Şükrü HÜSEYİNOĞLU

06 Ağustos 2010

HANGİ KÜRT MESELESİ?

Son dönemde Müslümanlar arasında Kürt meselesinde yeterince insiyatif alınıp alınmadığı konusunda ciddi tartışmalar yaşanıyor. Müslümanların bu meseleyle ilgilenmek konusunda geç kaldığı öz eleştirileri eşliğinde daha güçlü insiyatif alınması çağrıları yapılıyor.

 

Bir halkın varlığına, diline, kültürüne karşı neredeyse bir asırdır yürütülen inkârcı ve asimilasyoncu politikaların ürünü olan bir meselede, aslında insiyatifin tamamıyla Müslümanlarda olması arzulanırdı. Ne var ki Kürt meselesi silahların gölgesinden bir türlü kurtarılamadığı, silahların vesayetine mahkûm edilen bir mesele olarak varlığını sürdürdüğü için bu pek mümkün olamıyor.

 

Bugün gelinen noktada silahların/silahlı güçlerin mesele üzerindeki vesayeti, Kürt meselesinden bağımsızlaşan ve onu aşan bir boyuta ulaşmış bulunuyor. Bu meseleden beslenen devlet içindeki kontrolsüz savaş organizasyonları gibi, sorunun üretip palazlandırdığı PKK adlı örgüt de “kirli savaş” sürecinde Kürt meselesinin çözümünden bağımsızlaşan bir sorun halini almış bulunuyor.

 

Dolayısıyla öncelikle Kürt meselesiyle, mesele etrafında oluşan ve fakat bu meseleyi aşıp ondan bağımsızlaşarak başlı başına bir sorun halini alan silahların vesayeti sorununun ayrıştırılması gerekiyor. Aksi halde insiyatif silahlarda olmaya devam ettiği müddetçe Kürt meselesi çözümsüzlüğe mahkûm olmaya devam edecektir.

 

Kürt meselesini tıkayan mesele üzerindeki silahlı vesayetin devre dışı bırakılması ise ancak, meselenin çözümünden yana olan kesimlerin, bu vesayeti güçsüzleştirip açığa düşürecek yaklaşım ve çabalarıyla mümkün olacaktır.

 

Bu noktada, Kürt meselesi denilince neyin kastedildiği çok önemlidir. Zira ortada tek bir Kürt meselesi yoktur. Kürt halkının Kürt meselesi ile PKK’nın Kürt meselesi aynı şeyler değildir.

 

Bizim taraf olmamız, insiyatif almamız gereken mesele, Kürt halkının Kürt meselesidir. İşte bu noktada sınırların yeterince belirlenmemesi, bu farklılığın gözden kaçırılması, insiyatif tartışmalarının sağlıklı bir zeminde yürümesine de engel teşkil etmektedir.

 

Bugün Kürt halkının talepleriyle PKK’nın talepleri aynı şeyler değildir. PKK Kürtlerin hakları yerine kendi haklarının peşine düşmüş, kendi “Kürt meselesi”ni dayatan bir yaklaşım sergilemektedir. Bu noktada çözüm yanlısı toplumsal kesimlerin Kürt meselesini PKK sorunundan ayrıştıracak yaklaşımlar geliiştirememesi, halkın Kürt meselesini iyice çözümsüzlüğe itmektedir.

 

Yukarıda da belirttiğimiz gibi, çözüm için, sorunu çözümsüzlüğe mahkûm eden mevcut taraf ve aktörlerin Kürt sorunu üzerindeki insiyatifini zayıflatmak öncelikli şarttır. Bunun için de, Kürt meselesi ile, bu meselenin çözümünden çoktan bağımsızlaşarak yeni bir sorun niteliği kazanmış olan PKK meselesinin kesin çizgilerle ayrıştırılması ve Kürt meselesini PKK’nın söylem ve hedefleri düzleminde ele almaktan titizlikle kaçınmak gerekmektedir.

 

Kürt meselesinin gerçek çözümü, gerçek mânada İslam kardeşliğinin ve İslam adaletinin hâkim kılındığı yeni bir toplumsal ve siyasal yapıda olsa da, mevcut şartlar içerisinde meseleyi içinden çıkılmaz olmaktan çıkarıp diyaloğa elverişli bir zemine taşımak da mümkündür.

 

Meselenin çözümünden yana olan toplumsal kesimlerin bunun için öncelikle, halkın Kürt meselesiyle PKK’nın Kürt meselesini ayrıştıracak ve böylece silahların çözüme geçit vermeyen vesayetini açığa düşürecek yaklaşımlar geliştirmeleri gerekmektedir.