27-02-2017 07:53

Her haliyle Gazze`yi görmek isteyenler bu kitabı okuyabilir

Mehmet Akif Ersoy, `Tünel’de Filistin’i, Gazze’yi, savaş muhabiri olarak anılarıyla ve gözlemleriyle beraber, tarihsel süreci eşliğinde anlatıyor. Esad Eseoğlu yazdı.

Her haliyle Gazze`yi görmek isteyenler bu kitabı okuyabilir

Filistin ve Gazze, üstüne bir kelime dahi edilmese vicdanlı her insanı sessizce düşündüren, dua dolu cümleleri ağızlardan döken, acı kokulu coğrafyamız. Müslümanların tarihsel süreçte nasıl bir bağlamda hangi kararları aldığını gösteren dinamik bir bölge ve bu topraklara dair yazılan ‘duru’ kitaplar, edinilen bilginin özümsenmesini daha kolay hâle getirmekte, bu bir gerçek. İşte, Ocak 2017’de ilk baskısını Kapı Yayınları’ndan yapan, gazeteci Mehmet Akif Ersoy’un kaleme aldığı Tünel- Gazze’de Yaşamak, kitaplığımıza değerli bir eser olarak girmeyi hak ediyor.

Neden savaş muhabirliği?

Yazar, hayatını anlatırken, neden savaş muhabirliğini tercih ettiğini şu şekilde ifade ediyor: “Kimileri diplomasi yürütüyor, kimileri insani yardım gönderiyor. Ben ise savaş muhabirliğim boyunca, sadece, bu toprakların her saniye tonlarca demir parçası altında yaşama tutunmaya çalışan halklarının gözlerindeki sitemi, yüzlerindeki acıyı anlatmaya çabaladım.” Ve bu çaba sonucu, ‘o acıların, sitemlerin’ küçük bir detayı olarak Tünel ortaya çıkıyor.

Görev yaptığı her ülkede (Suriye, Libya, Yemen, Irak, Filistin...) amacının savaşın kötü bir şey olduğunu göstermek olduğunu belirten yazar, ölüm kaygısı gütmediğini belirtiyor: “Kalp krizi ya da trafik kazası geçirip ölebilirdim, Şam’da gösterileri çekerken ya da Halep’te çatışmaların ortasında anons çekerken de bir kurşunun hedefi olabilirdim.” Bu coğrafyaları kendisi için gidilmesi gereken yerler olarak inşa eden iki unsuru da şu şekilde paylaşıyor bizlerle: “Birincisi hakikatin peşindeydik. İkincisi birilerinin burada olması, yaşananları anlatması gerekiyordu.”

Ersoy, bu eserin ‘yalnızca tarihe bir not düşmek için’ yazıldığını, bundan yüz sene sonra Gazze diye bir yer kalmayacaksa bile sürecin nasıl geliştiğini anlatmak için literatüre kazandırıldığını ifade ediyor. Tahayyülde bile korkutucu olan tüm düşüncelerden başka bir sürece evrilmesi temennisiyle ithaf ediyor kitabı, ‘bombalar altında gelen bayrama beyaz kefenleriyle giren’ 7 yaşındaki Abdullah’ın, 13 yaşındaki Halid’in, 2 yaşındaki Abdurrahman’ın çığlığına ve ‘sadece toprağa gömülüp unutulmuş nice Filistinli yavrunun aziz hatıralarına’.

Kitap, yazarın Filistin ekseninden Gazze özeline devam eden tarihsel süreci anlatmasıyla başlıyor. Bu kısmın neden yazıldığını da anlatıyor yazar, satır aralarında: “... Filistin sorununun çözümü mücadelesinin hamasetle değil, evvela meseleyi kökeninden itibaren doğru kavrayarak ve kusurlu bir beşeri sistemi adalet ve hukuk zemininde ele alarak, rasyonel çerçevede verilmesi gerektiğini ortaya koyuyor.

‘Öyle huzursuz, öyle perişan bir Gazze’

Devamında Gazze’de geçirdiği anları kaleme alan Ersoy, gözlemlerini, sorgulamalarıyla beraber okuyucuyla paylaşıyor. Kendi ifadesiyle ‘evlat eliyle huzurevine bırakılmış bir anne kadar huzursuz, öyle yalnız, öyle perişan’ olan Gazze’yi, gördüklerinin ağırlığıyla bize seyrettiriyor. 2012’de İsrail’in Gazze’ye düzenlediği Bulut Sütunu Operasyonunun sonunda ilan edilen ateşkese sevinen Gazzelileri gözlemlerken şunları düşünüyor yazar: “Her yerde kutlamalar vardı. Hatta Gazze’de kullandığım hattın GSM operatörü ateşkesi kutlamak için telefon hattıma 10 şekel hediye yükleme yapmıştı. Bu kutlamaların ne kadarının zafere ait olduğunu idrak edemiyordum. Yalnızca, daha fazla çocuk ölmeyecekti, bir süreliğine daha...” Yine, sokakta elinde oyuncak silah tutan 3- 4 yaşlarında bir çocukla karşılaşınca, Gazze’de ‘bir çocuğun bisiklet pedalı çevirmekten evvel hayatta kalmanın yollarını öğrenmesinin olağan’ olduğunu ifade edip, şunları söylüyor: “Olağanüstü olan, zalimin bir çocuğun masumiyetinde yıkanamayacak, yıkansa da aklanamayacak kadar zalim olmasıydı.” Zira orası bir savaş coğrafyasıydı, ‘silahın ne anlama geldiğini bir çocuk, daha o yaşlardan itibaren bilmek durumundaydı’ ve ‘4 yaşındaki bir çocuk kendisi için fazla ideolojik cümleler kurabiliyordu’!

20 Kasım 2012’de Arap dışişleri bakanlarının ve dönemin dışişleri bakanı Ahmet Davutoğlu’nun yer aldığı ekiple beraber gazeteci olarak Gazze’de bulunan Mehmet Akif Ersoy, basın açıklaması sonrası Şifa Hastanesi’ndeki yaralıları ziyaret sırasında yine hastanededir. ‘Davutoğlu’nu ağlatan baba’ olarak hafızalara kazınan o gözü yaşlı adamı, Eş- Şevva’yı da anlatıyor: “O sırada Basil Eş- Şevva adında bir Gazzeli, kızı Yüsra’nın hayatını kaybettiğini öğrendi. Eş- Şevva, Davutoğlu’na sarılarak göz yaşlarına boğuldu.” Ve ertesi gün Eş- Şevva’yla da konuşan Ersoy, kitabında babayla yaptığı görüşmelere de yer veriyor.

Gazzelilerin okuma sevdası

Yazar, Gazze’den gelen haberleri yalnızca bir haber metni olarak okuyup geçmeye alışkın bizlere güzel bir hatırlatmada bulunuyor adeta Gazzeli gençleri anlatırken. 0- 29 yaş aralığındaki nüfusun, total insan sayısının yüzde 70’ine denk geldiği bu genç coğrafyada, genç olmanın zorluğunu sözcüklerle anlatmanın oldukça güç olduğunu belirten Ersoy, okuyucuya Gazze’de bir genç olduğunu hayal etmesini istiyor: “Yurtdışına çıkmak istiyorsunuz. Çıkamazsınız. Eğitim almak istiyorsunuz. İsrail’in izni ve kontrolü olmadan hiçbir yere gidemezsiniz.” Bunlar ciddi zorluklar gerçekten. Bizim için sıradan olan birçok şeyin ne denli zor olduğu gerçeği... Bizim sıradanlıklarımızın bir başka coğrafyada hayal olması... Uzun yolda birkaç saat araba sürmek, 200 km hız yapmak, yahut 20 dakikadan fazla araba sürebilmek. Zira o süre sonrasında Gazzeli gençlerin yaşam biçimlerini, zihinlerini yansıttıkları bir ‘dışavurum nesnesi’ olan grafitileriyle haykırdıkları soğuk duvarlar karşılarına çıkıyor ve ‘durun!’ diyor Filistinlilere.

Yine de her şeye rağmen kitaptan edindiğimiz, Gazzelilerin okuma sevdası, küçük yaştan itibaren İngilizce konuşmaları bizi sevindiriyor, eğitim konusundaki büyük çabaları yüreklerimizi ferahlatıyor; savaş coğrafyasında capcanlı bir dinamizme sahip bu güzel halka selam olsun. Bu noktada yine kitaba kulak veriyoruz: “Gazzeli gençler gayretli ve çalışkandırlar. Kısıtlı şartlarda bir şeyler üretirler. Aykırıdırlar. Rap şarkıları yazarlar. Kitaplarında ‘korkmak’ diye bir fiil yok gibidir. Korku, onlar için âdeta bir utanç eylemidir. Bomba, yokluk, elektrik kesintisi onların cesaretini kırmaz.”

Operasyonları televizyondan izleyip nargile tüttürenler

Devam eden satırlarda, Koruyucu Hat olarak hafızalara kazınan 2014 yazındaki saldırılar sırasında Gazze’de bulunmayı başaran yazarın gözlemlerini okumaya devam ediyoruz. Her yönüyle süreci paylaşan, her an’ın derin zorluğunu içsel düşüncelerini de esirgemeden anlatan Mehmet Akif Ersoy, o dönem Gazze’ye gitmek için durak olarak kullanmak zorunda oldukları İsrail’de bir Arap kahvehanesine giriyor yol arkadaşlarıyla: “Çok garip bir durumun içindeydik. İsrail’in ortasında bir kahvehanede Filistinliler, televizyondan İsrail’in Gazze’ye yönelik operasyonlarını izliyorlar, kendi aralarında konuşarak tepkilerini dile getiriyorlar, bir yandan da nargilelerini tüttürüyorlardı.”

Gazze’de bulunduğu süre zarfında, orada savaş muhabirliği yapmak adına bombaların yağdığı, ölümlerin sıradanlaştığı ve insanların sabırla kuşandığı dönemde bu haberleri sükûnetle izleyenler ve bu haberlere konu olanlar arasındaki temel farkı şöyle anlatıyor yazar: “İnsanlar her saldırıdan, her kayıptan sonra ‘Hasbunallahu ve ni’mel vekil’ (Allah bize yeter, o ne güzel vekildir) diyorlardı. Benim ülkemin insanları için bu söz bazen öfke tepkisidir.” Gazze için bir tevekkül ve teslimiyet cümlesi, ‘umudun kelimelere dökülmüş hâli’.

Mads Gilbert de orada

2014’te yaşanan saldırılar sırasında gösterdiği fedakarlıkla Gazze’de bulunup yaralıların tedavisi için koşturan Norveçli doktor Mads Gilbert, yazarın Şifa Hastanesi’nde geçirdiği süreç içerisinde selamlaştığı isimlerden ve Gilbert de bu satırlara misafir oluyor. 69 yaşında bir aktivist olan ve ‘Bay Obama’ girişiyle Obama’yı Şifa Hastanesi’ne 1 geceliğine davet ettiği mektubuyla tüm dünyanın gündemine oturan Gilberts, ilk kez 1981 yılında gittiği Filistin’de operasyonlar boyunca 11 bin kişiyi tedavi etmiş. Doktor Gilberts, mesleğinin hakkını vermesiyle ve adanmışlığıyla, gönüllerimizde tam da Rachel Corrie’nin yanında yerini alıyor.

Bu kitabın en can yakıcı kısmı, Gazzelilerin çırpınışlarını izleyen dünyanın ‘çırılçıplak’ bir şekilde ifade edilmesi. Yazar bu içsel sorgulamasını okuyucuyla yapıyor. ‘Anlatamayan bizler’den bahsediyor. Bayram arefesinde Şifa Hastanesi’nin önünde düzenledikleri basın toplantısında tanklarla, bomba ve uçak sesleriyle bayrama gireceklerini söyleyen ve belki de yarın bazı arkadaşlarını kaybedeceklerini ifade eden çocukları izledikten sonra, dünya çocuklarından ne farkları olduğunu soran bu Gazze kokulu çocuklara verilecek hiçbir cevap yoktu. Zira, bu, Gazze’de o kadar hızlı bir gerçek ki, Mehmet Akif Ersoy bu ‘çocuk basın toplantısı’nı düzenleyen çocuklardan Enes’in, ertesi gün parkta katlediğini söylüyor: “Enes de arkadaşları da belli ki seslerini hiç kimseye duyuramamışlardı. Haklı çıkmışlardı. Önceki gün yanlarında olan bazı arkadaşları dün yoktu. Bugün onlar da yok.”

Kitabın üçüncü ve son bölümünde ise savaş olmadığı zamanlarda dahi ablukanın yol açtığı teknik sorunların Gazzelileri nasıl sıkışmışlık içinde bıraktığına dikkat çekmeye çalışan yazar, bu noktada tarihsel süzgeci ve istatistikleri de kullanarak objektif bir tablo çiziyor.

Gazze’yi her haliyle görmek isteyenlere…

Kitabı, gerçekten Gazze’yi sıradan bir haber metninde değil, gazeteci gözlemiyle, her hâliyle görmek isteyen okuyucuya tavsiye ediyoruz. O toprakların, savaş kokusu altında nasıl da normal bir yaşam sürmeye çalıştığını görmek çok farklı oluyor. Genelde savaşlarla, ölümlerle gündeme gelen Gazze’de meselâ bir pasaport sürecinin nasıl işlediği, sosyal yaşamın nasıl olduğu, sahillerinde insanların neler yaptığı gibi Gazze’ye dair maalesef arka planda kalan soruların cevabı eşliğinde sokaklarında, tünellerinde, gençlerinin grafiti boya kutularında, direnişin emektar sloganlarında gezmek isteyen, Nuhâ’nın, Bisam’ın, Muhammed’in ve hasta yatağında kendisine eşlik eden oyuncak bebeği ve Kur’an’ıyla Şeyma’nın öyküsünü izlemek isteyen herkese tavsiye ediyoruz Tünel’i.

(Esad Eseoğlu / Dünya Bizim)

YORUMLAR
Henüz Yorum Yok !