08-05-2021 21:21

Hutbe: Kudüs, Müslümanlarındır (METİN-VİDEO)

Hutbe: Kudüs, Müslümanlarındır (METİN-VİDEO)
“Kendisine âyetlerimizden bir kısmını gösterelim diye kulu (Muhammed’i) bir gece Mescid-i Haram’dan çevresini bereketlendirdiğimiz Mescid-i Aksâ’ya götüren Allah (bütün noksanlıklardan uzaktır) yücedir. Gerçekten O, hakkıyla işitendir, hakkıyla görendir.“ (İsrâ: 1)
 
Kardeşlerim, bugün Hicrî Ramazan ay’ının 25’i 1442/Cuma
Kudüs’ten Âcil Çağrı başlığıyla şu haber sosyal medyada çalkalanıyor. Haberde şu değerlendirme ve uyarı yer alıyor:
Kudüs’e sahip çıkın. Gözbebeğimiz Mescid-i Aksâ bir iki gün içinde büyük bir baskınla karşı karşıya…
Tek hedefleri Mescid-i Aksâ’yı yıkıp yerine Yahudi mabedi yapmak olan çeşitli Siyonist gruplar Ramazan’ın 28’inde çoluk çocuk büyük kalabalıklar halinde Mescid-i Aksâ’ya girmek için hazırlıklar yapıyorlar. Ramazan’ın başından beri Kudüs’lü kardeşlerimiz ile İsrail askerleri arasında Mescid’in Şam Kapısı olan Babu’l-Amud önündeki merdivenlerde her gün arbede yaşanıyor. Onlarca genç tutuklanmış durumda.
Mescid-i Aksâ içinde bunlar olurken, Mescid-i Aksâ’ya iki km. uzaklıkta olan Şeyh Cerrah Mahallesindeki evlerde siyonist istilâ hareketi başladı. Evleri gaspeden Siyonistler sahiplerini kapı dışarı ediyorlar. Hedeflerinde 500 Kudüslünün ikamet ettiği 28 evi ele geçirmek var. Bizler emniyet içinde korkusuz bir şekilde yataklarımızda mışıl mışıl uyurken, Kudüslü kardeşlerimiz canları ve malları pahasına İslâm’ın şerefini korumaya çalışıyorlar. Onların yanında olduğumuzu göstermemiz lazım. Hayatlarını kolaylaştıracak projeler üretmek ve bu projeleri hayata geçirmemiz gerek. Orası bizim ve her vesile ile sahip çıkalım… 
 
Değerli kardeşlerim…                                                                                                                                                                            
 
Kudüs’ün ve Mescid-i Aksâ’nın önemi, Kur’an’da çevresinin mübarek kılındığının ifâde edilmesinden, İsrâ mekânı, ilk kıblemiz ve Kudüs’ün Peygamberler şehri olmasından kaynaklanmaktadır. Bu sebeple Filistin’in, ümmetin sorunlarının içinde merkezî bir konuma sahip olması ve Filistin’de yarım asrı aşkın zamandan beri yaşanan büyük ıstıraplar, acılar, katliamlar, soykırımlar Kudüs günlerinin önemini ve ciddiyetini ortaya koymaktadır. Kudüs Günü’nün Ramazan’ın son Cuma günü olarak ilan edilmesi anlamlı bir konuya da dikkat çekmektedir ki, o da Ramazan’ın, insanlığı karanlıklardan aydınlığa çıkaracak mesajı taşıyan ve insanlığa şeref kazandıracak olan Kur’an’ın inzalinin başladığı ay olmasıdır. O halde Kudüs günlerinde mutlaka ve en fazla Kur’an ve ümmetin Kur’an’la ilişkisi üzerinde durulmalıdır. Çünkü ümmetin bu halde olmasının, Kudüs’ün işgal altında bu kadar uzun zaman kalmasının da en önemli sebebi, ümmetin Kur’an’dan uzaklaşarak Allah’ın yardımını hak eden konumunu kaybetmiş olmasıdır.                                                                                                                                     
 
Ümmet, vahiyden koparak cahiliye karanlığına sürüklendiği için onurunu ve Kudüs’ü kaybetti. Kudus’ün ve Mescid-i Aksâ’nın konumu ümmetin onuruyla özdeştir. Kudüs işgal altındadır, çünkü ümmet tevhîdî niteliğini ve sonuçta vahdetini kaybederek zillete düşmüştür. Ümmetin tevhîdî niteliğini kaybetmesi, Kur’ân’ı terk etmesi ve ilk nesli izlemekten uzaklaşması, cahiliyeyi tekrar üretmesi; Din’i ve Kitab’ı parçalayıp hizipleşerek, rüzgarını kaybedip gücünü yitirerek dağılması suretiyle gerçekleşmiştir. Ümmet bu yozlaşma süreci sonunda sömürgeleşmeye elverişli hale gelmesi yüzünden emperyalist batının sömürge amaçlı işgalleri başlamıştır. Emperyalist devletler bölgeden ayrılırken, bölgeyi ulus devletlere bölüp işbirlikçi kadroları yönetime getirdiler. Ve bölgenin kalbine Siyonist İsrâil terör devletini hançer gibi sapladılar. Yaklaşık 70 yılı aşkındır Filistin halkının topraklarını işgal ediyor, mazlum halkını sürüyor, katlediyor, zindanlar dolduruyor, ambargolar ve soykırım planlarıyla yok etmeye çalışıyorlar. Ümmet bu zillete sürüklenme sebeplerini aşarak vahiyle yeniden izzet kazanmadan Mescid-i Aksâ kurtulamaz.                                                                                                          
 
Oradaki mücadele hepimizin adına yapılmaktadır. Hepimizin onurunu korumak Ebâbil çocuklarına kalmıştır. Onurumuz olan Kudüs ve Aksâ’yı cansiperâne bir mücadeleyle savunmak Ebâbil çocuklarının cılız, zayıf bırakılmış, imkansızlıklarla kuşatılmış, güçsüz ama onurlu omuzlarında taşınmaktadır. Ümmet Kur’an’la yeniden inşâ edilmeden, tanklara karşı taşlarla yürütülen intifâda, ümmeti kuşatarak küreselleşmeden kurtuluş yoktur. Bugün sadece Mescid-i Aksâ değil, Ka’be ve Mescid-i Nebevî de Amerikancı yönetimlerin kuşatması altındadır. Ankara, Kahire, Şam, Riyad, Amman, Bağdat vb. Kur’ân’ın aydınlığına çıkıp kurtulmadıkça ve bu başkentlerin temsil ettiği İslam coğrafyası tâğûtî sistemlerin kuşatmasını aşmadıkça ve cahiliyenin karanlıklarından çıkıp Kur’an’ın aydınlığına kavuşmadıkça, Kudüs ve Mescid- Aksâ da kurtulamaz. Çünkü bu sadece alelâde bir toprak işgali değildir. Müslüman coğrafyasında yeniden Kur’an merkezli tevhîdî bir inşânın, Kur’an’da yeniden dirilişin önünü kesmek üzere uygulamaya konan haçlı kuşatmasının ve küresel emperyalist projenin bir parçasıdır. Dolayısıyla küresel emperyalistlerle ve yerli işbirlikçisi tâğûtî sistemlerle topyekun bir mücadeleye, tıpkı Mekke Kur’an neslinin cahiliyeye karşı verdiği mücadele misâli Kur’an’la büyük cihadın gerçekleştirilmesine ihtiyaç vardır. Kudüs ve Mescid-i Aksâ’ya değer kazandıran Kur’an iken, Kur’an’ın hakimiyeti için yerli tâğûtî güçlerle ve tâğûtî sistemlerle mücadele etmeyenlerin, cahiliyeden tam bir ayrışma ve uzlaşmazlıkla tavizsiz bir tevhîdî mücadeleyi ikâme etmeyenlerin, Kur’an’dan taviz vererek tâğûtî sistemlerin partilerine eklemlenenlerin, kapitalizmle ve tüketim kültürüyle bütünleşip, liberalleşip, sekülerleşip kapitalistçe bir hayat yaşayanların, Kur’an okudukları ve Kur’an’a çağırdıkları halde onunla amel etmeyenlerin, çağımızın Kur’an neslini ve ümmeti vahiyle inşâ çabasına gerekli ağırlığı vermeyenlerin Kudüs aşkı ve sevgisi anlamsızdır.                                                                                                                          
Kur’an’ın hâkimiyetini hedefleyen tavizsiz bir tevhîdî diriliş ve direniş olmadan vahdet ve izzete kavuşulamaz. Bu olmadan da kurtuluş yoktur. Bunun için terk edilmiş bırakılan Kur’ân’a ve Resûl’ün mücadele sünneti ve güzel örnekliğine, ilk neslin onurlu modeline dönmek şarttır. Bunun için tarihî süreçte hevâ ve zanna dayalı bid’at ve hurafelerle üretilmiş ipleri terk ederek Allah’ın indirdiği ipine, Hablullah’a/Kur’ân’a topluca sarılmalıyız. Bilmeliyiz ki, Kudüs ve Aksâ’nın kurtuluşu oraya Kur’an hakim kılınmadan olmaz.                                                                                                                  
Kudüs’ü beşerî ölçüler içinde işgalden kurtarmak için İsrail ve ABD’ den daha güçlü bir silah gücü gerekir ki, böylece işgale son verilse bile gerçek kurtuluş olmaz. Mesela FKÖ’ye Mahmut Abbas kadrosuna Filistin bırakılıp İsrail işgali kaldırılsa Kudüs ve Aksâ kurtulmuş olur mu? Asla olmaz. Onlar İsrail terör devletiyle işbirliği yaparak Müslüman kardeşlerimizi şehid eden işbirlikçi zalimler değil mi? İşbirlikçiler daima daha zalim ve zelildirler. Ama Kur’an’la diriliş gerçekleşse ve Allah’ın yardımına müstahak olunsa, Allah’ın vaat ettiği yardım geldiğinde seküler aklın almayacağı muhteşem gelişmeler yaşanacak ve nice az ve güçsüz topluluklar nice çok ve güçlü toplulukları ağır yenilgilere uğratacak ve işte bu Kur’an’la izzet bulan ümmet Kudüs’ü ve Aksâ’yı da gerçek kurtuluşa taşıyacaktır.    Bugün halkı Müslüman ülkelerin başkentlerinin çoğunluğu Vahye aykırı tâğûtî yönetimlerin hâkimiyetinde, ülkelerini ve toplumlarını tevhîde aykırı, ümmet bilincini dışlayan cahilî ulusalcı sistemlerle yönetiyorlar. İşte tüm bu cahilî devletler bugün İsrail terör devleti ve hâmisi ABD ile şu veya bu biçimde işbirliği içindedirler. Türkiye ise, terör devleti İsrail’i ilk tanıyan devletlerden birisi olup, o günden beri ABD – İsrail ekseninde İslâm karşıtı çizgide bulunuyor. Daha yakın zamana kadar Filistinli kardeşlerimize bomba ve füze yağdıran İsrail’in katil uçakları Türkiye semalarında eğitiliyordu. TSK’nin silahları ve uçakları İsrail’de modernize ettiriliyor. Askeri ihaleler İsrail’e veriliyor. Askeri istihbarat ve eğitim işbirliği anlaşmaları vardı.                                
 
Aslında bu mücadele, zulûmâtla Nur’un, karanlıklarla aydınlığın, Hak ile bâtılın, İslâm ile cahiliyenin, mustazaflarla müstekbirlerin mücadelesidir. Bu mücadele hak galip gelene kadar ya da kıyâmet kopana kadar devam edecektir. Hak batıl ile, İslâm cahiliye, nur (aydınlık) zulumât (karanlıklar) ile uzlaşmak ya da onların hegemonyası altında yaşamaya razı olmak ya da sentezlere gidip, aydınlık ve hak olma vasfını kaybedecek gri tonları üretmek ve bundan razı olmak için gelmedi. Hak bâtılı zâil etmek için, hak din bütün yeryüzü din ve ideolojilerine galip ve üstün kılınmak için geldi. Diğer dinlerin müntesipleri de ancak hepsinin Rabbi olan Allah’ın hak dininin hâkimiyetinde adaletle muamele görürler. Hak dinin müntesipleri ise diğerlerinin hâkimiyetinde kendini gerçekleştirecek özgürlüğü yakalayamaz ve bugün en “demokratik”, özgürlükçü olduğu iddiası taşıyan ülkelerde bile yakalayamamıştır. Ancak hak dîni temsil edenler, kitaba varis kılınanlar, ellerindeki korunmuş muhteşem kitaba ve üstlendikleri emanete ihanet edip, Allah’ın yardımını hak edecek hallerini kaybettikleri, doğru bir temsil ortaya koymadıkları, şahsiyetli, ilkeli, onurlu bir şahidlik yapamadıkları için bu zillet sürüyor. O halde öncelikle Allah’a ihlasla teslim olmalı, Kur’ân’a topluca sarılmalı, tarihte üretilmiş, bizi bir birimizden ayıran ipleri bırakmalıyız. Ümmeti vahiyle yeniden inşâ edip, tevhid ekseninde vahdeti yakalamalıyız. Küresel ve yerel tâğutlara, tüm tâğûtî, cahilî sistemlere karşı tevhid, adalet ve özgürlük mücadelesi vererek, Allah’ın yardımını celbetmeliyiz. İslâmî kurtuluş ancak Allah’ın yardımı ile mümkündür. Allah’ın yardımı geldiğinde dünyanın en güçlü orduları bile bu yardımı hak eden, imanın izzetini, takvasını kuşanan, Allah yolunda hakkıyla cihad eden nice az topluluk karşısında en ağır yenilgileri tatmışlardır ve tadacaklardır.                                                                                                        
 
Allah’ın yardımına müstahak olmadan galibiyet ve kurtuluş yoktur. İşte Rabbimizin konuya dair uyarıları:                                                                                                                                                                                  
“Sizin dostunuz (veliniz), ancak Allah, O’nun elçisi, rüku’ ediciler olarak namaz kılan ve zekatı veren mü’minlerdir. Kim Allah’ı, Resûlü’nü ve iman edenleri dost (veli) edinirse, hiç şüphe yok, galip gelecek olanlar, Allah’ın taraftarlarıdır (Hizbullahtır).” (Maide: 55-56)                                                                                        
 
Muhammed 7. âyette zikredildiği gibi eğer bizler Allah’ın dininin yardımcıları olma vasfını kazanarak, Kur’ân’a ve tevhid ortak paydasında birbirimize topluca sarılarak “Hizbullah” (Allah taraftarı) olmayı başarabilirsek, Allah bize yardım edeceğini vaat ediyor, yardım ettiğinde de bize galip gelen olmayacağını taahhüt ediyor. Yeterki bizler Hizbullah olma vasfını kazanarak, Allah’ın dininin samîmî yardımcıları, hizmetkârları olmayı başaralım.                                                                                                            
 
“Allah size yardım ederse, size galip gelecek yoktur. Eğer sizi yardımsız bırakırsa, o zaman sonra size kim yardım edebilir? Mü’minler, ancak Allah’a tevekkül etsinler.” (Âli İmran: 160)                                                                                            
 
Yarım asrı çok aşan bir süreden beri, ahlâksız ve vahşî bir işgale, soykırıma karşı direnen mazlum Filistin halkının mücadelesi gerçekten bizi çok yönlü ilgilendirmeli ve hemen çok yönlü bir biçimde harekete geçirmelidir. Bize düşen asgarî sorumluluk şudur: Her halükârda Filistin’deki onurlu direnişi sahiplenip çok yönlü olarak desteklemeliyiz. Hepimizin sorumluluğu olan bir davayı Filistin’in fakir mazlum halkının ve tanklara taşla karşı koyan çocuklarının zayıf omuzlarına bırakmaktan utanarak sorumluluklarımızı üstlenmeliyiz. Öncelikle, bizden alınan vergilerle İsrail’e destek veren işbirlikçi yönetimlere ve ülkemize zorbalıkla egemen olan oligarşiye itiraz edip hesap sormalıyız. Bizden alınan vergilerden, Filistinli kardeşlerimizi katleden katillere fon aktarılmasına karşı çıkıp, bu tür desteklerin kesilmesi için ciddi mücadeleler yapmalıyız. İsrail terör devletinin vahşetlerini anlatıp kamuoyu oluşturmalıyız. Dua ve yardımlarımızla Filistinli kardeşlerimizin yanında yer almalıyız.
 
07.05.2021
 
Not: Hutbeleştirdiğimiz bu yazı, Mehmet Pamak'ın konuya dair bir makalesi ile oluşturulmuştur.
YORUMLAR
Henüz Yorum Yok !