Şükrü HÜSEYİNOĞLU

01 Mayıs 2007

HAYALCİ VE ERTELEMECİ SİYASETİN SONU: "TİYATROMUZ BURAYA KADARDI!"

HAYALCİ VE ERTELEMECİ SİYASETİN SONU: "TİYATROMUZ BURAYA KADARDI!"

 

Hayal kurmak iyidir, güzeldir. Lakin gerçekleri göz ardı etmemek, ayakların toprakla irtibatını koparmamak kaydıyla. Aksi halde hayaller hüsrana dönüşür, görülen gerçeküstü düşler uğrunda harcanan imkanlar heba olur gider.

Yaşadığınız ülkede hüküm süren egemen gücün niteliğini, işleyişini doğru analiz etmeden veya görmezden gelerek, hayaller ve gerçeğe tekabül etmeyen kurgularla yola çıkmışsanız, hayal kırıklığı yaşamanız ve yaşatmanız kaçınılmazdır.

Bugün (miladi 1 Mayıs 2007) Türkiye’de olan tam da budur. Kuruluşu ve bir asra yaklaşan işleyişi itibariyle oligarşik niteliği apaçık ortada olan cumhuriyet rejiminin, zaman zaman, kesinlikle halka alan açmak gayesiyle değil, kendisine manevra alanı oluşturmak için bir araç olarak ustalıkla kurgulayıp sahnelediği demokrasi tiyatrosunu, halkın taleplerini yerine getirmek için sonuç alıcı bir alan olarak algılama yanlışına dayalı muhalif siyaset anlayışının bir kere daha hayal kırıklığı yaşamasına ve yaşatmasına şahidlik etmekteyiz bugün itibariyle.

Evet, oligarşinin müdahalesi sonucu, Anayasa Mahkemesi kararıyla demokrasi tiyatrosu bir kere daha perdelerini kapatıverdi. “Halka tanıdığımız alan buraya kadardı” denildi açıkça.

3 Kasım 2002 tarihinde halktan yüzde 34’lük güçlü bir destek alan Adalet ve Kalkınma Partisi (AKP) kadroları, sanki bu ülkede nasıl bir sistemin hüküm sürdüğünü hiç bilmiyormuşçasına, zamanında insiyatif almak ve kararlı adımlar atmak yerine, demokrasi tiyatrosunun hayaller ve ertelemelere dayalı bir aktörü olmayı tercih etti bugüne kadar.

Dört buçuk yıldır, başörtüsü yasağı zulmüne karşı bir şey yapmadıkları eleştirisi karşısında hep ertelemelerle ve vaatlerle oyalandılar ve oyaladılar halkı.

“Cumhurbaşkanlığı seçimlerinden sonra” başörtüsü zulmüne neşter vurulacağını söyleyip durdular, kendilerini sıkıştıran tabana. Hatta taban da buna öyle inanmıştı ki, adeta mehdi bekler gibi beklendi cumhurbaşkanlığı seçimi. Tüm çözümler buna endekslendi, her şey ona ayarlı olarak ertelendi.

Sonuç: Oligarşi, “Tiyatromuz buraya kadardı!” deyiverdi ve bir kere daha büyük bir hayal kırıklığı yaşandı.

Hayalci ve ertelemeci siyasetin başarısızlığı ve beş yıl beslenen umutların suya düşmesinden başka elde ne var?

2002 yılında seçimlerin hemen ardından başlatılan YÖK reformu çalışmalarında oligarşinin homurdamaları karşısında direnemeyip atılan geri adımla aslında bugünkü neticeye gelinmiş oldu dersek herhalde yanlış söylemiş olmayız. O noktada başlayan ertelemeci siyaset anlayışı, dört buçuk yıl devam ettirilmiş, sonuçta da militer oligarşinin müdahalesiyle hayalci ve ertelemeci siyaset başarısızlıkla sonuçlanmıştır.

Oysa Türkiye’de resmi siyaset yapan bir kadronun bu asırlık tiyatronun niteliğini bilmemesi düşünülemezdi. Ona göre de zamanında insiyatif almayı başarabilmesi ve sorunlarla yüzleşmeyi ertelemeyip, hiç değilse kendisine alenen meydan okuyan YÖK adlı oligarşik kurumla hesaplaşmayı bilmesi gerekirdi.

Ertelemeci siyaset, neticede oligarşiye kendini toparlama imkanı ve cesaret kazandırmaktan başka bir sonuç doğurmamıştır.

AKP, kendisini bu demokrasi tiyatrosuna öylesine kaptırmıştır ki, resmi ideolojiye körü körüne bağlı tek tip bireyler yetiştirme ameliyesine dönüşen resmi eğitim süreçlerini eleştiren bir sempozyum düzenlediği için, oligarşinin emrindeki holding medyasının tahriklerine uyarak İLKAV’a kapatma davası açmakta bir beis görmemiştir. “Siyasetin alanını genişletmek” vaadiyle toplumdan oy alan AKP, böylece sivil siyasete karşı oligarşinin taşeronluğuna bile soyunabilmiştir ne yazık ki. Oligarşinin, AKP’ye İslami değerleri de hedefe koyarak verdiği muhtıraya karşı ilk tepki verenlerden birinin İLKAV olması, AKP kadroları açısından öğretici olmalıdır. 

Neticede her on yılda bir olduğu gibi, demokrasi tiyatrosu oligarşinin bir on yıl daha kazanmasıyla neticelenmiştir. Bu neticede en büyük pay, bu tiyatroya dahil olan muhalif kadroların, oyunu senaryosunun oligarşi tarafından kurgulandığı gibi oynaması, insiyatif almaktan kaçınması ve ertelemeye dayalı ve aslında oligarşinin de ekmeğine yağ süren bir siyaset gütmüş olmasıdır. Oligarşinin sacayaklarından biri olduğu bir kere daha net olarak ortaya çıkan Anayasa Mahkemesi’nin bugünkü kararı, aslında resmi siyasete soyunan muhalif kadrolara ve halka büyük bir imkan sunmuştur. O da, oligarşiyi doğru anlama ve ona karşı muhalefeti doğru kurgulama imkanıdır.

Türkiye'deki demokrasi tiyatrosunun sınırlarını göstermesi açısından gerçeğe uyandırıcı bir karardır bu. “Demokrasi tiyatrosu” gibi sistemin güdümünde bulunan yollarla pasifize olmayan, aşırılıklarla da terörize olmayan Nebevi bir muhalif duruş için bu karar bir imkan olarak görülebilir. Yeter ki Kitab'ı ve dünyayı doğru okuma iradesi öne çıkabilsin.

“Nebevi muhalif duruş”tan kastımızın ne olduğu ve yapılması gerekenler üzerinde düşüncelerimizi açıklamayı bir sonraki yazıya bırakalım inşaallah…