Lübnanlı Mavi Emzikli çocuğun annesi: Kokusu hala burnumda
Kana katliamında üç çocuğunu birden kaybeden Lübnanlı anne Mura`nın gösterdiği aile fotoğrafında yer alan 7 kişiden geriye 3 kişi kaldı. Acılı anne, `Biliyorum, onlar hâlâ burada. Kokularını alıyorum.` diyor.
'Mavi emzikli çocuk' bir yıl önce Lübnan'daki İsrail katliamının sembolü haline gelmişti. Geçen zaman minik Abbas'ı unutturmadı ve annesinin acısı dinmedi. Anne Mura Kamil, "Yavrumun kokusu hâlâ burnumda." diyor.
Kana katliamında üç çocuğunu birden kaybeden Lübnanlı anne Mura'nın gösterdiği aile fotoğrafında yer alan 7 kişiden geriye 3 kişi kaldı. Zaman'a evinin kapısını açan acılı anne, "Biliyorum, onlar hâlâ burada. Kokularını alıyorum." diyor.
Siyonist terör gücü işgalci İsrail'in 34 gün süren Lübnan saldırılarının üzerinden yaklaşık bir yıl geçti. Dünya kamuoyu, siyonist bombalarıyla hayatını kaybeden bini aşkın sivili ve kendi vatanında mülteci konumuna düşen bir milyon Lübnanlıyı çabuk unuttu. Ancak Güney Lübnan'daki Kana kasabasında, 29 sivile mezar olan binanın enkazından çıkartılan 'mavi emzikli bebeğin' yürekleri dağlayan fotoğrafı hafızalardaki tazeliğini hâlâ koruyor. Zaman, siyonist vahşetin simgesi haline gelen 9 aylık minik Abbas Mahmut Haşim'in annesini Kana'da buldu ve görüştü. Tarihe 'Kana katliamı' olarak geçen 30 Temmuz 2006'daki saldırıda 3 çocuğunu birden kaybeden kederli anne Mura Kamil Kemal'i (30), telafisi olmayan kayıplarına rağmen metanetli bulduk. Mura, Türk ve Müslüman olduğumuzu öğrenince samimi bir şekilde içini bize döküyor. Saldırılardan iki ay önce kocasını, Kana katliamında da 12 yaşındaki Cafer'ini, 10 yaşındaki Mehdi'sini ve minik yavrusu Haşim'i kaybettiğini söyleyen anne, "Her şeye karşı sabırlıyım. Allah verdi, Allah aldı." diyor. Evinin salonuna merhum eşinin ve çocuklarının fotoğrafını çerçeveleten Mura, "Biliyorum, onlar hâlâ burada. Kokularını alıyorum." diyor. Mavi emzikli bebeğin mezarı başına gidiyoruz. Mezar taşlarını, sanki yavrusunu okşar gibi şefkatle okşayıp gözyaşı döken anne Mura, Lübnan'daki katliama seyirci kalan dünyaya ve İsrailli annelere sesleniyor: "Tüm insanlar bunu görsün, özellikle İsrailli anneler. Ben tek çocuğumu değil, üç çocuğumu birden şehit verdim. Hangi anne buna katlanabilir ki?"
Katliam gecesi yaşananları sorduğumuzda Mura, o geceyi gözyaşları içinde şöyle aktarıyor bize: "Evim akrabalarımın evinden uzak. Arabamız da olmadığı için o akşam kocamın kardeşi bizi gelip güvenli olduğu için kendi evine götürdü. Gece, bodrum kat güvenli olur diye komşularla birlikte bodruma indik. Ben uçak seslerini fark etmiştim; ama yapacak bir şey yoktu. Allah büyük deyip kaldım. Bombardımanda ben ve çocuklarım enkaz altında kaldık. Sabaha kadar kurtarılmayı bekledim. 9 aylık yavrum kucağımdaydı. Ben kurtuldum; ama çocuklarım şehit oldu."
16 çocuğun hayatını kaybettiği Kana saldırısında, enkaz altından sağ olarak kurtulan tek çocuk olan Hasan Şelhub'u da buluyoruz. Hasan, mahallenin göz bebeği. Katliamda çocuklarını kaybeden aileler onu, kaybettikleri çocuklarının yerine koymuşlar. Birinci sınıfı bu yıl bitiren Hasan ise kaybettiği 6 yaşındaki ablasının hasretini çekiyor. "Yatağa yatıp ablam Zeynep'in duvarda asılı resmine baktığımda onu çok özlüyorum." diyen Hasan, baba Muhammed Şelhub ve anne Rabab Yusuf 'un tek tesellisi. Oğlu Hasan'ın başını okşarken gözyaşlarını tutamayan anne Rabab, ilk göz ağrısı olan Zeynep için, "Onu, şehit verdik, ama hâlâ bizimle gibi, hâlâ odasında oyuncakları ile oynuyor, sesini duyuyor, kokusunu alıyor gibiyiz." diyor. Hizbullah'ın verdiği parayla geçimlerini sağladıklarını söyleyen baba Muhammed Şelhub ise gelecekten ümitvar. Şelhub, "İsrail'i burada bozguna uğrattık. Şimdi ülkemizi refah günleri bekliyor." diye konuşuyor.
Beyrut'a dönüş yolu üzerinde saldırılar sırasında bize evinin kapısını açan Ermeni bir ailenin en küçük kızı olan Laila Hyait'e (Leyla Anne) uğruyoruz. Geçtiğimiz yıl evinde bizleri yaklaşık bir ay büyük bir konukseverlikle ağırlayan Laila anne, yine içtenlikle karşılıyor bizi: "Çok zayıfsın, hemen yemek hazırlayayım." O mutfağa yemek hazırlamaya giderken eşi Antoan Hyait (73) savaş sonrası sıkıntılarını anlatıyor. Turist olmadığı için Sur şehri merkezindeki büfelerini kapatmak zorunda kaldıklarını söylüyor. Evden dışarı adımını attığında kendini hâlâ savaşta gibi hissettiğini söyleyen oğlu Danny ise "Sanki hâlâ tepemizde uçaklar dönüyor gibi hissediyorum. Savaş sırasında nasıl korkmadan dışarıda gezmişiz hayret ediyorum. Yaptıklarım anormal şeylermiş. Akıllı birisi bunu yapmazdı." diyor. (Zaman)