ve sebat vermesi için Allah’a dua ediyorduk. Bölgeden ambulans ve helikopter sesleri gelmeye başlayınca televizyonu açtık. Ölü ve yaralı Siyonist askerlerinin sayısını veriyordu. Bir süre sonra ekrana İbrahim’in şehit olduğu yazısı çıktı. Tam o anda annemin zılgıt sesi yükseldi. Sevincinden çekiyordu. Kucaklaşarak İbrahim’in şehadeti nedeniyle birbirimizi kutladık. Hem sevinmiştik hem de gözlerimizden yaşlar boşanmıştı. Sadece babam ağlamadı. Tek bir damla yaş dahi dökülmedi gözünden. Bizlere sabır tavsiye ediyordu. İbrahim’in ayrılığına çok üzülmüştü ama üzüntüsünü belli etmiyordu. Babam, İbrahim hakkında hiç konuşmazdı. İbrahim’i, Allah için takdim ettiği bir kurban ve bir ibadet saydığı için niyetinin halis kalmasını istiyordu ve Allah için yaptığı bir işe gurur karışmasından korkuyordu. Bu nedenle, sohbetlerinde İbrahim’den hiç bahsetmezdi.”
‘Ben başını verdim, siz ayağını kaybedecek diyorsunuz’
Bir anı da Bera’dan... “Bilal, İsrail helikopterinden içinde bulunduğu araca atılan füzeyle yaralandığında doktorlar Bilal’in ayağının kesilmesi gerektiğini söylemek üzere babama geldiler. Fakat bunu doğrudan söyleyemediler. Teselli cümleleri kurarak babamı bu acı habere alıştırmaya çalışıyorlardı. Babam, “Ne var, söyleyin” deyince, Bilal’in ayağının kesilmesi gerektiğini söylediler. Bunun üzerine babam, “Size ne oluyor; ben onun başını vermişim Allah için, siz ise ayağı kesilecek diyorsunuz. Allah’a hamdolsun” dedi.
Fakat Allah’ın lütfu ve ihsanıyla Bilal’in ayağı kesilmekten kurtuldu. Aldığı ağır yara Bilal’in ayağında hâlâ kendini hissettiriyorsa da, en azından koltuk değneğine mahkum değil. Peki, ayağı nasıl kurtuldu? Bunu da Bilal’den dinleyelim: “Doktorlar ayağımın kesileceğini söyleyince babam Gazze’deki ve dışarıdaki tanıdığı Kur’an-ı Kerim hafızlarına telefon etmeye başlamış. Onlara, “Bilal yaralı, onun için hayırlı olanı nasip etmesi için Allah’a dua edin” demiş. “Ayağı kesilecek” dahi dememiş. “Onun için hayırılısı neyse onu dileyin” demiş. Böyle kaç kişiye telefon ettikten sonra hastaneden telefon gelmiş. “Bilal’in ayağında canlanma oldu, kurtulma ihtimali belirdi” demişler.”
Bombardımanda yok olan yüksek lisans tezi
Bera, Gazze İslam Üniversitesi’nde hadis dalında yüksek lisans öğrencisi. Aynı zamanda üniversitede hocalık yapıyor. Bera, yüksek lisans tezini tamamlamış ama tez babasının kütüphanesindeki bilgisayardaymış. Başka da bir nüshası yokmuş. Evlerini yerle bir eden o saldırıda babası, annesi ve kardeşleriyle birlikte yüksek lisans tezini de kaybetmiş.
“Fakat daha hayırlı oldu” diyor Bera... Çünkü yeni tez konusu olarak babasının çalışmalarını seçmiş.
Bera’dan babasının ilme ve bilgiye verdiği değeri gösteren bir anı... “Babam bizi fasih Arapça konuşmaya alıştırdı. Bir keresinde ünlü Arap dilbilimci İbni Malik’ten yaptığı bir alıntının yanına “İbni Malik bu şekilde kullanmış” yazmıştı. Bildiği nahiv kurallarına göre o ifadeyi o şekilde kullanmak yanlıştı fakat İbni Malik’e göre bunun bir cevabının olduğunu düşünüyordu. “Ben cevabını biliyorum” dedim. Söyle dedi. Anlattım. Cevabımı doğru bulmuştu. Ödül olarak bana yaklaşık 100 dolar kadar bir para verdi. Bir çocuk için büyük bir paraydı. “Baba, bu çok para” dediğimde, “Verdiğin bilgi buna değer” dedi. İlme çok büyük değer verirdi.”
Şehadete giderken tesettürü düşünenler
İbrahim’in hikayesine geçmeden kısaca Muhammed’in ailesinden bahsetmek istiyorum. 12 Temmuz 2006 günü gece saat ikiyi on geçe F-16 tipi bir İsrail savaş uçağı, Gazze kentinin kuzeyindeki Şeyh Rıdvan mahallesinde bir eve, Kassam komutanları toplantı yapıyor gerekçesiyle bir ton ağırlığında bomba atar. Ev, Gazze Üniversitesi Sosyal Bilimler Fakültesi öğretim görevlilerinden Dr. Nebil Ebu Silmiyye’nin evidir. Saldırıda üç katlı ev yerle bir olur ve Muhammed’in babası Dr. Nebil Ebu Silmiyye ile birlikte annesi ve 7 kardeşi şehit olur. Muhammed işte o saldırıdan yaralı olarak kurtulmuştur.
İbrahim ve Bilal Reyyanİbrahim’e gelince... Babasını, annesini, 12 yaşındaki kızkardeşini ve beş aylık hamile eşini geçen Ocak ayında Gazze Savaşı’nda evlerine düzenlenen saldırıda kaybeder. Mütevazi evlerine F-16 ile düzenlenen hava saldırısından İbrahim ve evlerinde misafir olarak bulunan Kassam komutanı sağ olarak kurtulur. Bir süre sonra şehit eşinin amcasının kızıyla evlenir. Şimdi hem kendisi hem de ailesi için tek bir isteği var: Şehadet...
O gece olanları İbrahim’den dinleyelim: “Yeni evliydim ve eşim beş aylık hamileydi. O gün babası gile gidecekti. Elbiselerini dahi giyinmiş, hazırlanmıştı. Misafir geldiğini görünce ertesi gün gitmeye karar verdi. Bizim odamız evin bir köşesinde, babamların odası diğer bir köşesindeydi. Eşim bomba seslerinden ürkünce babam kızkardeşimle birlikte onların odasında yatabileceğini söyledi. Subhanallah! Ayaklarıyla şehadete gitti. Bomba evin o köşesine düşmüştü. Gece saat birbuçuk civarında saldırı olduğunda babam gece namazı kılıyor, annem Kur’an okuyordu. Babam hava saldırısı olabileceğini sanki hissetmişti. Anneme, eşime ve kızkardeşime “Uyurken elbiselerinizle tesettürlü olarak uyuyun ki Allah korusun saldırı olursa herhangi bir yeriniz görünmesin” demişti. Şehadete giderken bile tesettürlerini muhafaza etmeyi düşünüyorlardı.”
Direnişin genç hatibi Müşir El-Mısri
Hamas milletvekili Müşir El-Mısri, İslami Direniş Hareketi’nin genç liderlerinden... Henüz 33 yaşında... Onu sürekli televizyon ekranlarında Hamas adına konuşurken görürüz. Güçlü bir hitabeti var. Sabah, Bilal ile Müşir El-Mısri’nin genç yaşına rağmen hareket içinde yükselişini ve hitabetinin güçlü olduğunu konuştuk. Yatsı namazında Mescid-i Nebevi’de buluştuğumuzda kendisine “Maşaallah güçlü bir hitabetin var” dedim. Gülerek ve tevazuyla “Türkler kadar olamayız” dedi.
Hamas milletvekili Müşir El-Mısri ileMüşir El-Mısri’yle mescidin içinde yürürken Cezayir’den, Suriye’den Lübnan’dan, Mısır’dan hacılar tanıyıp durduruyor, kucaklaşıyor ve direnişe desteklerini dile getiriyorlardı.
Yatsı namazının ardından bir süre oturduk ve Filistin’deki son durum, Abbas’ın seçim kararı, içine düştüğü çıkmaz ve uzlaşı üzerine sohbet ettik.
Abbas’ın seçim kararı aldığına pişman olduğunu, uzlaşı sağlanmadan seçimlerin yapılamayacağını bildiğini, geri adım atmak için de Yüksek Seçim Kurulu’nu görevlendirdiğini, Yüksek Seçim Kurulu’nun da Abbas’a içine düştüğü çıkmazdan kurtulacak ve geri adım atacak bir kapı açmak için seçimlerin ertelenmesini tavsiye ettiğini anlattı.
“Yüksek Seçim Kurulu’nun tavsiyesi, Hamas’ın haklı olduğunu ve Abbas’ın seçim kararının yanlış olduğunu gösterdi” dedi. “Siyonistlerin ve Amerikalıların kullandığı karttan başka bir şey değil” dediği Abbas’ın büyük bir krizde olduğunu, halk desteği olmadığını, müzakerelere bel bağladığını fakat Netanyahu’nun başbakan olmasıyla çıkmaza girdiğini, ABD Dışişleri Bakanı Hillary Clinton’ın “Yahudi yerleşim birimi inşasının durdurulmasını şart koşmadan müzakerelere başla” emriyle Amerika’dan büyük bir tokat yediğini söyledi.Muhammed Dahlan’ın Abbas’ın yerine hazırlandığı yönündeki yorumları sordum. “Yıllardır Muhammed Dahlan’ın başkanlık için hazırlandığını duyarız. Arafat zamanında da aynı şeyler söylendi. Fakat Dahlan’ın halk desteği olmadığı gibi Fetih içinde de desteği yok. Fetih liderleri Dahlan’ı kabul etmezler. En başta Cibril Er-Recub karşı çıkar” dedi.
Hacca gelmeden önce okuduğu Cuma hutbesinde “İbadet amacıyla üç mescide; Mescid-i Haram’a, Mescid-i Nebevi’ye ve Mescid-i Aksâ’ya yolculuğa çıkılır” hadisini anlattığını ve Filistinlilerin kuşatma altında dahi olsalar, bir şekilde Mescid-i Haram ve Mescid-i Nebevi’ye gidebildiklerinden fakat kendi topraklarındaki Mescid-i Aksâ’ya gidemediklerinden bahsettiğini söyledi.
Havadan, karadan ve denizden kuşatılan Gazze’den çıkmış, hacca gelmişlerdi. Neler hissettiğini sordum. Hac ibadeti için Gazze’den çıkıp gelmelerini “Allah’ın lütfu” olarak nitelendirerek başladı sözlerine... “Uçakta aşağıyı seyrederken kuşatma altındaki Gazze’yi düşündük” dedi.
Dualarını sordum... “Medine’de ve Mekke’de hep geride bıraktığımız o insanlar için dua edeceğiz” dedi.
Müşir El-Mısri, yiğit bir aslan olduğu kadar da oldukça mütevazi bir Müslüman... Aynı sıfatı Bilal’de, Bera’da ve İbrahim’de de gördüm. Her biri Siyonistlerin korkulu rüyası... Fakat sıradan bir Müslüman karşısında bile gayet alçakgönüllüler.Müşir El-Mısri’nin de dediği gibi, Siyonistlerin savaşla, ambargoyla, fitne ve karmaşayla ve her türlü yolla yıkamadığı Hamas’ın sırrı da burada gizli... Hamas liderleri halkla iç içe... Halktan ölenler oluyorsa Hamas’tan da ölenler oluyor. Halk ambargo nedeniyle sıkıntı çekiyorsa Hamas liderleri ve aileleri de onlarla birlikte aynı sıkıntıyı çekiyor. Bu şekilde de bir yandan dünya Müslümanlarının gönlünde taht kurarken bir yandan da Filistin halkının kucağında gün geçtikçe büyüyor.
(İsmail Yaşa / Filistin Haber)