10-12-2007 14:26

Şehid Seyyid Kutub

22 Ağustos 1966`da Seyyid Kutub`a idam cezası verildiğinde, Assam el Attar`ın kitabında anlattığına göre Kutub bu kararı tebessüm ve Allah`a kavuşmanın verdiği büyük bir mutlulukla karşılamıştı. Muhammed Ali Benna`nın dediğine göre, üstad Seyyid Kutub`un asılmasına asıl sebep `Yoldaki İşaretler` adlı kitabı idi.

Şehid Seyyid Kutub

Toplumun ıslahı için ne yapılması gerekiyorsa, Müslümanların yapmak zorunda oluşunun Kur’an’ın emri olduğunu söyleyen Kutub, delil olarak Allah’ın şu ayet-i kerimeyi gösterip tefsirini yapıyordu:

"Sizden iyiliği emreden, kötülükten sakındıran, bir topluluk olsun. İşte asil kurtuluşa erenler onlardır."

Hacı İbrahim Kutub'un oğlu olan Seyyid Kutub, 1906'da Asyut kasabasına bağlı Kalia köyünde dünyaya geldi. Babası köyde, sayılan bir kişi ve Vatan Partisinin bir üyesi olarak bilinmekteydi.
O zaman bu partinin başkanlığında Mustafa Kamil vardı. Hacı İbrahim Kutub ziraatla uğraşır, elde ettiği mahsulün bir kısmını satar bir kısmını da fakirlere infak ederdi. Annesi ise çok mütedeyyin ve asil bir aileye mensup birisiydi. Seyyid Kutub'a terbiyesiyle, sevgi ve şefkatiyle çok tesir etmişti.

Seyyid Kutub'un Hamide ve Emine adli iki kız kardeşiyle Muhammed adında küçük bir de erkek kardeşi vardı. Daha Kahire'de okurken babasını kaybedince, annesinin ve kardeşlerinin bütün mesuliyetleri onun üzerine yıkılmış oluyordu. O cia bu durumdan oldukça sıkılmıştı. Bu sıkıntıdan biraz olsun kurtulmak için, annesini Kahire'ye taşınmaya razı eder ve Kahire`ye taşınırlar.

1940'da annesinin ani vefatı Seyyid Kutub'u oldukça etkilemişti. Kendisini. hayatta yalnız hissetmeye baslar. Bu konudaki duygularını bizzat kendisi bazı kitaplarında anlatmaktadır.

SEYYİD KUTUB'UN HAYATININ DÖNEMLERİ
Seyyid Kutub'un hayatını dört ana bölümde toplamak mümkündür. Bunlardan birincisi doğumundan 1919'a kadar olan bölüm. Seyyid Kutub bu devrede babasının itinali dini terbiyesi altında yetişmişti. Bir tarafta köylerindeki medreseye devam ederken bir taraftan da babasının özel terbiyesindeydi. Daha on yaşına gelmeden Kur'an-ı Kerim'in tamamını ezberlemişti.
Seyyid Kutub'un hayatındaki ikinci dönem ise 1920 ve 1939 arasındaki zamanı içermektedir. Bu dönemde Kahire'ye giderek liseyi bitirir ve üniversiteye "Darul Ulum"a girer. Darul Ulum'a girmesindeki maksadı Arap dilinde ihtisas sahibi olmaktı. kardeşi Muhammed Kutub'un "Küçük Çığlıklar" adli kitabinin önsözünde de anlattığı gibi Darul Ulum'da dört sene okumuştu. Burada okutulan dersler ise Tarih, Coğrafya, Arap edebiyatı, İngilizce, Sosyoloji, Matematik, Fizik, Felsefe ve dini ilimlerdi.
Seyyid Kutub'u okutan hocaların başında ise Mehdi Allame geliyordu. Bu zat Seyyid Kutub'un "Sairin hayattaki görevi" kitabının önsözünde şunları diyor: "Seyyid Kutub'un benim talebem olması bana çok büyük bir mutluluk veriyor. Eğer hayatta benim ondan başka talebem olmasa bile onun varlığı mutluluk olarak kafidir."

Darul Ulum'dan mezun olduktan sonra Milli Eğitim Bakanlığında müfettiş olarak görev alır.

Fakat bir yazar olarak görevini daha iyi yapabilmek için görevde fazla kalmayıp istifa eder. Bu sıralarda hemen hemen her konuda kendisini yetiştirmek için okumaya daldığını görürüz. Özellikle Arapçaya çeşitli dillerden çevrilmiş eserleri incelemekte ve değerlendirmeye tabi tutmaktaydı.

Çok geçmeden Seyyid Kutub da tıpkı Taha Hüseyin, Abbas Mahmut Akkad ve Mustafa Sadık Rafi gibi bir yazar olarak ortaya çıkıyordu. Onun yazıları da tıpkı ötekilerinki gibi aynı gazete ve dergilerde yayınlanmaya başlamıştı.

Seyyid Kutub'un hayatının üçüncü merhalesini ise 1939 ile 1951 yılları oluşturmaktadır. Bizim görüşümüze göre bu dönem aynı zamanda Seyyid Kutub'un İslâmi düşünceye dönüsünün de bir başlangıcı oluyordu. 1939'da "El-Muktatif' dergisi O'nun "Kur'an'da Fennî Tasvir" adlı bir makalesini yayınlamıştı. Seyyid Kutub bu yazısında bazı ayetlerden örnekler vererek Kur'an’daki sanatsal güzellikleri ve onun üstün icazını ortaya koyuyordu. Bu yazısıyla aynı zamanda Kur'an'da icaz olayını inkar eden Akkad'ın görüşlerinden de ayrılmış oluyordu. 1945 yılında aynı konuda iki kitap yayınladı.

Seyyid Kutup bu kitaplarının, almış olduğu dini terbiyenin bir semeresi olduğunu belirtmekte, Kur'an'ın üslubu ve harikalığıyla kendisini uyandırdığını söylemektedir. O'na göre, ilmi Kelamın üslubu olan cedel, dinde pek neticeye götürmemektedir. Çünkü akıl Kur'an'ın inceliklerini ve harikalıklarını tam olarak anlamaktan acizdir. Arkasından "Sahrada" adlı bir kasidesini yayınlayan Seyyid Kutub, orada her şeyin bir tertip ve ölçüye göre yaratıldığını anlatmaktadır.

7 Ekimin 1946'da Seyyid Kutub'un İslâmi fikre başlangıç olarak değerlendirilen "Konum Dersleri" adında bir makalesi daha yayınlanmıştı. Seyyid Kutub bu makalesinde Mısır’ın toplum yapısının, siyasi, ahlaki ve sosyal yönlerden tenkidini yaparak, Müslümanları çalışmaya çağırıyordu. Toplumun ıslahı için ne yapılması gerekiyorsa Müslümanların yapmak zorunda olusunun Kur’an’ın emri olduğunu söyleyen Kutub delil olarak Allah’ın su ayet-i kerimesini gösterip tefsirini yapıyordu: "Sizden iyiliği emreden, kötülükten sakındıran, bir topluluk olsun. İşte asil kurtuluşa erenler onlardır. "

İSLAMA YÖNELİŞ
21 Ekim 1946 bugünkü medeniyeti tenkit ederek onun manevi değerlerden soyutlanmış, sadece maddi bir medeniyet olduğunu delillerle açıklıyordu. 1948'in sonlarında ise "İslâm'da Sosyal Adalet" kitabını yayınladı. Kutub bu kitabında insanlığın arzu ettiği gerçek sosyal adaletin İslâm’da olduğunu ve hakiki adaletin Kur’an’ın gölgesinden başka hiçbir yerde olmadığını açık açık anlatarak hayatın her alanında olduğu gibi edebiyatın dahi İslâmi ölçülerden kaynaklanması gerektiğini vurguluyordu.

1949'da Amerika'ya giden Kutub iki buçuk yıl kaldı. Amerika'da kaldığı bu müddet içersinde Mısır’daki arkadaşı Tevfik el-Hakim'e gönderdiği mektuplarda Amerikan toplumunu ve medeniyetini devamlı olarak tenkit ediyordu. Çünkü ; bu medeniyette ruhi değerlerden hiç bir şey yoktur, diyordu. Ayni mektuplarında "El Melik" adli kitabini da tenkit ediyordu. Çünkü Kutup bu kitabi İslâmi fikirlerle yoğrulmadan çok önce yazmıştı.

İşte Seyyid Kutub arkadaşına yazdığı mektuplarda bu kitabinin tenkidinde, "keşke kitabin konusu Yunan felsefesine göre değil de, İslâmi ruhla yazılmış olsaydı. İnşallah gelecekteki konular, hayata, kainata ve insana özel bir bakış açısı olan İslâm'dan kaynaklanır" diyerek temennilerini de bildiriyordu.

Buna göre diyebiliriz ki Seyyid Kutub'un bu tarihten sonra edebiyata bakış açısı değişmiştir. Çünkü hayatinin önceki dönemlerine baktığımızda edebiyatı din ile ilgisi olmayan bir güzellik olarak değerlendirmekteydi. Fakat simdi her şeyin olduğu gibi edebiyatın da tüm konularını doğrudan doğruya İslâm’dan alması gerektiğini söylemektedir.

1951 ile 1965 yıllarını kapsayan zaman parçası ise hayatındaki dördüncü merhaleyi oluşturuyordu. Kutub bu dönemde edebiyattan tamamen sıyrılarak İhvan-i Müslimin teşkilatına katılmıştı. Abdulhakim Abidin'in anlattığına göre Seyyid Kutup artık İhvanın bir fikir elemanı olmuştu.

Gerçi yönetici olarak İhvanda hiç bir makamı yoktu ama iyi bir müntesip olarak İhvanın gazetelerinde ve dergilerinde halkı devamlı olarak Islâma davet ediyordu. Bir ara, 1954'deki tutuklanmasından önce "İhvan-i Müslimin" adli gazetede yazı isleri müdürlüğü yapmış, orada yazdığı yazıları bir araya getirerek birçok kitaplar oluşturmuştu.

Bu kitaplardan birkaçını burada zikretmeden geçemeyeceğiz:
1- İslâm ve Dünyaya bakış
2- İşte Din Budur
3- İstikbal İslâm'ındır.

Kutub ayrıca İhvan-i Müslimin gazetesinde din ile devlet islerini birbirinden ayırarak dini siyasetten uzak tutan laik düşünceyi de şiddetle tenkit eder, siyaset başkadır, din başkadır sloganının bir hikaye olduğunu söyleyerek İslâm’da böyle bir şey olmadığını haykırır. Çünkü Seyyid Kutub "İslâm’ın kalplerde bir inanç ve hayat için bir kanun olduğunu" vurguluyordu.
Ezher üniversitesinin Kur'an-i Kerim'i tefsir etmede taklidi tutumunu da açıkça tenkit eden Kutub bu konuda söyle diyordu:
"Bugün bütün dünya sosyalizm ve kapitalizm gibi belirli sosyal fikirlerin pesinde gitmektedir. Onun için Ezher üniversitesi İslâmi kültürü her yönüyle halka götürmelidir. İbadette, inanç ve hayatin her alanında, İslâm’ın kendisine has, her türlü noksanlıklardan uzak ölçülerinin olduğunu izah etmelidir. İster siyasette olsun, ister iktisatta ve ister cezalarda olsun İslâm’ın hayatin her konusu için ölçüler koyduğunu anlatmalı ve İslâmi günlük hayata hakim kılmak için çalışmalar yapmalıdır.

SEYYİD KUTUB'UN ŞEHADETİ
Seyyid Kutub Islâma inanmış ve inandığı davanın gerçekleşmesi için de birçok çalışmalar yapmış büyük bir mücahitti. 27 Kasım 1954'de, İhvan-ı Müslimin Mısır devlet başkanı Cemal Abdunnasır'a suikast girişimiyle itham edildiğinde Seyyid Kutud da İhvan-ı Müslimin saflarına katılmıştı. Bundan dolayı İhvan-i Müslimine mensup birçok müslümanla birlikte Seyyid Kutub da tutuklandı. Yapılan yargılamanın neticesinde Seyyid Kutub'a ağır islerde çalıştırılmakla birlikte on beş sene ağır hapis cezası verildi. artık Seyyid Kutup Kahire'den bir kaç km uzakta "Limanneze" hapishanesinde yasamaya başlamıştı. On sene hapis yattıktan sonra o zamanın Irak devlet başkanı Abdusselam'ın Abdunnasır'ı ziyaret ederek Seyyid Kutub'u serbest bırakmasını istemesi üzerine Kutub 1964'de serbest bırakıldı. Hapisten çıkan Kutub 1965'de "Yoldaki İşaretler" adli kitabını yayınlayınca tekrar tutuklanır.

Bu tutuklamada yine İhvan-i Müsliminden birçok Müslüman vardı. Gerekçe olarakta İhvan-i Müsliminin devlete karşı darbe girişimini ileri sürerek İhvanı ve Seyyid Kutup'u darbecilikle itham ediyorlardı.

22 Ağustos 1966'da Seyyid Kutub'a idam cezası verildiğinde, Assam el Attar'ın kitabında anlattığına göre Kutub bu kararı tebessüm ve Allah'a kavuşmanın verdiği büyük bir mutlulukla karşılamıştı. Muhammed Ali Benna'nın dediğine göre Seyyid Kutup'un asılmasına asil sebep "Yoldaki İşaretler" adlı kitabi idi.
Seyyid Kutup'a verilen bu idam kararı, İslâm alemine yayıldığında Pakîstan'da Karaçi içinde Cemaati İslâminin mepsupları tarafından bir yürüyüş tertiplenmiş ve olay kınânarak Abdunnasir’san kararı yeniden gözden geçirmesi istenmiştir.
ayrıca yine Pakistan'da "Meclisi Nizami İslâm", "Cemaati İslâmi", "Cemaati Avami"de bu kararı ayni şekilde kınamışlardı. Diğer taraftan İngiltere’de Rabitatül İslâm, Lübnan'da "Cemaati İslâm" teşkilatı, Ürdün'de birçok dini şahsiyetler, Sudan'da Seyyid Allal El Fasi ve İstiklal partisi başkanı Ahmet el-Hatib, Irak'taki Rabıtanın başkanı Şeyh Emcek Ezzehavi ve bir çok İslâm alimleri Abdunnasır’ı bu kararından dolayı kınamış ve vaz geçmesi için ikaz etmişlerdi.

Bütün bunlara rağmen 9 Ağustos 1967 sabahı Lübnan’daki "Ennebar"gazetesiyle Mısır’daki "El-ehram" gazetesi idam haberini su cümlelerle veriyorlardı.

"...Çelik miğferli askerlerden bir grup hazırlanıp, ağır silahlar artırılarak Kahire hapishanesinin etrafında bir hisar oluşturuldu. Gazetecilerin hapishaneye girişi yasaklandı. Seyyid Kutub idam edildikten sonra da gazetecilerden bölgenin terk edilmesi istendi."
Seyyid Kutub birçok kıymetli kitap yazmıştı. Başta Kur'an-ı Kerimin bir tefsiri olan "Fizilal-i Kur'an" olmak üzere hemen hemen her konuda eseri vardır. Özellikle İslâmi konularda, edebiyat ve eğitim konularındaki eserleri daha çoktur.
Bunlardan hemen hemen hepsi de Türkçe'ye çevrilmiştir.

YORUMLAR
Henüz Yorum Yok !