Hamd sadece âlemlerin Rabbinedir
Kur’an’da kırk üç yerde geçmekte olan hamd kelimesi sözlükte sena, yüceltme, fazilet ve üstünlükle övme anlamlarına gelir. “Hamd sadece âlemlerin Rabbinedir.” (1/2)
Burada hemen şunu belirtelim çoğunlukla birbirinin yerine kullanılan hamd ve şükür yakın anlamları ihtiva etmekle birlikte aralarında umum ve husus farkı bulunan kavramlardır. Şükür hususen insanın bizzat kendisine yapılan lütuf, ikram ve nimete mukabil yapılırken hamd bir başka varlığa bahşedilen nimet ve ikramlara mukabil yapılması bakımından umumidir. Diğer taraftan şükür bir nimetin mucibince yapılırken hamdetmek için bir nimet verilmiş olması beklenmez.
Hamd, yüce bir varlığa sığınma, ondan yardım talep etme, karşısında boyun eğip acziyetini dile getirme gibi insanın tabiatında içkin olan hasletlerin vücut bulduğu bir kavramdır. Akıl sahibi olmak suretiyle canlıların en güçlüsü olan insan Rabbinin kudreti karşısında zayıftır ve bu zayıflığı dolayısıyla Rabbine yönelmek ve O’na teslimiyet gösterip azametini, yüceliğini ve bütün üstün vasıflarını tesbih etmekle emrolunmuştur. Bu emrin bir ifadesi olarak da her gün beş defa huzurunda salâtı ikame ederken her rekatta Fatiha suresi ile hamdimizi dile dökmekteyiz. Tabi bu hamd sevgi ve tazimi de içinde barındıran bir övgü olmalıdır yoksa bu hamd değil medih olur ki sevgi ve tazim içermez, böyle bir övgü de sevgi ve tazim hissetmediği halde kişinin menfaati gereği birini methetmesidir. (Muhammed Salih el-Useymin)
Bu kısacık ayet iki mühim vurguyu taşımaktadır. Bunlardan biri hamdin Allah Teâlâ’ya yönelik ve sadece ona has olduğunu Arap dilinin haiz olduğu en veciz bir üslupla ifade ederken bir diğeri bütün varlıkların tek maliki, sahibi, terbiye edicisi ve onlar üzerinde tasarruf yetkisini elinde bulunduran yegâne merciin Allah olduğunu iki kelimelik ‘âlemlerin Rabbi’ tabirine sığdırabilmiştir.
Gökgürültüsü bile O’nu hamd ile tesbih ederken kulun kendisine Rabbi tarafından lütfedilen bütün ikramları ve ihsanları bir kenara koyarak sırf varoluşunu bile borçlu olduğu Rabbine sürekli hamd etmesi gerekir. Zira Tevbe Suresi 112. ayette müjdelenen müminlerin vasıfları sıralanırken kullanılan “hâmidûn” kelimesi hamd edenler anlamına gelir ve bu kelimenin bu formda kullanılması hamdin devamlı, her zamanda ve her halde yapılmasını içermektedir.
Mümin bir kalpten taşan ulvi duyguların dile geldiği hamd Allah’ı yüceltmenin yanında kulu da yücelten bir eylemdir. Nitekim Rabbini hamd ile tesbih ederek O’nu layık olduğu şekilde övmek ve hem kendine hem de tüm varlığa bahşettiği nimetleri, lütuf ve inayeti sadece O’ndan bilmek suretiyle yücelten bir kul aynı zamanda kendini de Rabbinin nezdinde yüceltmiş olmaktadır.
(Venhar)