26-09-2010 14:44

Hepimiz Müslüman, hepimiz lâikiz!

Kemalizmin ve aslında modern ideolojilerin tümünün, dini hayattan uzaklaştırma ve basit bir ritüel olayına indirgeme çabaları, sadece hayatı değil, insanı da Allahsızlaştırdı. Üstelik Allah’tan uzaklaşmış olanlar arasında sadece gerçek ateistler yok, kendisine dindar diyen insanlar da var!

Hepimiz Müslüman, hepimiz lâikiz!

Ramazan, kendimize, topluma ve tüm dünyaya yeniden ve başka bir gözle bakabilmek için bir fırsat yaratıyor. Ancak baktığımız yerde gördüklerimiz her zaman mutluluk vermiyor bizlere. Hatta son yıllarda çoğunlukla üzüntü verdiğini söyleyebilirim.

Modern epistemoloji ve ontolojinin insanı dönüştürme projesinin, en vülger versiyonlarından birisi olan Kemalist şekillendirme süreçleri, sanıldığının aksine oldukça başarılı olmuş görünüyor. Kemalizmin ve aslında modern ideolojilerin tümünün, dini hayattan uzaklaştırma ve basit bir ritüel olayına indirgeme çabaları, sadece hayatı değil, insanı da Allahsızlaştırdı. Üstelik Allah’tan uzaklaşmış olanlar arasında sadece gerçek ateistler yok, kendisine dindar diyen insanlar da var! Hatta günümüzde, Müslümanlarındindarların çoğunun gizli ateistler olduğunu söylemek bile ağır kaçmaz.

Lâikleştirme çabalarının etkili olması sonucunda, günümüz Müslümanlığı ana iki yola ayrılmış durumda. Bir dua dinine indirgenmesi sonucu, İslam’ı, hayatın kenarından geçmeyen, toplumsal alana sirayet etmeyen, insanın davranışlarını belirlemede herhangi bir etkinliği olmayan basit bir ritüeller manzumesi haline döndüren birinci eğilim, daha çok muhafazakârlarda ve modernliği özümsemiş Müslüman gruplarda görünüyor. İkinci yol ise, İslam dininin bir “sopa dinine” indirgenmesi sonucu gördüğümüz, “AllahsızPeygambersiz İslam” yoludur. Bu yol, tümüyle politik bir tutum olarak ve insanın kendisine uğramadan bir retorik ve içselleştirilmemiş bir söylem olarak, öncelikle dışarıdan başlayan ve kuvvetle dönüştürmeye hizmet eden bir yoldur. Özellikle modernizmin araçlarını farkında olarak veya olmayarak kullanan birçok Müslüman’ın yoludur. Politik tutum alma telaşı, İslam’dan çok İslam’ın benzetilmek istendiği ideolojiyle ilgilidir. Liberalizm, kapitalizm, sosyalizm, İslam’ın kendilerine benzetilmek istendiği ve kendilerine bakılarak hem İslam’ın hem de İslam yoluyla toplumun dönüştürülmek istendiği ideolojilerdirler. Kemalizm’in resmi din anlayışı da bu anlayışlardan uzak tutulamaz. Gözetilen İslam değil, onun aracılıyla elde edilecek güç ve iktidar alanlarıdır. İslam böylece git gide ruhsuzlaşır, ritüel dini haline indirgenen birinci tutuma karşılık güç ve sopa dini haline dönüşür. Birinci tutum dua harici ne insan hayatında, ne de toplumsal düzlemde yaşayan İslam’a imkân vermemekle; ikinci tutumsa, insanın kendi hayatına yönelik bir dönüştürücü olarak değil, başkalarının hayatına yönelik bir baskı politikası olarak kurgulanan İslam anlayışıyla, İslam’ı ruhundan, canlılığından soyar.

Dua veya sopa dini olarak İslam! Bu tavırlar gerek Batı’da, gerekse de çok daha sertçe bizim ülkemizde lâikleştirme süreçlerinin sonunda gerçekleşmiş iki tavırdır. Lâikleştirilme başarıyla sonuçlanmış ve Allah, kendisine dindar diyenlerin bile hayatından büyük orandan ve hızla uzaklaşmıştır. Birinci tutum, kendisini dönüştürmek için herhangi bir çaba sarf etmeyen insanın, mit ihtiyacını karşılamak üzere indirgenmiş mitik bir dini ima eder. İkinci tutum ise, kendisinden başka herkesi değiştirmek isteyen zorba bir tutumun “materyalistateist İslam” anlayışıdır.

Kendisini değiştirmekle ilgili hiçbir çabada bulunmayan, ya salt duaya, ya da sopaya sarılan modern Müslümanların, bu iki tip yolun sonunda ortaya çıkan profili ilginçtir. İlginçtir, zira lâikleştirme süreçlerinin gerçekten başarıya ulaştığını gösterir. Ritüel dininin mensupları, dua ettikleri zamanın dışındaki tüm zamanlarda İslam’a trajik denecek kadar zıt şekillerde yaşarlar. İslam, ne adaletlerini, ne vicdanlarını, ne davranış biçimlerini etkilemiştir. Dualarını, Allah’tan kendi bencil hayatları için bir şeyler istemekle sınırlandırırlar. Daha güzel evler, daha lüks arabalar, daha paralı işler! Modern hayatları teslim almış alışveriş ve ticaret, bu tutumda görülen Allah ile ilişki biçiminde de başat faktördür. Ya da biraz daha derin dualarda, Cennet’e gitmek ve Cehennem’den kurtulmayı talep eder insan. Ancak irfan, ihsan ve ihlâs bu dualarda eksik olandır. O yüzden ne kendisini dönüştürmekle ilgili bir amaca, ne de topluma hizmet etmek, örnek olmak amaçlarına hizmet etmez bu dualar. Allah’ın, insanın içine koyduğu dua etme ihtiyacını mitik bir şekilde karşılar, hepsi o kadar!

İkinci yolun ortaya çıkardığı insan tipi çok daha ilginçtir. Bu insan tipi, kendisinden başka herkese İslam’ın faziletlerinden, toplumu dönüştürme kabiliyetinden bahsederken, kendisi bu nasihatlerden çok az etkilenir. Hatta nasihatlerin gerçekten İslam’la ilgili olup olmadığı, o dinin ruhunu taşıyıp taşımadığı da ayrı bir soru işaretidir. Zira sopa haline dönüştürülmüş ve sadece bir ideolojik kurguya hizmet eder hale dönüştürülmüş bu dinin, içselleştirilmiş bir din yerine, sadece kabuklarda sayıklayan bir din olma olasılığı yüksektir. Sadece dışarıya bir güç gösterisi, bir iktidar kurgusu olarak sunulan bu din, bu dini sunanları da ayrı bir kast halinde etkin kılar. Bilimciliğin bilim adamı sınıfı gibi, bu anlayışın da bir “uzman” sınıfı ortaya çıkar. Artık yukarıdan aşağıya bir güç gösterisi haline gelen bir dine dönüşmüştür İslam! Ancak yukarıdan sunulan ve aşağıda baskı aracı haline gelen bu dinin İslam olduğu çok şüphelidir. Zira ruhsuzdur her şeyden önce! Sunanların ruhsuzluğundan görebilirsiniz bunu! Her daim Efendimiz’in (s.a.v.) dürüstlüğünden, namusundan, eminliğinden bahsederken, bu özelliklerin onda biri dahi uğramamıştır buralara! Vicdansız bir din haline dönüştürdüğümüz İslam’ı, aklın (intellect değil reason anlamında akıl) bir aracı haline eviriveririz. Aklımız, o anki iktidar ağı içinde bize nasıl bir çıkış yolu sunarsa, o çıkış yoluna İslam kıyafeti giydiririz. Nasılsa ruhunu kaybettiğimiz İslam’ın, kıyafeti bile ortada olsa olur bizim için! Merhamet uğramamıştır bizim buralara! İş, çalıştırdığımız işçinin haklarını vermekten kaytarmaya gelince kapitalist, bizim imkânlarımızı daha büyüklere karşı korumaya gelince sosyalist oluveririz. Seçtiğimiz ayetler de hemen bu minvale dönüşüverir. Mal ve mülkle ilişkimiz dahi İslam’ın irfanına nüfuz etmekle ilgili değil, o anki siyasi pozisyonumuzu haklandırmakla ilgilidir.

Evet, bu ülkede lâikleştirme süreci başarıyla sonuçlanmıştır. Hem de, en fazla, kendisine gerçekten Müslüman diyenler arasında başarılı olmuştur bu proje. Elimize kala kala iki tutum kalmış! Üçüncüyü, yani İslam’ın ahkâm, ihsan ve irfanına ihlâsla bağlı olabilecek bir imkânı ufkumuzdan kaybetmişiz.

Bugün mit Müslümanları ile materyalist Müslümanlar haline dönüştüysek suçu öncelikle kendimizde aramalıyız. Bu lâikleştirme süreçleri nasıl olup da bizim üzerimizde bu kadar etkili oldu diye bir kez daha düşünmeliyiz. Neden ruhsuz, merhametsiz, vicdansız hale geldik; neden Allah’ın ruhundan üflediği eşref-i mahlûkat olmaktan vazgeçtik? Nerede yolumuzu kaybettik ve bulmak için nerede yolumuzu değiştirmeliyiz? Neden vicdanımız dahi adam seçer oldu? Bunları bir kez daha düşünmeliyiz. Yoksa bırakın hayata ve dünyanın kangrenleşmiş sorunlarına bir çözüm sunabilmeyi, kendimize dahi bir faydamız olamaz.

(Enver Gülşen / Özgün Duruş)

YORUMLAR
Henüz Yorum Yok !