Türkiye için yeni tehdidin adı: Baas`cılık!
Kemalizm`in önümüzdeki dönemde anti-emperyalizm ve ulusal egemenlik vurgusuyla içekapanmacı bir yönelime gireceğine işaret etmiştim. Ancak bu yönelimin Baasçılığa çıkacağını doğrusu herkes gibi ben de beklemiyordum.
Dr. Mücahit BİLİCİ / ZAMAN
PKK terörünün dakik bir zamanlama ile yeniden azdırılması ile birlikte Türkiye toplumu, akıl yerine duyguların hakim olduğu yeni bir sarmalın içine girmeye başladı. Toplumun artan bir şekilde akıldan çekilip duyguya teslim olması ile birlikte militarizasyon süreci derinleşecek.
Kuzey Irak'a asker yollanması bu sürecin ilk ve görünür meyvesi olacak. Böylesi bir sürecin siyasi ve ekonomik yankıları ise çok yıkıcı olacak şüphesiz. Bu, aynı zamanda Türk ulusalcılığının Kürt ulusalcılığının desteğini alarak Ortadoğulaşma ve içe kapanma sürecinin hikâyesidir. Türk milliyetçiliğinin ulusalcılığa dönüşmesinde en önemli dönüm noktası Kemalizm'in Batılılaşma iddiasını terk etmesidir. Ancak ulusalcılığın bir blok haline getirilmesi süreci henüz tamamlanmış değildir. Bu süreç Türkiye'deki iki milliyetçi partinin koalisyon yoluyla iktidar yapılması projesine kadar uzanacaktır. Önümüzdeki dönemde CHP ve MHP kendilerini ortak bir potada bulacaklar ve güçleri yeterse bir koalisyon için 'partner' yapılacaklardır.
Batı karşıtı yeni koalisyon...
Kemalist milliyetçiliğin değişik varyasyonları olan bu iki partinin önümüzdeki dönemde "asıl"larına rücu edeceklerini söyleyebiliriz. Batıcı ve şehirli Kemalist milliyetçiliğin temsilcisi olan CHP zaten bir süredir Batıcılığı terk ederek Batı karşıtı, içe kapanmacı, şehirli bir kimliği benimsedi. Bu kimliğin adı siyasi literatürde artık billur hale gelmiştir: Ulusalcılık. CHP'nin laikliği onun kentli, Avrupai bir sosyal tabana sahip olmasından kaynaklanıyor. MHP ise öteden beri Batı-karşıtı ve içe kapanmacı söylemini aynen muhafaza etmekle birlikte "İslam" unsurlarını ciddi ölçüde arkaplana çekmek durumunda kalacaktır. MHP bir süredir ulusalcı dalga karşısında temkinli bir kafa karışıklığı yaşıyordu. Yeniden aktive edilmiş bir PKK, MHP'nin zihninin billurlaşmasına katkıda bulundu. MHP, Meclis'e girme ihtimali olan üçüncü parti olarak yeni konfigürasyonda yerini alacaktır.
Kısacası, şehirli CHP'nin Batı karşıtlığına yönelmesi ve Batı karşıtı MHP'nin kentli bir çizgiye yönelmesi ile birlikte Kemalist milliyetçilik kendisini "ulusalcılık" ortak paydasında yeni bir blok olarak birleştirecektir. Batı karşıtı Kemalizm'in, sağdan, soldan ve İslamcılıktan unsurları toplayarak oluşturacağı bu blok laikliğini, Batı-karşıtlığını meşrulaştırmak için bir araç olarak kullanacak. Sonuçta, laiklik ve milliyetçilik gibi iki ayak üstünde yükseltilecek olan bu yeni dalganın kullanacağı söylemler de bir süredir zaten dolaşımda bulunuyor. Bunlar "yeniden milli mücadele" ve "anti-emperyalizm" gibi sloganlar ve kalpaklı Mustafa Kemal Paşa fotoğraflarıdır. Ulusalcılığın içe kapanmacı ideolojisi Türkiye'yi (bugüne kadar Kemalizm'in aşağılaya geldiği) 'Ortadoğulu' bir hale getirecektir. Ancak bu Ortadoğulu kimliğin olumlu unsurlarını alan bir yönelim olmayacak, aksine Ortadoğu'da gittikçe tükenmekte olan tehlikeli bir ideolojiyi Türkiye'ye getirmek isteyecektir. Bu ideolojinin adi: Baasçılıktır. Bazı Arap ülkelerinde iktidara gelen ve kimisi otuz yıldan fazla süren dikta yönetimlerine yol açan Baasçılığın "ulusalcı sol" vurgusu son dönemde Türkiye'de yükseltilen eğilimler dikkate alındığında fena halde tanıdık gelen bir vurgudur. Ancak bu "sol"culuğun halkla bir ilgisi yoktur. Esasen, bu ideolojinin üzerinde yükseldiği iki temel vardır: Laiklik ve milliyetçilik. Anti-emperyalist söylemin hakim olduğu, toplumun sürekli duyguları ile manipülasyona tabi kılındığı, halka rağmen halk için kararların verildiği bir rejimin adıdır Baasçılık.
Türkiye'de Baasçılığa giden yolda döşenegelen taşlar arasında Avrupa Birliği karşıtlığı, misyoner karşıtlığı, gayrimüslim Türkiye yurttaşlarına yönelik terör, Rusya-Çin ekseninin yeni vizyon haline getirilmesi gibi değişik konulardaki tercihler ve tehditler var. Baasçılığın önemli ilham kaynakları arasında geçen yüzyılın ilk yarısında Avrupa'da hakim olan totaliter rejimler var. Hem Hitler'den hem de Stalin'den ilham alan bu üçüncü dünya rejiminin gün gelip de aynı dönemdeki bu güçlü akımlardan nispeten etkilenmiş bulunan; ancak kendisine çizdiği Batılılaşma perspektifi dolayışı ile "demokrasi" gibi çağdaşlaşma komplikasyonları ile karşılaşan Kemalist ideoloji için bir model haline geleceğini tahmin edebilmek için 28 Şubat sürecinin içinden geçmemiz gerekiyordu. 1999 yılında Radikal İki'ye yazdığım bir yazıda ("Küreselleşme ve Post-Kemalizm"), Kemalizm'in önümüzdeki dönemde anti-emperyalizm ve ulusal egemenlik vurgusuyla içekapanmacı bir yönelime gireceğine işaret etmiştim. Ancak bu yönelimin Baasçılığa çıkacağını doğrusu herkes gibi ben de beklemiyordum. Batı'dan ve demokrasiden yüzünü çeviren Kızıl Elma Koalisyonu, Türk Baas Partisi olma yolunda hızla ilerliyor. Özetle, Baasçılığa yönelik sempatinin işaretleri ulusalcı duyarlığın çeşitli gruplar aracılığıyla enjekte edilmeye başlandığı 28 Şubat sürecinde verildi. Türkiye bugün bir dönüm noktasındadır. Açık bir şekilde militarize edilerek Baasçılaşma tehdidi ile karşı karşıya bulunan Türkiye bu yazın sonunda hangi istikamette seyredecek? Bu soruya cevabın önemli bir kısmını da artık demokrasi için fedakârlık yapma bilincini geliştirdiği izlenimi veren Türkiye'nin sessiz çoğunluğu verecek. Sessiz çoğunluk ya korku siyasetine teslim olacak ya da fedakârlık gerektiren bu mücadelenin bir "iktidar mücadelesi" değil, hiç olmadığı kadar önemli bir "özgürlük mücadelesi" olduğunu fark edip gerekeni yapacak.