Haccımızı geri istiyoruz!
Hep söylüyoruz: Bir değerin etkisiz kılınması iki şekilde olur diye. Bunlardan birincisi etkisiz kılınmak istenen değerin önüne engel çıkarmak, onu yasaklamak; ikincisi ise cesedini yüceltip anlamını gündemden düşürmek, içeriğini boşaltıp hikmetinden soyutlamak şeklinde tezahür eder.
Bu yıl da dört milyonu aşkın Müslüman, Hz. İbrahim’in davetine icabet ederek revan oldu tevhid ve adalet sembolü Beyt’ül-Atik’in, Kabe’nin yollarına. Renkleri, dilleri farklı, fakat yöneldikleri kıble aynı olan 4 milyondan fazla Müslüman Mekke’de ve Medine’de ortak mekanları paylaştılar, birlikte Namaz kılıp birlikte Tavaf’ta bulundular, Safa ile Merve arasında omuz omuza Sa’y yaptılar. Nihayet Arafat’ta birlikte Vakfe’ye durarak yeryüzünün en geniş katılımlı kongresini gerçekleştirdiler.
Ne var ki bu böyle değil. Bilinç sahibi olarak, Haccın anlamını, Rabbani gaye ve hedefini kavramış olarak bu ibadeti eda eden Müslümanlar olduğu gibi; Haccı tıpkı Namaz, Oruç, Kurban gibi ibadetlerde olduğu gibi anlam ve gayesinden önemli ölçüde habersiz olarak daha çok şekilsel bir formda algılayıp eda eden Müslümanlar da bulunmaktadır. Tabii bunun böyle olması, bugüne has bir sorun da değildir. İslami uyanışın bir süreç olarak henüz tüm Müslümanlara ulaştırılamamış olduğu gerçeğini göz önünde bulundurursak, bu durumun çok fazla yadırganmaması gerektiğini, eleştirmekten ziyade sorunun çözümü ve ıslah yönünde gayret gösterilmesi icap ettiğini belirtmemiz gerekir.
İslami uyanış hareketlerinin hedeflediği ve belli ölçüde başardıkları, Müslüman toplumların İslami değerleri doğru şekilde, asli nitelikleriyle tanımasına, anlamasına ve yaşamasına öncülük misyonu giderek Haccın da daha bir bilinç üzere eda edilmesine vesile oluyor, hamdolsun. Fakat İslam dünyasında batılı güçlerin ideolojik taşeronluğu işlevini yürüten laik sistemlerin, tabi olmadıkları dini kendi işleyişlerine tabi kılmak adına bünyelerinde bulundurdukları “resmi din kurumları” eliyle İslami değerlerin içini boşaltan bir din anlayışını kitlelere Allah’ın dini diye pazarlamakta olduğu da bir gerçek. Mesela Türkiye’de Hacc organizasyonları içinde en kapsamlı olanını gerçekleştiren Diyanet İşleri Başkanlığı, bu organizasyon çerçevesinde insanlara nasıl bir Hacc bilgisi ve bilinci vermekte, Hacc yoluna çıkan Müslümanları nasıl bir anlayışla donatmaktadır?
Verdiğimiz örnek, “resmi din kurgusu”nun, Haccın şahsında İslami kavram ve ibadetlerin cesedini yüceltip içeriğini boşaltma, İslam’ın hayatın tüm alanlarına dair mesajlar içeren tevhid ve adalet eylemi ibadetlerini, Allah’ın hükümlerine tabi olmayan zulüm ve sömürü düzenlerini rahatsızlık etmeyecek bireysel ve şekilsel bir tapınma formuna indirgeme yönündeki saptırmasının Hacc’a dair bir izdüşümünden ibarettir. Tıpkı Hacc gibi, aynı zamanda bir İslami siyaset buluşması olan Cuma namazının (Hacc Müslümanların yıllık kongresi iken, Cuma namazı haftalık kongre anlamı taşır) yaşadığımız coğrafyada “resmi din kurgusu” elinde adeta bir dîni tatmin seansına ve laik sistemin propaganda aracına dönüştürülmüş olması da aynı saptırmanın bir başka örneği olarak karşımızda durmaktadır.
Cumhuriyetin ilk dönemlerinde Haccın yasak olmasına ve 1947 yılında serbest bırakıldıktan sonra da Kemalist çevreler tarafından zaman zaman gündeme getirilen Haccın yeniden yasaklanmasını ve hatta onun yerine Anıtkabir ziyaretinin ikame edilmesini öngören laikçi hezeyanlara bakarak bugünkü “resmi din” uygulamalarına razı olmamızı kimse beklememelidir. (1)
Biz Allah’ın dinini dosdoğru bir şekilde anlayıp yaşamak istiyoruz ve yegane kurtuluş yolunun bu olduğuna inanıyoruz. Biz Allah’ın dinini dosdoğru bir şekilde anlayıp yaşamak istiyoruz ve yegane kurtuluş yolunun bu olduğuna inanıyoruz. Dinimizi hayatımıza hakim kılmak konusunda yasaklarla önümüze engel konulmasına da, dinimize müdahil olunup şeytani usullerle değerlerimizin saptırılmaya, içlerinin boşaltılıp geleneksel ya da modern hezeyanlarla doldurulmaya çalışılmasına da rıza göstermeyeceğiz. Gasp edilen Haccımızı, Cuma namazımızı, Kurban’ımızı… geri istiyoruz.
-
İlyas Metin 28-09-2015 08:58
Selamun aleykum "Söyle söyle o söz doku doku o bez" Halkın hakkı dinleme gibi bir derdi yok maalesef. Halk bilindik bir borcunu ödeme peşinde, al lan şu borcunu der gibi, artık borcunu ödemiş rahatlığı içindedir hacı efendi