İki Temel Eser ve Bir Davet
Bugün iki önemli esere dikkatlerinizi çekmek, bir de önemli bir davette bulunmak istiyorum... Eserlerden birincisi, Kur’ân’ı anlamada en temel kaynaklardan biri olan el-Müfredât’ın Türkçe tercümesi. İkincisi ise, Bütün Yönleriyle Asr-ı Saadette İslâm
Abdullah Yıldız / Vakit
Bugün iki önemli esere dikkatlerinizi çekmek, bir de önemli bir davette bulunmak istiyorum.
Eserlerden birincisi, Kur’ân’ı anlamada en temel kaynaklardan biri olan el-Müfredât’ın Türkçe tercümesi.
Rağıb el-Isfahanî’nin bu muhteşem eserini Yusuf Türker, el yazması nüshaları dahil tüm baskılarını dikkatle inceleyerek dilimize kazandırdı. Eser Pınar Yayınları’ndan tek cilt olarak çıktı. (Tlf: 0212-6400122-23)
İkincisi ise, Hz.Peygamber ve Saadet Asrı’nı ansiklopedik bir sistemle ve tüm detaylarıyla ele alıyor. En yetkin ilahiyatçılarımızın kaleme aldığı Bütün Yönleriyle Asr-ı Saadette İslâm adlı eserin editörlüğünü Prof.Dr.Vecdi Akyüz yaptı. Eser Ensar Neşriyat tarafından 4 cilt olarak basıldı. (Tlf: 0212-4911903-04)
İki eserden de tadımlık kısa aktarımlar takdim ediyorum. Önce Asr-ı Saadet’te İslâm’dan:
“...Yerleşmiş anlayışları, örf ve adet haline gelmiş saplantıları değiştirmek oldukça zordur. Araplar arasında yerleşmiş, akide, örf ve adet, nihayet gelenekleri belli bir doğrultuda değiştirmek Hz.Peygamber (s.) için gerçekten zor olmuştur. Bu konuda karşılaştığı eziyetler, zulümler ve haksız muameleler ancak üstün bir sabır ve tahammül gücü göstermekle dayanılabilecek cinstendir. Özellikle kendisine karşı çıkanların her türlü eziyetlerinden, küfürde ısrarın verdiği üzüntüye, dahası bedevi hayatın kural tanımaz hoyratlığının sonucu olarak kaba ve saygısız hareketlere kadar bütün karşılaştıkları onun sabır ve tahammül gücünü gösteren sayısız misaller verir. Birkaçına değinmek konuya açıklık getirecektir.
Uhut savaşında dişleri kırılmış, başı yarılmıştır. Yüzünden kanlar akmaktadır. Akan kanları silerken söyledikleri onun bu haldeyken bile benzersiz bir sabır gösterdiğini belgeler:
“Peygamberinin yüzünü kana boyayan bir kavim kurtuluş ve hidayet yolunu nasıl bulabilir?”
(...) Kadı İyad şunları söylemiştir: “Hz. Peygamber’in tevazuuna gelince, Cenab-ı Hak katındaki yüksek mevkiine rağmen o, insanların en mütevazı olanıydı. Kibri yoktu. Büyüklenmezdi. Böyle olduğu için de merkebe biner, terkisine adam alırdı. Yoksulları ziyaret eder, fakirlerle birlikte otururdu. Kölelerin davetlerine icabet ederdi. Sahabenin arasına karışır; bir mecliste kimseyi rahatsız etmeden uçtaki boş yere otururdu.”
“Hz. Peygamber krallar gibi muhteşem bir hayat sürmedi. O, bu durumunu şöyle ifade ediyor:
‘Kölenin yediği gibi yerim, kölenin oturduğu gibi otururum; çünkü ben bir kuldan başka bir şey değilim.’ (Bütün Yönleriyle Asrı Saadette İslâm, c.1, s.122-124, 435)
Rasûlüllah(s.)’ın “Ben bir kuldan başka bir şey değilim” ifadesinden hareketle “Abd” ve “Ubûdiyet” kavramlarının anlam derinliğini de Rağıb el-Isfahanî’nin el-Müfredât’ından aktaralım:
“Ubûdiyet: Kendini alçaltıp, alçak tutup veya kendi kibrini, gururunu kırıp bunu izhar etmek. İbadet sözcüğü bundan daha belîğdir. Çünkü ‘kendini alçaltmanın, alçak tutmanın veya kendi kibrini, gururunu kırmanın’ son noktasını ifade eder. Bunu ise ancak en nihai derecede ihsanda bulunan biri hak eder ki O da yüce Allah’tır. (“Rabbin yalnızca kendisine kulluk etmenizi buyurdu.” İsra/23) İbadet iki çeşittir:
1)Teshîr: Yaratıcının belirli bir amaç ya da amaçlar doğrultusunda zorla boyun eğdirip sevketme(si) yoluyla gerçekleşen ibadet...
2)İhtiyari olarak gerçekleşen ibadet: Akıl sahipleri tarafından gerçekleştirilir. Şu ayette emredilen ibadet budur:
“Ey insanlar! O sizi ve sizden evvelkileri yaratmış olan Rabbinize kulluk ve ibadet ediniz.” (Bakara/21) (Ayrıca Nisa/36)
‘Kul, köle’ anlamına gelen “Abd” sözcüğü ise, dört şekilde kullanılır:
Birincisi: Şeriatın hükmüne göre “abd” olan. Satılması ve satın alınması mümkün olan insan (bende, köle) demektir. Örneğin “...köleye köle...” (Bakara/178) (Ayrıca Nahl/75)
İkincisi: Yaratılış itibariyle “abd” olan. Buna sahip olabilecek olan yalnızca Allah’tır. Şu sözüyle bunu kastetmiştir: “Göklerde ve yerde hiçbir kimse yoktur ki O Rahman’a kul olarak gelecek olmasın.” (Meryem/93)
Üçüncüsü: İbadet ve hizmet bakımından “abd” olan. Yüce Allah’ın şu sözünde kastedilen budur: “Kulumuz Eyyûb’u da an.” (Sâd/41) “(Orada) Kullarımızdan bir kul buldular ki...” (Kehf/65) (Ayrıca Furkan/1; Kehf/1; Hicr/42...)
Dördüncüsü: Dünyaya ve dünyanın geçici mallarına “abd” olan. Böyle olan kişi kendini onlara hizmete ve onları gözetmeye, bakıp korumaya adamıştır. Allah Rasûlü (s) şu sözüyle bunu kastetmiştir: “Dirhemin ve dinarın kulu olanlar yok olsun.” Bu anlamda, her insanın Allah’ın kulu olmadığı söylenebilir... (Isfahani, el-Müfredât, “Abd” maddesi, s. 963-964.)
Davet’e gelince: Yukarıda Rasûlüllah’ın (s.) “yok olsun” buyurduğu türden kulluklara yuvarlanmamak, paranın, midenin, modanın kulu olmamak için ve de “hidayete erdikten sonra kalplerimizin kaymaması” (3/8) için; kalbimizi pekiştirecek, Kur’ân’ı “kalbimizin baharı” kılacak devaları, çareleri konuşacağımız sohbetimize davet ediyorum sizleri. Araştırma ve Kültür Vakfı’nda sürdürülen “Kur’ân Sohbetleri” çerçevesinde, 16 Şubat 2008 Cumartesi akşamı, saat 18.00’de fakirin sunacağı “Kalbimizin Baharı: Kur’ân” adlı seminere, eş-dost ve çocuklarınızla birlikte gelebilirsiniz.
Yer: AKV Merkez binası (Sofular mah., Yeşiltekke sk., No: 4 - Horhor cd. girişi); Fatih-İstanbul. Tlf: 0212-5337202-5325176
Bugün iki önemli esere dikkatlerinizi çekmek, bir de önemli bir davette bulunmak istiyorum.
Eserlerden birincisi, Kur’ân’ı anlamada en temel kaynaklardan biri olan el-Müfredât’ın Türkçe tercümesi.
Rağıb el-Isfahanî’nin bu muhteşem eserini Yusuf Türker, el yazması nüshaları dahil tüm baskılarını dikkatle inceleyerek dilimize kazandırdı. Eser Pınar Yayınları’ndan tek cilt olarak çıktı. (Tlf: 0212-6400122-23)
İkincisi ise, Hz.Peygamber ve Saadet Asrı’nı ansiklopedik bir sistemle ve tüm detaylarıyla ele alıyor. En yetkin ilahiyatçılarımızın kaleme aldığı Bütün Yönleriyle Asr-ı Saadette İslâm adlı eserin editörlüğünü Prof.Dr.Vecdi Akyüz yaptı. Eser Ensar Neşriyat tarafından 4 cilt olarak basıldı. (Tlf: 0212-4911903-04)
İki eserden de tadımlık kısa aktarımlar takdim ediyorum. Önce Asr-ı Saadet’te İslâm’dan:
“...Yerleşmiş anlayışları, örf ve adet haline gelmiş saplantıları değiştirmek oldukça zordur. Araplar arasında yerleşmiş, akide, örf ve adet, nihayet gelenekleri belli bir doğrultuda değiştirmek Hz.Peygamber (s.) için gerçekten zor olmuştur. Bu konuda karşılaştığı eziyetler, zulümler ve haksız muameleler ancak üstün bir sabır ve tahammül gücü göstermekle dayanılabilecek cinstendir. Özellikle kendisine karşı çıkanların her türlü eziyetlerinden, küfürde ısrarın verdiği üzüntüye, dahası bedevi hayatın kural tanımaz hoyratlığının sonucu olarak kaba ve saygısız hareketlere kadar bütün karşılaştıkları onun sabır ve tahammül gücünü gösteren sayısız misaller verir. Birkaçına değinmek konuya açıklık getirecektir.
Uhut savaşında dişleri kırılmış, başı yarılmıştır. Yüzünden kanlar akmaktadır. Akan kanları silerken söyledikleri onun bu haldeyken bile benzersiz bir sabır gösterdiğini belgeler:
“Peygamberinin yüzünü kana boyayan bir kavim kurtuluş ve hidayet yolunu nasıl bulabilir?”
(...) Kadı İyad şunları söylemiştir: “Hz. Peygamber’in tevazuuna gelince, Cenab-ı Hak katındaki yüksek mevkiine rağmen o, insanların en mütevazı olanıydı. Kibri yoktu. Büyüklenmezdi. Böyle olduğu için de merkebe biner, terkisine adam alırdı. Yoksulları ziyaret eder, fakirlerle birlikte otururdu. Kölelerin davetlerine icabet ederdi. Sahabenin arasına karışır; bir mecliste kimseyi rahatsız etmeden uçtaki boş yere otururdu.”
“Hz. Peygamber krallar gibi muhteşem bir hayat sürmedi. O, bu durumunu şöyle ifade ediyor:
‘Kölenin yediği gibi yerim, kölenin oturduğu gibi otururum; çünkü ben bir kuldan başka bir şey değilim.’ (Bütün Yönleriyle Asrı Saadette İslâm, c.1, s.122-124, 435)
Rasûlüllah(s.)’ın “Ben bir kuldan başka bir şey değilim” ifadesinden hareketle “Abd” ve “Ubûdiyet” kavramlarının anlam derinliğini de Rağıb el-Isfahanî’nin el-Müfredât’ından aktaralım:
“Ubûdiyet: Kendini alçaltıp, alçak tutup veya kendi kibrini, gururunu kırıp bunu izhar etmek. İbadet sözcüğü bundan daha belîğdir. Çünkü ‘kendini alçaltmanın, alçak tutmanın veya kendi kibrini, gururunu kırmanın’ son noktasını ifade eder. Bunu ise ancak en nihai derecede ihsanda bulunan biri hak eder ki O da yüce Allah’tır. (“Rabbin yalnızca kendisine kulluk etmenizi buyurdu.” İsra/23) İbadet iki çeşittir:
1)Teshîr: Yaratıcının belirli bir amaç ya da amaçlar doğrultusunda zorla boyun eğdirip sevketme(si) yoluyla gerçekleşen ibadet...
2)İhtiyari olarak gerçekleşen ibadet: Akıl sahipleri tarafından gerçekleştirilir. Şu ayette emredilen ibadet budur:
“Ey insanlar! O sizi ve sizden evvelkileri yaratmış olan Rabbinize kulluk ve ibadet ediniz.” (Bakara/21) (Ayrıca Nisa/36)
‘Kul, köle’ anlamına gelen “Abd” sözcüğü ise, dört şekilde kullanılır:
Birincisi: Şeriatın hükmüne göre “abd” olan. Satılması ve satın alınması mümkün olan insan (bende, köle) demektir. Örneğin “...köleye köle...” (Bakara/178) (Ayrıca Nahl/75)
İkincisi: Yaratılış itibariyle “abd” olan. Buna sahip olabilecek olan yalnızca Allah’tır. Şu sözüyle bunu kastetmiştir: “Göklerde ve yerde hiçbir kimse yoktur ki O Rahman’a kul olarak gelecek olmasın.” (Meryem/93)
Üçüncüsü: İbadet ve hizmet bakımından “abd” olan. Yüce Allah’ın şu sözünde kastedilen budur: “Kulumuz Eyyûb’u da an.” (Sâd/41) “(Orada) Kullarımızdan bir kul buldular ki...” (Kehf/65) (Ayrıca Furkan/1; Kehf/1; Hicr/42...)
Dördüncüsü: Dünyaya ve dünyanın geçici mallarına “abd” olan. Böyle olan kişi kendini onlara hizmete ve onları gözetmeye, bakıp korumaya adamıştır. Allah Rasûlü (s) şu sözüyle bunu kastetmiştir: “Dirhemin ve dinarın kulu olanlar yok olsun.” Bu anlamda, her insanın Allah’ın kulu olmadığı söylenebilir... (Isfahani, el-Müfredât, “Abd” maddesi, s. 963-964.)
Davet’e gelince: Yukarıda Rasûlüllah’ın (s.) “yok olsun” buyurduğu türden kulluklara yuvarlanmamak, paranın, midenin, modanın kulu olmamak için ve de “hidayete erdikten sonra kalplerimizin kaymaması” (3/8) için; kalbimizi pekiştirecek, Kur’ân’ı “kalbimizin baharı” kılacak devaları, çareleri konuşacağımız sohbetimize davet ediyorum sizleri. Araştırma ve Kültür Vakfı’nda sürdürülen “Kur’ân Sohbetleri” çerçevesinde, 16 Şubat 2008 Cumartesi akşamı, saat 18.00’de fakirin sunacağı “Kalbimizin Baharı: Kur’ân” adlı seminere, eş-dost ve çocuklarınızla birlikte gelebilirsiniz.
Yer: AKV Merkez binası (Sofular mah., Yeşiltekke sk., No: 4 - Horhor cd. girişi); Fatih-İstanbul. Tlf: 0212-5337202-5325176
YORUMLAR
Henüz Yorum Yok !