Nihat GÜÇ
13 Aralık 2020
İBADETLERİMİZDE OLMASI GEREKEN İKİ GAYE: "NASIL VE NİÇİN?"
İnsanların dünyaya gönderiliş amacını Yüce Allah: “Ben insanları ve cinleri ancak bana kulluk etsinler diye yarattım." (Zariyat/56) diyerek vurgulamaktadır. Dolayısıyla insanların bu dünya serüveni Allah (c.c.)'a ibadet içindir. O halde insanlardan yerine getirmeleri istenen bazı ibadetler vardır ve olacaktır. Bu kaçınılmaz bir durumdur. Çünkü bizler ibadet amacıyla bu dünyada bulunuyoruz. İfa edilmesi gereken bu ibadetler; ibadeti isteyen merciin istediği şekilde olursa geçerli olabilir. İbadet konusunda uyulması gereken kuralları ancak ayet ve hadislerden anlayabiliriz ve kavrayabiliriz.Yüce Yaratıcının bizlerden istemiş olduğu ibadetlerde aramamız gereken iki önemli soru var. Biri niçin, diğeri de nasıl sorusudur. İbadetlerde olması gereken bu iki sorunun cevabı vücuttaki beden ve ruh gibi hayati öneme sahiptir. İnsanın vücudunun olmaması veya ruhun bedenden ayrılması ölüme yol açtığı gibi cevaplanması gereken bu iki sorunun cevapları tam manasıyla zihinlerde oturtulmadığında veya bilinmediğinde ibadetlerde de ölümler meydana gelecektir.İbadetlerimizde nasıl yapacağımıza önem vererek, niçin yapacağımızı es geçmek; ya da niçin yapacağımıza önem vererek nasıl yapacağımızı ıskalamak; ibadetlerin ruhuna terstir/haksızlıktır.Her ibadetin insana sağladığı bir haz, bir tat, bir lezzet, bir zevk vardır ve olmalıdır. “Allah’ı Rab, İslam’ı din, Muhammed’i Peygamber olarak benimseyip onlardan razı olan kimse imanın tadını tatmıştır.” (Müslim, İmân, 56; Tirmizî, İmân, 10.) buyurmaktadır. İmanın tadı olduğuna göre ibadetlerin de bir tadı vardır.Bir Müslüman ifa ettiği ibadetlerde tembellik gösteriyor, vaktinin gelip gelmediğine dikkat kesilmiyorsa nasıl ve niçin sorularına vermesi gereken cevabı henüz bulamamış demektir. Yoksa inancı sağlam bir Mü'min asla ibadetini aksatmaz, aksatamaz.Biz ibadetleri niçin yapıyoruz? Ya da biz ibadetleri nasıl yapıyoruz? Bizim için hangi soru daha önemli? İkisi mi yoksa sadece birisi mi? Belki de hiçbiri.İbadetler konusunda "Nasıl?" sorusuna vereceğimiz cevaplar bize o ibadetin tarifini ve şeklini verecektir. Aynı ibadete "Niçin?" sorusunu sorduğumuzda da bizi yapacağımız ibadetlerde olması gereken imana götürecektir. Bazen bu iki soruya birden vereceğimiz cevaplar ibadetlerimizden tat ve lezzet almaya sebebiyet verebilir.Yıllardır gözden kaçırdığımız, ihmal ettiğimiz, belki hoşumuza gittiğinden belki de unuttuğumuzdan dolayı bir türlü hatırlamadığımız veya hatırlamak istemediğimiz asıl konu ibadetleri niçin yaptığımızdır. Bu konu ya bilinçli olarak unutturuldu bizlere ya da sormak hoşumuza gitmedi. Şayet bu soruya gerekli ve yeterli cevapları verebilseydik şimdi birçok şey daha farklı olacaktı. O zaman yapılan tekrarları önleyeceği gibi ibadetlere aşk ve şevk de katacaktı.Niçin Namaz? Niçin Oruç? Niçin Zekât? Niçin adalet? Niçin doğruluk? Niçin ahlak? Niçin sadakat? Niçin varız? Niçin insanız? Evet! Niçin? Niçin? Niçin?Namazı jimnastik hareket olmaktan uzaklaştıran, orucu aç kalmaktan kurtaran, haccı turistik bir geziden farklı kılan, zekatı cömertlikten ayıran, kesilen kurbanı et ziyafeti olmaktan çıkaran ibadetleri ibadet yapan asıl soru "Niçin?" sorusudur.Yıllar boyu Müslümanlar olarak kendimize niçin sorusunu soramadık. Bu konuda toz kondurmadık üzerimize. Hoşlanmadık bu gibi suallerden. Camilerde bu soruyu sormayı ve cevaplamayı unuttuğumuz gibi okullarda bu konuya yer vermeyi aklımıza dahi getirmedik. Sohbetlerde değinmemiz gereken bu meseleye yabancı kaldık. Karşılıklı yaptığımız muhabbet ortamlarında konuşulması gereken bu durum huzuru kaçırır diye zihnimizin en ücra noktasına mahpus kıldık. İşlediğimiz derslerde, yaptığımız vaaz ve sohbetlerde ibadetlerin nasıl yapıldığı ve yapılacağı üzerinde çokça durduk. O kadar konuştuk ki bu meseleyi ibadetlerimizin niçin yapılması gerektiği ile ilgili tek bir kelime dahi konuşmadık, konuşamadık. Niçin sorusunun cevabını konuşmak için ne fırsat kalmıştı ne de zaman...Sahi niçini, niçin anlatmadık?Şu soruyu hepimiz kendimize sormalıyız. Dini niçin öğreneceğiz, niçin öğreteceğiz?İbadetleri niçin yapacağını bilen ve kavrayan bir insan nasıl yapacağını kendi kendine de olsa kısa sürede öğrenebilir. Niçin yapacağını tam manasıyla kavramamış bir insana da neyi anlatırsanız anlatın anlamayacak ve kavramayacaktır. Çünkü ifa etmesi gereken ibadet kendisi için henüz bir ihtiyaç haline gelmiş değildir.Dinimizin canlı uygulayıcısı kuşkusuz Hz. Muhammed (s.a.v.)'dir. O'nu iyi tanımak, doğru bellemek gerek. Bu konuda verebileceğimiz örnekler çoktur. Bir tanesiyle iktifa etmek istiyorum. Veda haccını yerine getirirken sorulan sorular karşısında Hz. Muhammed (s.a.v.)'in takındığı tavır bizlere yol göstermesi açısından önemlidir. O gün Hac esnasında nasıl sorusuyla ilgili sorulan sorulara verdiği cevaplar dikkate şayandır. Onlarca soruya: “Bir şey olmaz, devam et” demesi enteresan gelir bana. Veda Haccı'nda takınılan bu tavır çok önemlidir. Ancak bu anlattıklarımızdan "ibadetleri nerde ve nasıl yaparsan yap" manası da asla çıkarılmamalıdır.Unutulmamalıdır ki ibadetleri değerli kılan imandır. İnancında sıkıntı çeken veya sorun yaşayan bir insanın namazı tadili erkana uygun kılması, usulüne uygun olarak sabahtan akşama kadar değil bir ay, on iki ay oruç tutması, her sene Kabe'yi ziyaret etmesi hatta bütün mal varlığını zekat olarak fakir fukaraya dağıtması kendisine hiçbir fayda sağlamayacaktır. Çünkü imanı sağlam değildir. İmanı olmayanın ibadetleri de makbul olmayacaktır.İbadetler sadece şekilden ibaret olmuş olsaydı en basit örneğiyle namazda sehiv secdesi olmazdı. En ufak bir yanılgıda namazın yeniden kılınması gerekirdi. Ama bakıyoruz ki; namazın asılları yerine getirildikten sonra meydana gelecek bazı kural hataları, kusurlar ve yanılmalar dinimiz tarafından sehiv secdesiyle tamamlanma yoluna gidilmiştir.Bu konuda bizim dikkatlerimizi nere çevireceğimiz, mesaimizi neye harcayacağımız açısından son derece önemli bir ayeti dikkatlerinize sunmak istiyorum: "Şüphesiz Allah, kendisine ortak koşulmasını bağışlamaz. Bunun dışındaki günahları, dilediği kimseler için bağışlar. Allah’a ortak koşan, kuşkusuz, derin bir sapıklığa düşmüştür." (Nisa/116)O halde vaaz ve sohbetlerde, ders halkalarında, sınıf ortamlarında, muhabbet aralarında (özellikle çocuklara) dini bilgiler aktarırken ibadetlerin nasıl yapılması gerektiğinin yanında niçin yapılması gerektiği de özellikle vurgulanmalıdır. Küfrü ve şirki çağrıştıran sözler ve davranışlar üzerinde önemle durulmalıdır. Hatta öncelik bu konuya verilirse daha da makbule geçeceğine inanıyorum.Eğer inanç boyutunu bir kenara bırakırsak ifa edilen ibadetler birer gelenek ve görenekten öteye geçmezler. İbadeti ibadet yapan asıl unsur katışıksız bir imandır. Denizin ortasındaki geminin su alması gibi bir durum, şayet iman için de gerçekleşirse ibadetler birer örfi davranışın ötesine geçmez. Bu durum zamanla ibadetlerde aksaklıkları da beraberinde getirir.Annenin, babanın ya da çevredeki insanların yaptıklarını taklit etmek aslında nasıl sorusunun cevabında saklıdır. Niçin sorusuna yeterli cevap bulamamış insanların ruhlarında ibadetlerin herhangi bir iz bırakmamış olması kahredici bir sonuçtur. Günümüzde ibadetlerin insanları kötülükten uzaklaştırmıyor olması tamamıyla niçinsellikten uzak, nasıllık sonucu oluşmuş bir ibadet olarak algılamanın tezahürüdür. Hatta kimi Müslüman'ın yaptığı ibadetlerle beraber bazı günahları da aleni işleyebiliyor olması bu durumun en bariz örneği olduğunu düşünmekten kendimi alamıyorum.İslam: Mekke ve Medine dönemlerinin bileşkesidir. İslam'ı anlamak hem Mekke'yi hem de Medine'yi tanımakla mümkündür. Sadece bir dönemi anlamak tam manasıyla dini anlamaya ve kavramaya yetmez. Çünkü İslam gelişimini bu iki dönemleriyle taçlandırmıştır.İbadetlerde niçin sorusuna verilecek cevaplar İslam'ın Mekke dönemini, nasıl sorusuna verilecek cevaplar da Medine dönemini hatırlatacaktır. Mekke döneminde Müslümanlara bir inanç ve bir ruh verilirken; Medine döneminde Müslümanlara verilen bu ruhu ayakta tutacak ibadetlere ağırlık verilmiştir. Aynı durum ayetlerde de kendisini göstermektedir. Mekki ayetlere baktığımızda işlenen tek konu iman iken; Medeni ayetlerde ise yerine getirilmesi gereken her çeşit davranış (ibadet) inceden inceye işlenmiştir.Günde beş vakit kılmakta olduğumuz namazın belli kurallar çerçevesinde kılınması kuşkusuz önemlidir. Ancak namaz niçin kılmalı sorusuna yeterli ve tatmin edici bir cevap veremeyenler ifa ettikleri ibadetin kendileri için birer jimnastik hareketinden öte geçmeyeceğini de bilmeleri gerekir.Yüce yaratıcıyla buluşma ve konuşma noktası olan namaz sadece belli şekillerden ibaret olarak algılayabilir miyiz?Şayet belli şekilleri yerine getirmekle namaz kılmak yeterli olmuş olsaydı Yüce Allah şu ayeti inzal buyurmazdı: “Yazıklar olsun o namaz kılanlara ki, onlar namazlarını ciddiye almazlar” (Maun /4-5) Bu ayetler kılınan namazların niçin kılınması gerektiğine özellikle vurgu yaptığına inanıyorum. “Namazları ciddiye almamak” dikkatimizi acaba nasıl kılındığının önemine mi yoksa namazın niçin kılınması gerektiğine mi çekmek istiyor? Üzerinde düşünülmesi gereken bir konu.Yılda bir ay sabahtan akşama kadar aç ve susuz kalmayı gerektiren ramazan orucu sadece aç ve susuz kalmaktan ibaret görebilir miyiz? Ramazan orucunun nasıl tutulacağını bilmek bir insanın 17-18 saat aç ve susuz kalmasına yeterli bir sebep olabilir mi? Orucu nasıl tutacağımızı bilmek uzun ve sıcak yaz günlerinde aç ve susuz kalmaya tek başına yeterli ve kâfi gelebilir mi? Ya da niçin tuttuğumuzu bilmeden tuttuğumuz oruç perhizden başka bir şey ifade eder mi bizim için?Anlatımın tam da bu noktasında kurban kesmeyle ilgili Yüce Allah'ın serdettiği şu ayeti dile getirmeden geçmek olmazdı: “Onların etleri ve kanları kesin olarak Allah’a ulaşmaz. Ancak ona sizden takva ulaşır…” (Hac/37) ayetiyle değindiğimiz konuya açıklık getirmektedir. Bu ayetin ibadetlerde olması gereken niçini bilmekle ilgili olduğunu bilmem söylemeye gerek var mı?Şöyle bir örnek daha vermek istiyorum. Kurban bayramında kurban kesmek isteyen bir Müslüman'ın pazardan en iri hayvanı aldığını farz edelim. Bu kurbana dünyanın parasını ödediğini, bakımını en güzel şekilde yerine getirdiğini, kurallar çerçevesinde en nezih ortamda ve müşfik bir şekilde kestiğini varsayalım. Kestiği kurbanın etini Peygamber Efendimizin sünnetine uygun olarak dağıttığını da dikkatlerden kaçırmayalım. Ama bu Müslüman'ın kalbinde kestiği kurban ile ilgili zerre kadar Allah rızası yoksa yani ibadeti niçin yaptığı önemli değilse o şahsın kestiği kurbanın sevabından faydalanması mümkün olabilir mi?Türkiye'de dini anlatma konusunda ustalaşanlar, öğrencilere dini öğreten öğretmenler, camilerde vaaz ve hutbeleriyle irşat görevini ifa eden imam-hatipler; ibadetlerin niçin yapılması gerektiğine hiç dokunmadan nasıl yapılacağı özerinde yıllarca durdular. En ince ayrıntısına kadar her şeyi anlattılar. Bu konular çok tekrar edildi. Hâlbuki Allah’a ulaşacak olan ibadetlerde olması gereken takvaydı. Sanırım ıskaladığımız da hep takva oldu.İbadetler inanç işidir. Allah'u Teala (c.c.) bizlerden öncelikle istediği doğru ve tam bir imandır. İmanı olmayan veya imanında sorun olan bir insanın yerine getirdiği ibadet, ibadet olarak değer kazanmayacağı ayet ve hadislerle sabittir. Zaten dinimize göre ibadetlerin Mü'minlerden istendiği kesindir.Bu olaya başka bir perspektiften bakmak istiyorum. Münafıkların Hz. Muhammed (s.a.v.) ile beraber namaz kıldıklarını iyi biliyoruz. Onlar namazın en azından göründüğü kadarıyla istenen şartlarını yerine getiriyorlardı. Ama kılınan namaz münafıklar için bir hiç mesabesindeydi. Peygamber ile beraber olmaları kendileri için bir artı değer ifade etmedi. Bu vesileyle Münafıklar gibi imanında sorunu olan insanların kıldıkları namazlar birer jimnastik hareketinden başka bir şey değildir.Allah (c.c.)'tan duyulan haşyet hiçbir engel tanımaz. Mesele tamamıyla iman meselesidir. Kur'an'a sormamız gereken niçin sorusunun cevabında "iman" gizlidir.Durum bu kadar berrak bir şekilde ortadayken işleyeceğimiz derslerde, yapacağımız vaaz ve sohbetlerde işlenmesi gereken öncelikli konu ifa edilecek ibadetin niçin yapılacağını anlatmak gerek. Bunu başardığımız vakit işimiz daha da kolaylaşacaktır. Bunun için çalışmak, çabalamak ve uğraşmak durumundayız. Bunu yapmadığımız vakit yıllardır yapmakta olduğumuz yolda yürümeye devam ederiz.Belki de yıllarca yapmakta olduğumuzu özetleyen söz de bu olsa gerek. "Benim oğlum bina okur, döner döner yine okur